Birçok kişinin internetten soyunu sopunu öğrenmeye çalıştığı günümüzde 84 yıl önce kabul edilen soyadı yasasının bir köyümüzde nasıl uygulandığına bakmakta fayda olabilir.
2525 Numaralı “Soy Adı Kanunu”, 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edildi ve 8 gün sonra 2 Temmuz 1934’te yürürlüğe girdi.
Yasaya göre her Türk, öz adından başka soy adını da taşımağa mecburdu. Söyleyişte, yazışta, imzada öz ad önde, soyadı sonda kullanılacaktı. Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamazdı. Mümeyyiz olan reşit, soyadını seçmekte serbestti. Her aile reisi erkek, kanunun yayımlanmasından başlayarak iki yıl içinde soy adı almak zorundaydı ve bu süre içinde soy adını değiştirebilirdi.
15 maddelik kanunun belli başlı maddeleri bunlardır. Resmi gazetenin 2885 tarihli sayısında ayrıca 55 maddelik bir Soyadı Nizamnamesi yayımlanmıştır.
Bafra Maarif Memuru A. Bedri Edis, İstanbul’da 1935’te Vakit Matbaasında bastırdığı 32 sayfalık küçük boy bir kitapçıkta kanun ve nizamnameyi ve 20. sayfadan başlayarak “700’den Artık Seçme Soy Adları”nı yayımlamıştır. Soyadlarının nasıl seçildiği şu notla anlatılmıştır: “Sayın Atatürk’ün değerli sözlerinden, Türk Dili Araştırma Kurumu Tarama Dergisinden ve ulusumuzun dilinden toplanmıştır.”
Bu soyad önerilerinin İçişleri Bakanlığı tarafından mı, yoksa kitapçığı hazırlayan A. Bedri Edis’in seçmeleri mi olduğu kayıtlı değildir. Bunlar bir seçme olduğuna göre listedekiler dışında da soyadı alınacağı anlaşılmaktadır. (Kitapçıkta “soy adı” ve “soyadı” biçimleri kullanılmıştır.)
BİR SOYADI ALMA ÖYKÜSÜ
Sarıhan soyadını taşıyan sülale Fatsa’nın Beyceli köyünde kalabalık bir ailedir. Fakat nedense bu sülaleden yalnız dedemin iki oğlu olan Mustafa ve babam Sabri’nin ve onların çocuklarının soyadı 1958’e kadar Sarıhan değil, Zengin idi. Sülaleden farklı bir soyadı taşımak hoşumuza gitmezdi. Bu aykırılığı mahkeme kararıyla giderdik.
Büyüklerden nakledildiğine göre, o tarihlerde Fatsa’da taşçı ustası olan babam, bir gün “soyadı alma süresinin son günü. Bugün gidip almazsan cezası var” uyarısı üzerine, soluğu nüfus memurluğunda almış. Memur, babamın üstündeki yıpranmış ve toz toprak içindeki giysilerine bakarak “Senin soyadın Zengin olsun” demiş ve kütüğe de bu soyadını işlemiş.
LİSTEDEN VERİLEN SOYADLARI
Beyceli Muhtarlığında korunan pek az belgeden biri olan 1939-40 yılı “Salma Defteri”nde salma ücreti alınan 75 ailen reisinin adları kayıtlı. Bunlar 41 soyadını taşıyor. Sözünü ettiğimiz kitapçıktaki “seçme soy adları”listesi ile salma defterindeki soyadlarını karşılaştırdığımızda bunlardan 25’in sözünü ettiğimiz kitapçıktaki listeden seçildiğini, 16’sının ise liste dışından olduğu görülüyor. Dolayısıyla kitapçıktaki listenin nüfus memurları tarafından bir rehber olarak kullanıldığı anlaşılıyor.
SOYLA İLGİSİ YOK!
