Hayatı Hakikiye Sahneleri-9
Halk hareketinin yükseldiği 1968’de bütün yüksek öğrenim kurumları gibi Gazi Eğitim de kıpır kıpırdı. Fakülteler, üniversite dokunulmazlığından yararlanıp kendilerini daha özgür ifade ediyorlarsa da Gazi Eğitim Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir yüksek okul olduğundan bizim işimiz daha zordu. Bakanlık buraya istediği müdürleri atayarak öğrenci derneğine ve öğrencilere baskı yapıyordu. Başmuavin MİT’in adamıydı. Bununla birlikte toplumun daha alt kesimlerinden gelmiş olan bizler, demokrasi bayrağını yükseltmekte Siyasal, Dil Tarih, ODTÜ öğrencilerinden geri kalmıyorduk. Şu farkla ki, özerklik gibi sığınacak bir kalemiz olmadığı için hareketlerimizde daha sorumlu ve ihtiyatlı davranıyorduk.
1968 Kasımında yaptığımız ve 17 gün süren boykotumuz öğretmenlerimizden ve kamuoyumdan da destek alınca bakanlığı dize getirdik. En önemli talebimiz okulumuzun akademik özerkliği idi. Bunun başta gelen şartı da okul müdürünün öğrenci temsilcilerinin da katıldığı öğretmenler kurulunda seçilmesiydi.
Bakanlık boykotu sona erdirmek için bütün isteklerimizi kabul etti. Yeni bir yönetmelik yapmak için öğretmenlerden oluşan bir kurul oluşturuldu. Öğrenci temsilcisi olarak ben de bu kurula katılıp görüşlerimi söylediğimi hatırlıyorum. 11 Bölümden birer temsilci artık öğretmenler kuruluna da katılıyorduk. O tarihlerde başka hiçbir okulda böyle bir demokrasi dersi yaşanmadı.
Fakaaaat…
Demokrasiye asla inanmamış Amerikancı iktidarımız bunun acısını bizden çıkarmaya kararlıydı. Önce öğretmenlerimizden Muzaffer Gürses’le Doğan Ergun’u, kurban olarak seçti ve onları Ankara’nın başka okullarına sürdü. Ardından sıra öğrencilere geldi. On öğrenci liderinin okuldan atılacağı söylendi. Sonra bunun şimdilik ikiye indirilmiş olduğu anlaşılacaktı. Bakanlığın baskısıyla disiplin kurulunda ifadelerimiz alındı. Enstitü disiplin kurulu, bakanlığı tatmin etmek için bize ihtar gibi bir ceza tayin etmiş. Arada ne gibi yazışmalar olmuş, dosyalar gelip gitmişse kardeşim Ayhan’la ikimizin okulla ilişiğimizi kestiler! Bakanlık, enstitü disiplin kurulunun verdiği cezanın bir üstünü uygulayabilirmiş fakat bunu bildikleri halde en üst cezayı verdiler. Başka bir öğrenim kurumuna geçme veya ilkokul öğretmenliğine dönme hakkımız da elimizden alındı!
Öğrenci Derneğimizin İkinci başkanı Kadir Okçu’nun kurduğu bağlantı ile dönemin ünlü avukatlarından Cemal Reşit Eyüboğlu’na vekâlet vererek arkadaşlarımızın tedirginliği ve üzüntüsü içinde okuldan ayrıldık. Birkaç gün Ankara’da üniversiteli birkaç arkadaşın evinde kaldık.
İşin aslını bilmeyen köylülerime ne anlatabilirdim? Anlatsam anlarlar mıydı? Köye gitmek yerine Espiye’de ebelik yapmakta olan kız kardeşim Fatma’nın yanına gittim. Ayhan da İstanbul’a gidip pazarlamacılık gibi işlerle oyalanmaya başladı.
40 gün sonra Kadir’den telgraf geldi. Ankara’da hâkimler vardı! Davamız kazanılmış! Hemen Ankara’ya dönmemi istiyordu Kadir. Cemal Reşit Eyüboğlu ile İncesu’daki Danıştay binasında ilgili daireye gittiğimizde herkesin ayağa kalkarak avukata gösterdiği saygıyı unutmuyorum. Tebligat için pul parasını da Eyüboğlu verdi…
Hemen okula koştum. Öğrenci derneğindeki anonsun başına geçerek yanlış hesabın Danıştay’dan döndüğünü, dernekteki başkanlık görevini devraldığımı bağıra bağıra bütün okula duyurdum. (Ben, okuldan mezun olmamı da, mesleğe devam etmemi de pek çok meslektaşım gibi anayasadaki kuvvetler ayrılığının uygulanmasına borçluyum.)
Davayı kazandığımıza göre artık okulda kalabilir, derslere girebilirdim. Bunun bir de tebligat aşaması olduğunu hiç düşünmemiştim. Akşam, okulun yemekhanesinde arkadaşlarla tam da yemeğe başlamışken nöbetçi asistan masaya yaklaştı. İdarenin emrini tebliğ etti: Okulda yemek yeme hakkım yoktu, hemen yemekhaneyi terk etmeliydim…
Neye uğradığımı şaşırdım! Lokmalar boğazıma dizildi. Bilir misiniz, “Su içen yılana bile dokunma” diye bir öğüt vardır. Büyük bir mahcubiyet içinde yemeği yarım bırakarak masadan kalktım ve yemekhaneden çıktım. Uğradığım davranış o kadar ağırıma gitti ki, yemeğin kursağıma giren kısmını elimden gelse kusacaktım!
Okul idaresinin bu emrini, nöbetçi asistan bana yemekten sonra münasip bir dille ve beni de incitmeden duyuramaz mıydı? (23 Eylül 2016)
Gazi Eğitim’de 1969’da Dernek Yönetimine gelen grup, seçim afişi önünde.