Bugün 19 Mayıs 1919’un, yani Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basışının 101. yıldönümünü kutluyoruz. Bazıları bu tarihi, Kurtuluş Savaşı’nın, hatta modern Türkiye’nin başlangıcı olarak kabul ederler.
Oysa daha Mustafa Kemal Samsun’a çıkmadan önce de Anadolu’nun dört bir yanında çoban ateşleri misali, bağımsızlık tutkusunun meşaleleri kongreler toplanmaya başlamış, halkın bağrından “reddi ilhak” ve bağımsızlık çığlıkları yükselmişti. Bir asır öncesinin Mayısı, o yılların bağımsız Türk devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşmesi sonucu, işgal güçlerinin kara bulutlar misali bağımsızlık güneşini gölgelediği günlerdi. Çizmeler, Anadolu’yu çiğnemeye yelteniyordu. İstanbul, payitaht merkezi yani başkent olması yönüyle düşman birlikleri tarafından ilk işgal edilen şehirdi. Memleketin dört bir tarafı, paylaşım planı dâhilinde işgal ediliyordu. Her gün yeni bir acıyla, açlıkla, ölümle, kısacası yoklukla karşılaşılıyordu. Binlerce yıllık tarihi serüveninde esirliği tatmamış yüce Türk milletinin her bir ferdi, bu kara günlerin vahametinden bunalıyor, kurtuluş yolu arıyordu. İşte böylesi bir ortamda, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi, bardağı taşıran son damla olmuştu.
‘Geldikleri gibi giderler!’ diyen Mustafa Kemal Paşa, Türk milletinin içinde bulunduğu bu sıkıntılı ve zor duruma son vermek için Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’nı başlatmaya karar vermişti.
19 Mayıs 1919’da bir avuç silah arkadaşıyla Samsun’a giden Gazi Mustafa Kemal Paşa, o gün parlak ve aydınlık bir Mayıs güneşi olarak Türk milletine bir umut ışığı olmuştur. O, Mayısla gelen bir umuttu; yağmurdu, kurtuluştu. Vatanın dört bir bucağında, yurdu düşmana peşkeş çekenler ve işbirlikçiler dışında kımıl kımıl bir uyanış başlamıştı. Acının sonunda mutluluğu elde etmek kolay olmaz. Bunu başaranları anlatmaksa daha zor! Korlaşan yürekle emzirilen destansı zaferi yudumlayanların öyküsüdür bu. Sağlıklı kalın huzurlu kalın hoş cakalın…