Ölüm doğum sırası gözetmiyor ama bedeni yorulanlar aramızdan daha sık ayrılıyor. 1920 doğumlulardan hemen hiç kimse kalmadı denilse yeridir. Şimdi 1930’lu, hatta 40’lı yıllarda doğanları yolcu ediyoruz.
Tanıdık simalardan birinin ölümünü duyduğumda ki gün geçmeden böyle haberler alıyoruz, çim cız ediyor. Halkın özgürlüğü için nefes tüketmiş olanların kaybına mı üzüleyim, sıranın bana da gelmekte olduğundan mı kaygılanayım, galiba ikisi de gündemde! Aramızdan ayrılanlar da kendilerinden önceki kuşaktan birinin ölüm haberini duyduklarında mutlaka aynı şeyleri hissetmişlerdir. Kaygılarımdan biri de içine düştüğümüz karanlık çukurda yeni insanların yetişip onların yerini doldurup dolduramayacağı
Bingöl Hikâyeleri öykü kitabının adını duyduğumdan beri Ahmet Say, gıyaben tanıdığım aydınlardan biriydi. Notlarımda, onunla ilk karşılaşmam 1983 yılına gidiyor. 1402 sayılı yasa ile görevden alınıp iş aramaya başladığımda benim gibi pazarlamacılık yapmaya başlamış Ahmet Say’la karşılaştım. Kendi adına çalışıyor, o günlerde pek yaygın olan Görsel ansiklopedilerini pazarlıyordu. Benim bu işte biraz çekingen davrandığımı hissedince “Neden çekiniyorsun Zeki arkadaş, dedi. Uyuşturucu satmıyoruz ya, insanlara kitap götürüyoruz.”
Bu söz bana cesaret verdi ve ilk pazarlamamı ondan aldığım ansiklopedilerle yaptım. Bir pazar çantasına aldığım örnekleri, yakın çevreme götürmeye başladım. Ahmet Say’ın ise bir arabası vardı ve bagajına yüklediği ansiklopedileri her yere götürebiliyor, göstererek satıyordu. Onun bu imkânına imrenmiştim.
Ahmet Say, o yıllarda müzik ansiklopedisi hazırlama işine girdi ve bu konuda uzman oldu. 13 Nisan 2000 günü Öğretmen Dünyası Cumartesi Konferansları programında kendisine “Müzik ve İnsan” konulu bir söyleşi verdirdik.
Kampanyalarımızdan birisi olan Yabancı Dille Eğitime karşı 6 Nisan 2001’de kendisinden imza aldım.
17 Nisan 2003’te Ulusal Eğitim Derneği’ni kurmamızdan 40 gün sonra (27 Mayıs 2003) onu derneğin üyesi yaptım.
İki telefon görüşmemizi de not etmişim. Bunlardan biri, Sadi Somuncuoğlu’nun örgütlediği anlaşılan Türk-Kürt barışına karşı çıkan bir bildiriyi imzalayanlar arasında Mustafa Gazalcı Niyazi Altunya, İzzet Polat Ararat gibi adlar arasında onun adını da görünce kendilerini tek tek arayarak bu bildiriyi kendilerine yakıştıramadığımı söyledim. Ahmet Say da diğerleri de imzaladıkları bildirinin yayımlanan bildiri olmadığını söylediler.
Bir tarihte, gazetede oğlu Fazıl Say’ın Amerika’ya yerleştiğini okuyunca fena halde bozuldum. Nasıl olurdu? Fazıl Say da mı, daha önceki bazı bilim ve sanat adamlarının yolunu izliyordu? Ahmet Say buna ne diyordu?
Ahmet, Fazıl’ın Amerika’ya yerleşmediğini, müzik organizatörlerinin New York’ta bulunması nedeniyle orayı merkez edindiğini ve dünyanın her yerinde konserler verdiğini söyledi de benim kaygılarımı hafifletti. Ölümü üzerine yazılan yazıların birinden öğrendiğime göre o tarihlerde Türkiye’yi terk edip başka bir ülkeye yerleşmek isteyen oğlunu bu görüşünden caydırmaya çalışıyormuş. İkna ettiği de anlaşılıyor.
Ahmet Say, müzikle ilgili kitapları yanında sol gazetelerde yazıişleri müdürlüğü gibi birçok hizmet bıraktı. Bunların yanında Fazıl’ın yeteneğini keşfetme ve onu yetiştirme gibi büyük bir hizmet de yaptı. Fazıl, onun çabalarını boşa çıkarmadı. Babası için bir beste de yaparak vefasını gösterdi. (16 Mayıs 2022)
zekisarihan.com