Oyunculuk kariyerine 2011’de Kolej Günlüğü dizisinde canlandırdığı Mert karakteriyle başlayan Furkan Andıç, ardından yıllar içinde Adını Feriha Koydum, Kaçak Gelinler, Kardeş Çocukları ve Her Yerde Sen gıbı dizelerde başarıyla canlandırdığı farklı karakterlerle izleyicilerin karşısına çıktı. Furkan Andıç, şu sıralarda da TRT1’de ekranlara gelen, başrolü Miray Daner’le paylaştığı Kara Tahta dizisinde Atlas karakterini canlandırıyor.
Miray gerçekten çok değerli, çok çalışkan ve hepsinden öte müthiş yetenekli biri. Çok genç yaştan beri oldukça önemli projelerde yer almış, çok kez ne denli başarılı olduğunu seyircilere göstermiş bir oyuncu. Onunla çalışmak gerçekten çok keyifli, umarım uzun soluklu bir partnerliğimiz olur.
Romantik komedi gerçekten keyif aldığım bir tür. Ancak son dönemde yazılan ve çekilen romantik komediler arasında çok benzer temeller ve karakterler gözlemledim. Birden fazla aynı tür projelerde yer aldığınızda kendinizi tekrar ediyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Bu yüzden kariyerimin bu aşamasında romantik komedi türünde bir TV dizisi yapmama kararı almıştım. Değerlendirdiğim projeler ve Kara Tahta da bu şekilde bilinçli bir yaklaşımdı.
Üzerinde çalıştığım iki üç farklı hikâye var ancak hazır olmaktan biraz uzak olduklarını söyleyebilirim. Umuyorum 2023 yılı yazında kendi yazdığım kısa film çekmiş olabilirim. Böyle bir hedef koydum kendime. Umarım işler yolunda gider. Çünkü oyunculuğun yanında, yönetmenlik, yazarlık ve yapımcılık gerçekten hayal ettiğim ve üzerine çalıştığım bir serüven.
RÖPORTAJ: FULYA TURHAN
FOTOĞRAF: JİYAN KIZILBOĞA
Şu sıralar TRT1'de ekranlara gelen Kara Tahta dizisinde yer alıyorsunuz. Nasıl gelişti bu süreç, projeye nasıl dahil oldunuz?
2020’nin sonundan beri biraz geri çekilip kendimle vakit geçirme ve kendime yatırım yapma fırsatı buldum. Bu süre içerisinde gerçekten içime sinen bir iş yapmak istediğime dair kendime bir söz verdim. Birçok işle görüştük ancak bir türlü tam anlamıyla kendimi o karakterlerde göremiyordum. Ancak TRT’deki Kara Tahta projesine dahil olmam beklediğimden daha hızlı oldu diyebilirim. Dürüst olmam gerekirse bir proje geldiğinde hemen aynı gün okuyup ertesi gün görüşmeye gitmek pek tercih ettiğim bir yöntem değil. Biraz daha vakit ayırıp üzerine düşünmeye çalışırım. Ancak bu her zaman çalışan bir yöntem değil. Düşündükçe heyecanlanmanın yanı sıra projeden soğuma da ihtimal dahilinde. Ancak yapımcımız Süreyya Yaşar Önal’dan gelen teklifle birlikte yönetmenin de Ender Mıhlar olduğunu öğrendiğimde, o gün senaryoları okuyup ertesi gün görüşmeye gittim diyebilirim. O gün gerek partnerim Miray, gerek yapımcımız, gerekse Ender’in ilgisi bana bir anda projenin bir parçası olduğumu hissettirdi. Öte yandan hikâyenin örgüsü, Atlas karakterinin yaraları, motivasyonu ve hedefleri beni oldukça heyecanlandırdı. Uzun zaman sonra istediğim yerde hissettim kendimi.
Yıllar sonra kendi okuluna atanan matematik öğretmeni Atlas'ı canlandırıyorsunuz. Karakterinizden bahsedebilir misiniz bize?
Çocukluğu ve gençliğinde babası tarafından yok sayılmış bir karakter Atlas. Ama Atlas hakkında en umut verici şeyi, içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmek adına kendisi ve çevresi için en verimli çözüm yolunu bulmuş olmasıdır. Yani başkalarına fayda sağlayarak kendini tedavi etmek. Bu yüzden babasının mesleği olan öğretmenliği seçmiş ve bu yolda yaşadığı trajedileri öğrencilerinden uzak tutmak için elinden geleni yapacaktır. Kendisi nahif, sakin ve analitik düşünen biridir.
Miray Daner, rol arkadaşınız. Dizide Irmak'ı canlandırıyor. Atlas ve Irmak'ın nasıl bir ilişkisi var?
Atlas ve Irmak’ın maalesef araya yılların girdiği, yarım kalan bir ilişkisi var. Bu yüzden de günümüze geldiğimizde kırılgan ve hassas bir noktada bu ilişki. Ben Atlas ve Irmak’ın ilişkisini Japonların “kintsugi” sanatının bir öğretisi gibi algılıyorum. Kırıldıktan sonra onarılması çok zor olan vazoların tekrar onarılması; onarılan vazonun kıymetinin çok daha fazla olması anlayışıyla… Her ne kadar Atlas terk edip gitmiş gibi görünse de gittiği yerde hep Irmak’ı aradığını göreceğiz. Fakat kırılanın onarılması için bunu Irmak’ın da görebilmesi gerekecek…
Miray Daner'le çalışmak nasıl bir tecrübe?
