Pekcan Türkeş
Romanımızın baş karakteri ismiyle müsemma Süveyda;insan hakikatinde bilinmezliğin merkezi Kalbinin ortasındaki göz bebeğinin nuru onu Nepal yolculuğuna sürükledi.Tıpkı benim “Dünyanın Çatısı ve Festivaller Ülkesi Nepal ve Başkent Katmandu” seyahat yazımda belirttiğim üzere bir tutkunun ardından ani bir kararla Nepal’e gidişim gibi. Süveyda; Katmandu’ya uzanan yoldan Agra(Tac Mahal)’ya ulaşıp,Konya sokaklarında sonsuzluğa eren bu aşk hikâyesinde Buda felsefesi olarak anılan mindfulness (Farkındalık yazarın deyişiyle fark’andalık ) meselesini çözerken onu tamamlayacak ve kendine ayna olacak ruhu bulacaktır.
Rivayete göre Buda,şimdiki adı Nepal olan
bölgede bir kraliyet çocuğuyken, tesadüfen karşılaştığı acı, yaşlılık ve ölüm olgularının peşine düşerek, sarayı terk ediyor ve bugünkü adı Hindistan olan bölgeye giderek aydınlanıyordu.
Kahramanımız Nepal’e gittiği ilk gün manastırın Guru’su şöyle dedi:‘Sus, konuşursan kendini tekrarlarsın, oysa dinlersen öğrenirsin’. Sustu…o an, o gün ve sonraki günlerde…Mutlu değildi.Türkiye’ye döndü. Bir gün bir sebeple kalbini ziyaret eden hüznünü derin bir nefesle içine çekerek,evrenden gelen mesajla Konya’da Mevlana Celalettin Rumi’ye sığındı. Sema gösterisine katıldı. Gözlerini kapatıp ney sesine bıraktı ruhunu.Bedeni ilahilerin ritminde kaybolmuştu. Semazenlerin ritmik salınışı ruhuna eşlik ediyordu. Bir ışık iniyordu sanki mevladan, gözyaşları süzülüyordu yanaklarına. Semazenlerin bir avucu gökyüzünü, diğeri yeryüzünü işaret ediyordu.
“Bir gün karşılaşacaksın. Geçen onca yıl, aslında neyi beklediğini, yüreğin çaresizce sızladığında anlayacaksın. Beklediğinin ‘O’ olduğunu anlamayacaksın önce. Yüzyıllardır tanıyormuşsun hissi doğacak yüreğinde. Hep seninleymiş ama yokmuş gibi. Gözlerine baktığında, kendini asırlardır orada yaşıyormuş gibi hissedeceksin. O gelmeden önce hayatın yolunda seyretse de onca yıl ‘hiç̧’ olduğunu anlayacaksın. Asıl aradığının ‘kendin’ olduğunu onun gelişiyle anlayacaksın.”
İnsan, sonsuz birliğin koynundan bir kıvılcım olarak kopar ve dünyaya gelir. O birliğin gizi, kalbindeki kara bir lekede gizlenir. Yaşam, bir gün o saf birliğe dönene kadar bilinmezlikle seyreder. Tekâmül denilen bu birliğe dönüş için tevafuk-i vesileler gereklidir.Enerjilerin birbirini çekerek karşılaşması: Tevafuk!
Buda’nın doğduğu topraklara merak salan Süveyda, aradığı gize ulaşır. Konya’da aşkını saf birlik bedene yerleştirir. Beşerî aşk, ilahi aşkın dünyaca tecelli ettiği halidir. Önce can olur, sonra gam, sonra da kocaman bir hiç. Evrenin gönderdiği mesaj misali yeniden ve yeniden karşısına çıkan, ama hayal ama gerçek bir “aşk”. Yazar ne güzel anlatmış: “Çarpışmalar vesiledir.Aynı yönde atan iki kalp bir gün bir yerde birbirini bulur.Denir ki yaradılış esasına birbirine ait ruhlar dünyaya gönderilirken savrulur. Onların birbirlerini yeniden bulmaları için sadece doğru zamana ve vesilelere ihtiyaç vardır.”.
Halen, Bahçeşehir Üniversitesi ,Psikolojik Danışma ve Rehberlik ABD’nda Prof.Dr. olarak görevine devam eden yazarın “En Uzun Yollar Tek Adımla Başlar”isimli psikoloji temelli kişisel gelişim kitabı da bulunmaktadır.
Bilge Uzun, “Buda’yı Ararken Rumî’yi Buldum” Romanını bana hitaben imzalarken şöyle yazmış: “Çok sevgili Pekcan Türkeş’e, Hiçbir karşılaşma tesadüf değilmiş bakalım hediyelerimiz neler”.
“Son Söz” şöyle diyor:”Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Yazgınızı çözemediğiniz sürece hikayeniz başa sarar.”
Keyifle bir çırpıda bitirdiğim İnkılâp Kitabevi’nin yayınladığı “mindfulness”öğretisinin temellerini araştıran Süveyda'nın sıradışı yolculuğunu anlatan bu Romanı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.