Türkiye’de sınıf mücadelesi, şimdilik başkanlık ve parlamento seçimlerine hazırlık biçiminde sürüyor. Oluşan iki cepheniz sözcüleri, kürsülerden seslerini yükseltiyor. Gerilim tırmanıyor.
Nerdeyse her gün bir yenisi yayımlanan kamuoyu yoklamalarında, iktidar partisi ve başkanının milleti temsilde azınlığa düştüklerini gösteriyor. Normal seçimlerin 2023’ta yapılacağı ileri sürülüyor ama her iki cephenin de bir erken seçime hazırlık yaptığı anlaşılıyor.
AKP KAYBEDERSE ÇEKİLİR Mİ?
En kritik soru şudur: İster zamanında, ,ister erken yapılsın, Erdoğan, seçimde sandıktan çıkamadığı takdirde, seçmen iradesine boyun eğip iktidardan çekilir mi? Bu konuda derin kaygılar var. Muhalefet bu kaygılarında haksız da sayılmaz. Çünkü Erdoğan’ın iktidarı bırakmaya yanaşmayacağı konusunda geçmişte örnekler yaşandı.
Bunlardan biri, Haziran 2015 seçimlerinde aldığı oylar tek başına hükümet olmasına yetmeyince, muhalefetin hükümet kurmasına veya onlardan biri ile ortaklık kurmaya yanaşmayıp, haftalarca “istikşafi” görüşmelerle siyaseti oyalaması ve sonunda “millet yanlış yaptı” deyip bunu düzeltmesi için milleti yeni seçimlere götürmesidir. İki seçim arasında yaşanan şiddet olayları nedeniyle de yeniden çoğunluğa ulaşmasıdır. “Bu şiddeti iktidar yaptırmıştır” demek haksızlık olur fakat şiddet politikalarının iktidara yaradığı kendi ifadeleridir ve gerçek de budur.
İkinci örnek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini muhalefetin adayı kazanınca, Yüksek Seçim Kurulu’nu da alet ederek çocukların bile inanmayacağı saçma gerekçelerle bu seçimleri iptal ettirmesidir. Neyse ki yenilenen seçimlerde haksızlığa kızan İstanbullu seçmenler, sandıkta daha büyük bir fark yaratarak iktidara dersini verdiler.
AKP iktidarı, özellikle de onun başkanı, taşıdıkları ideoloji nedeniyle parlamenter demokrasinin adamı değillerdir. Seçim sonuçları, onlara iktidar sağlıyorsa meşrudur. Üst üste kazandıkları seçimlerden de cesaret alarak milletin tek seçeneğinin kendileri olduğunu, milleti temsil hakkını elde ettiklerini söyleyip durdular. Mademki seçimleri kazanmışlardı, istediklerini yapabilirlerdi ve bu, milletin iradesi oluyordu.
Fakat yukarıda verdiğimiz iki örnek ve günümüzde görünen bazı gerçekler, AKP’nin zihninde iktidar için başka bir gerekçenin yattığını gösteriyor. O da, her koşulda iktidarın kendi hakları olduğudur. Çünkü Allah öyle istemektedir! Kendileri Müslümanlığı temsil etmektedirler ve kendilerini eleştiren herkes dinin emirlerine de karşıdır. Laiklik, Avrupa’da türemiş bir kavramdır ve İslam’a uygun değildir…
YAPILAN HAZIRLIKLAR
AKP’nin kaybettiği bir seçimde gönül rızasıyla iktidarı temsil etmeye yanaşmayacağının hazırlıkları da vardır. Siyasi söylemler bu zamana kadar yapıldığı gibi düşmanlaştırma esasına göre kurgulanacak, tarafsız olması gereken bütün devlet kurumları iktidar partisinin (başkanın) hizmetine sunulacak, iktidarı gözeten seçim yasaları çıkarılacaktır. Kayyım atamalarında olduğu gibi, bazı seçimlerin sonuçları yok sayılacaktır.
Bütün bunlara rağmen, seçimler iktidarın aleyhine sonuçlanırsa devreye sokulacak kuvvetler de hazırlanmaktadır. Cumhurbaşkanlığının danışmanlarından bir emekli subayın yönetimindeki SADAT’ın icabı halinde harekete geçmek üzere bir iç savaşa hazırlandığı anlaşılmaktadır. Son zamanlarda basına sızan TUGVA’lıların yemini de başkanlık eliyle yeni bir komando hareketinin örgütlenmekte olduğunu gösteriyor. Türkiye’de bir iç savaş yaşandıktan sonra Alpaslan Türkeş’in sokaktan çektiği komandoların yerini bu kez İslam için dövüşmeye hazır, başkomutanlarının da Erdoğan olduğunu ilan eden bir sokak gücü devreye sokulacak gibi görünüyor.
Son zamanlarda bazı muhalefet çevreleri, siyasi suikastlar düzenleneceği yolunda aldıkları duyumlardan söz etmeye başladılar. Böyle bir ihtimalin olup olmadığı tartışılıyor. Fakat Kılıçdaroğlu’nun Çubuk’ta, Akşener’in Karadeniz’de, bazı gazetecilerin ve gazetelerin uğradığı saldırılar, böyle bir ihtimalin varlığını düşündürüyor. “Erdoğan’ın “Bunlar daha iyi günleriniz” ve “Muhalefet iktidar hedefini unutsun” sözleri demokratik bir yarışın ifadeleri değildir. İktidar yanlısı olduğu dönemde “Bu memlekette oluk oluk kanlar akacak!” diyen bir mafya liderinin sözleri de unutulacak gibi değildir.
İktidarın sözlüğünde muhalefete düşmek diye bir kavram olmadığı anlaşılıyor. Geleceği düşünmeden boğazına kadar partizanlığa ve yolsuzluklara batmayı göze almasının nedeni bu olmalıdır. Ona, kuruluşunda parlamenter bir parti niyetiyle katılmış olanlar çoktan istifa etmişler veya tasfiye edilmişlerdir.
MUHALEFETİN KAZANMASI MUCİZE OLUR
İktidarın devasa propaganda imkânlarına, silahlı güçlere ve hazineye hükmettiği böyle bir siyasi ortamda muhalefet, bütün bu güçlerden yoksundur. Birkaç televizyon ve gazetede bir avuç muhalif aydın, millete gerçeği anlatmak için didinip duruyor. Muhalefetin miting, yürüyüş gibi demokratik hakları bile son derece kısıtlanmıştır. Şiddet kullanmaya hazır gençlik örgütleri yoktur.
Türkiye seçime o kadar dengesiz güçlerle hazırlanmaktadır ki, bu koşullarda muhalefetin sandıkta kazanması, nerdeyse mucize olacaktır. Bu mucize gerçekleştiği takdirde, iktidarı devralabilmesi ikinci bir mucizenin gerçekleşmesini gerektiriyor. Çünkü iktidarın başı, yerel ve uluslararası hukuk yerine kendi kararlarını koyduğunu açıkça ilan ediyor.
İlk yapılacak genel seçimler, Türkiye için bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor. Umutları diri tutmakta yarar var… (3 Kasım 2021)