Miray gerçekten çok değerli, çok çalışkan ve hepsinden öte müthiş yetenekli biri. Çok genç yaştan beri oldukça önemli projelerde yer almış, çok kez ne denli başarılı olduğunu seyircilere göstermiş bir oyuncu. Onunla çalışmak gerçekten çok keyifli, umarım uzun soluklu bir partnerliğimiz olur.
Cengiz Bozkurt, Çiçek Dilligil, Selen Uçer gibi oyuncularla birliktesiniz. Sette nasıl bir ortam var?
Ben oyunculuk mesleğinin her an ve her şekilde geliştirilebilir olmasından dolayı çok mutluyum. Ve elimden geldiği kadar bunu kullanmak isterim. Bu gibi isimlerle de çalışırken bunun avantajını sonuna kadar kullanırım. Açıkçası çok profesyonel ve aynı zamanda eğlenceli bir set. Tabii ki bu saydığınız çok kıymetli isimler ve haliyle bu durum, benim karşılıklı sahnelerimizde normalden daha dikkatli ve algılarımın açık olmasını sağlıyor. Çünkü sadece derste değil, hayatın akışında çalışırken de öğrenme devam ediyor.. Mesleğimizin başka bir güzelliğiyse hepimizin içinden çıkan şeyin biricik olması.. Yani aynı şekilde Miray, Kerem ve diğer oyuncular da bu söylediğim sürece dahiller aslında. Daha lokomotif karakterler olduğu için buradan tekrar söylemek isterim ki ikisi de çok profesyonel ve yetenekli oyuncular, onlarla çalışmak benim için çok keyifli…
Bu dizi kariyerinizde nerede konumlanıyor? Sizi daha önce birçok defa romantik komedi türünde izledik. Şimdi farklı bir yapımla karşımızdasınız. Bilinçli bir tercih miydi bu?
Romantik komedi gerçekten keyif aldığım bir tür. Ancak son dönemde yazılan ve çekilen romantik komediler arasında çok benzer temeller ve karakterler gözlemledim. Birden fazla aynı tür projelerde yer aldığınızda kendinizi tekrar ediyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Bu yüzden kariyerimin bu aşamasında romantik komedi türünde bir TV dizisi yapmama kararı almıştım. Değerlendirdiğim projeler ve Kara Tahta da bu şekilde bilinçli bir yaklaşımdı.
Ayrıca belirtmek isterim ki, romantik komedi gerçekten çok eğlenceli bir tür. Eskiden sadece yaz aylarında kanallar ucuz prodüksiyonla içerik çıkarttığı bir türken bugüne geldiğimizde gerek yurtdışı satışları, gerek reklam gelirleri derken ülkenin büyük ölçekli tüm yapımcılarının bu tür içerikler üretmeye başladığını görüyoruz. İlk dönemler daha çok Ortadoğu’da olan yurtdışı izleyici kitlesi, romantik komediyle birlikte Avrupa ve hatta daha batıya ciddi bir büyüme yaşadı. Birçok dizimiz ve oyuncuları Avrupa’ya gidiyor, oranın markalarıyla işbirlikleri yapıyor, oranın komitelerinden ödüller kazanıyor.
İleride oyunculuğun yanında yönetmenlik ya da senaristlik düşünür müsünüz? Bunlara dair projeleriniz var mı?
Kesinlikle evet. Üzerinde çalıştığım iki üç farklı hikâye var ancak hazır olmaktan biraz uzak olduklarını söyleyebilirim. Umuyorum 2023 yılı yazında kendi yazdığım kısa film çekmiş olabilirim. Böyle bir hedef koydum kendime. Umarım işler yolunda gider. Çünkü oyunculuğun yanında, yönetmenlik, yazarlık ve yapımcılık gerçekten hayal ettiğim ve üzerine çalıştığım bir serüven. Bu konuda iyi miyim, değil miyim bunu zamanla göreceğiz :) Ama bu endüstride hayatının yarısını harcamış biri olarak artık üretken olmanın benim için daha değerli olduğuna inanıyorum.
Geçtiğimiz aylarda epilepsiyle ilgili bir farkındalık projesinde yer aldınız. Neden böyle bir proje tercih ettiniz? Nasıl geçti bu süreç?
Ülkemizde ve dünyada temel hak ve özgürlükleri benimseyen, ayrımcılığa karşı çıkan, hiçbir bireyin bir diğerinden üstün olmadığını anlatmaya çalışan birçok hareket var. Epilepsili bireyler de maalesef topluma yayılmış olan bilgi kirliliği yüzünden ciddi bir mağduriyet ve toplum tarafından dışlanma yaşıyorlar. Türk Epilepsi ile Savaş Derneği de son birkaç yıldır farklı bir anlatım dili benimseyerek, toplumda oluşmuş bu önyargıları yıkmaya çalışan bir STK. Bu sene ise ajansımla birlikte bir görüşme sağlayarak, kampanya mesajlarını benimle birlikte anlatmak istediklerini ilettiler. Ben de açıkçası çok severek projeye dahil oldum. Epilepsili bireylerin evlenemeyecekleri, çalışamayacakları ve çocuk sahibi olamayacaklarına dair gelişmiş bir önyargıyı biraz da mizahla yıkmaya çalıştık. Ayrıca nöbet geçiren bir epilepsili bireye nasıl davranılması gerektiğine dair ipuçları verdik. Gerek yerel yönetimlerin gerek medyanın destekleriyle oldukça güzel bir erişim sağladığımıza inanıyorum. Umarız mesajımızı aktarabilmişizdir.
Keşke ekrana ya da sinemaya uyarlansa ve ben canlandırsam dediğiniz bir edebi karakter/roman var mı?
Hakan Günday’ın Malafa romanında, herkesi tezgâhında ağırlayan Kozan karakterini canlandırmak isterdim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.