Üretken tiyatro yarımız Tuncer Cücenoğlu da 18 Temmuz 2019 günü aramızdan ayrıldı. Onun hakkında yazmazsam üzerimde hakkı kalır diye düşünüyorum.
Aynı yaşta olduğumuz, eserleri 30’dan hazla dile çevrilen bu değerli aydınımızla hiç yüz yüze görüşmedik. Kültür hayatıyla ilgilenen herkes gibi yalnızca adını duyardım. Doğrusu nasıl bir yazar olduğu hakkında bir bilgim yoktu. Çünkü hiçbir oyununu izlediğimi de hatırlamıyorum.
Ben Ankara’da oturuyorum. Cücenoğlu ise İstanbul’da yaşıyordu. Ama artık kalıcı dostluklar kurmak, birbirimizi anlamak için sosyal medya denilen bir aracımız da var.
KALP KALBE KARŞIDIR
9 Nisan 1913 günü “Sabahattin Ali’yi Anarken” yazımı paylaştım. Aynı gün Cücenoğlu verdiği yanıtta, yazımı beğendiğini ve kendisinin aynı konudaki oyun kitabını göndereceğini yazdı. Birkaç gün sonra postadan çıkan “Sabahattin Ali’yi Kim Öldürdü” kitabını “Zeki Sarıhan dostuma merhaba” diye imzalamış. Bu “dostum” sözcüğünün imza masalarında herkes için kullanılan bir niteleme olmadığı, kalıcı bir dostluğa “merhaba” demesinden de anlaşılıyordu. Öyle de oldu.
Kitapta Sabahattin Ali’nin genç yaşında meslekten atıldığı ve göreve dönmesi için Atatürk’ü öven bir şiir yazmasının şart koşulduğu anlatılıyordu. Sabahattin Ali bunu yerine getirmiş ve mesleğe dönmüş…
Ne yazık ki 1930’lu yılarlıda böyle kötü bir adalet sistemi vardı. Nazım Hikmet de 1937’de cezasının affedilmesi için Atatürk’e cezaevinden bir mektup yazmak zorunda kalmıştı. O zamanki adalet sisteminin nasıl işlediği konusunda sayısız örnekten biri olan Sabahattin Ali’ye şiir yazdırılmasının üzerinde de durmak gerektiğini Cücenoğlu’na yazdım.
Ona 24 Nisan 2003 günü birkaç kitabımı gönderdim. Karşılık olarak bana 12 kitabını içeren bir koli gönderdi. Onun benim kitaplarımı okuyup okumadığını bilmiyorum. Fakat onun kitaplarını sıra ile okumaya başladım. Çığ, Kızılırmak, Helikopter, Neyzen Tevfik, Yeşil Gece, Boyacı, Tiyatrocular, Kadın Sığınağı, Gece Kulübü, Toplu Oyunlar 1, Toplu Oyunlar 2…
Daha sonra Facebook ve e-posta gruplarında paylaştığım yazılarımdan bir kısmına Cücenoğlu’ndan övgüler aldım.
Mütareke döneminin ünlü gazetecilerinden Mahmut Sadık’ın “Ermeni Tehciri ve Almanlar” başlıklı yazısını 18 Aralık 1918 tarihli Yeni Gazete’den çevirerek 12 Nisan 2015 günü paylaştım. Yazıda Enver Paşa’nın Almanların isteğine boyun eğerek ülkeyi nasıl savaşa soktuğu, Ermeni tehcirinin de bir Alman isteği olduğu anlatılıyordu. Bu yazımı Facebook arkadaşlarından yalnızca 24 kişi beğendi ve yalnız altı kişi paylaştı.
“TÜRKİYE’NİN VİCDANISIN”
Cücenoğlu ise bu yazıya gönderdiği notta “Türkiye’nin Vicdanısın!” diyordu. Bizde suçu Ermenilere yüklemeden tehcir konusunda yazı yazmak bayağı cesaret istiyordu (Hâlâ da öyledir). Tabu sayılan bu konuya Cücenoğlu’nun bakışı bana cesaret verdi.
19 Nisan 2015 günü de “Bu Bir Soykırım Tartışması Değildir” başlıklı yazımı paylaştım. Yazıda, sermaye birikimi yapmakta treni kaçırmış olan Türk burjuvazisinin bir an önce zengin olmak için azınlıkların elindeki ticaret ve sanayiiye göz diktiğini, milliyetçilik maskesi takınarak azınlıkları mahvettiği anlatılıyordu. Yazıya görsel malzeme olarak yeni okuduğum Nesim Ovedya İzrail’in “24 Nisan 1915-İstanbul, Çankırı, Ankara” kitabının kapağını koydum. 42 arkadaşın beğendiği yazı yalnız yedi paylaşım aldı. Cücenoğlu bu yazımı kendi e-postasında paylaştı.
Önceki yıl 5 günlüğüne gittiğim Ukrayna’dan dönüşte, gezi izlenimlerimi anlatan yazılarımdan birine Cücenoğlu’ndan bir not geldi. Oyunlarının Ukrayna’da temsil edildiğini, Ukrayna ile ilgili yazılarımı bu ülkenin İstanbul Konsolos Yardımcısına ilettiğini, İstanbul’a geldiğimde uğrarsam beni Türkolog da olan konsolos yardımcısı ile tanıştıracağını bildirdi. Ne yazık ki ben bu şansı kullanamadım.
Cücenoğlu önceki yıl yazdığı notta, oyunlarından birinin Ankara’da sahneleneceğini bildirerek kendisinin de geleceğini bildirdi ve beni de davet etti. Fakat bu sahnelenme nedense yapılamadı.
Her zaman yazar ve söylerim. Gerçek sanatçı, toplumunun önünde yürür. Tuncer Cücenoğlu da bunlardan biridir. Bu nedenle toplumun vicdanını taşıyan onlardır. Yazılarımla ilgilenmesi ve kitaplarının tümünü göndermesi alçak gönüllülüğünün de kanıtıdır.