Gerek kitapçıktaki listeden seçilen soyadları, gerekse bunun dışından verilenlerin köyde kullanılan soyadları ile ilgisinin olmadığı da görülüyor. Bunlardan yalnız ikisi gerçek soyadını çağrıştırıyor. Bunlardan biri Sarıhan soyadıdır ki Sarıkadıoğlu sülalesine verilmiştir. Diğeri ise Dilk’tir ki Dikbasan sülalesinin soyadı olmuştur. Sarıhan soyadını o tarihlerde köy muhtarlığını elinde tutan bu ailenin bilerek seçtiğini, Dikbasan’lara da Dik soyadını onların verdirdiğini tahmin ediyorum.
Soyadı Yasası’nın uygulanışı hakkında bir fikir verebileceğini düşünerek Salma defterindeki soyadları ile köyde onların bugün de kullanılmakta olan sülale adlarını liste halinde veriyoruz. (Kitapçıktaki listeden verilenler siyah dizilmiştir)
Ağırman (Ümmüler), Akan (Kurular), Akay (Menafoğlu), Akıncı (Kara Sülükler), Akyüz (Şaban Çavuşlar), Alır (Ellilik), Arı (Sadıkoğlu), Atasoy (Sadıkoğlu), Cezan (Külahoğlu), Çakmak (Çakıroğlu), Çakan (?), Çakır (?), Çılgın (Yusufoğlu), Dik (Dikbasan-Yusufoğlu)), Durgun (Müezzinoğlu), Evcan (Bu soy tükenmiş, sülale adı hatırlanamadı), Güleç (Menafoğlu), Gürol (Karabinoğlu), Kaçak Çavdaroğlu), Karatay(Müezzinoğlu), Kartal (Gırmanoğlu), Kılıç (Alioğlu), Kurt (Hekimoğlu), Ölmez (Hıdıroğlu), Ören (Topçuoğlu), Özay (Sadıkoğlu), Sarı (Fotoğlu), Sarıhan (Sarıkadıoğlu), Savduç (Alioğlu), Sezgin(Hatiboğlu), Şahin (Bıtkıllar), Şimşek (Altıgatlar), Tarım (Müezzinoğlu), Taştekin (Hıdıroğlu), Tutar (Mecekler), Türkân (Etçioğlu), Uçan (Deli Gülsümler), Unutur (Sarımustoğlu), Yavuzer (Hatiboğlu), Yolcu (Fayıklar), Yücel (İspiroğlu).
Sonuç: Soyadı Yasası’nın öztürkçe sözcüklerden oluşması ve kullanılmakta olan lakap ve sülale adlarından bambaşka olması, cumhuriyet hükümetinin soyadları üzerinden yeni bir kültür atılımına geçtiğinin belgesidir. Ancak bu atılım kısmen başarıya ulaşmıştır. Yeni soyadları resmi işlemlerde, bakkal alacak defterlerinde kullanıldığı halde, köyde bir kişi tanımlanırken hâlâ sülale adı kullanılmaktadır. Sülale adı, Hıdıroğlu Ali, Etçioğlu Bayram, Karabinoğlu Abdullah gibi öz adından önce kullanılmaktadır. Yukarıdaki listedeki resmî soyadlarından yalnız birkaçı değişmiş, ancak bir kaçı Hatiboğlu, Hafızoğlu gibi sülale adını sonradan tescil ettirmiştir.
ORTAYLI’NIN GÖRÜŞÜ
İlber Ortaylı, son kitabı (Ocak 2018) Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabında (Kronik Yayınevi) “En itirazsız inkılab: Soyadı Kanunu” başlığı altında şunları yazıyor:
“Soyadı kanunu konusunda kasabalarda nüfus memurları günün diktatörü kesildi. İnsanlara soyadı telkin ettiler, seçilen soyadlarını da beğenmediler veya ‘zaten var’ dediler. Kanun ve bu anlamdaki tüzükleri okuyacak kabiliyetleri de yoktu. Hatta bazı soyadlarını yanlış yazdılar. Bunlar sonradan davalara sebep teşkil etti. Demokrasinin bilhassa taşrada yerleşmemiş olması bir problem yarattı. Buna karşılık her an istediği soyadını alan veya bunu değiştiren kasaba eşrafı da doğrudan doğruya bir edebiyat nüktesi olacak dereceye gelmişti.