Dostlarım. “F” vitaminlerim, sizlere motosikletimi sattığımı bildiren duygusal bir yazı yazdım. Gönderdiğiniz samimi, canı gönülden mesajlarınız ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Amacım neydi? Sizleri üzmek mi?, Sempatinizi kazanmak mı?, duygu sömürüsü yapıp sizlere kendimi acındırmak mı? İnanın bunların hiç biri değildi amacım. Aslında bu yazı artık bardağın taştığını, yıllardır olup bitenlerin millet olarak bizleri çileden çıkardığını, tahammül seviyemizin sonuna geldiğini anlatmaya çalıştığım bir isyan yazısıydı.
Son 15 yıl süresince hayatımızın hiç hatırlamak istemediğimiz en zor, en acılı, en endişeli günlerini yaşamadık mı? Neredeyse her sabah ölümlerle, bombalarla, şehit haberleriyle, iğrenç yalanlarla, başta benzin olmak üzere sonu gelmeyen zamlarla, tutuklamalarla, maden facialarıyla, turbanla, halkımızı birbirine düşürmek, düşman etmek için özellikle ve ustalıkla hazırlanmış mesajlarla, biber gazlarıyla, yolsuzluk haberleriyle uyanmadık mı? Sonunda haber dinleyemez, televizyon izleyemez, gazete okuyamaz hallere gelmedik mi?
Esnaflık, esnaf olarak bir yaşam sürdürmek her geçen gün daha zorlaştırıldı, en çileli meslek haline getirildi. Her yıl zamlar, gelir vergisi, geçici vergi, peşin vergi, levha vergisi, çöp vergisi, çevre vergisi, defter parası elektrik, su, KDV, ÖTV derken bankaların, tefecilerin eline düşmeyen esnaf kalmadı. Sanki bu özel olarak hazırlanmış, insanların iş yerlerini kapatıp sürünmeleri için hazırlanmış, sinsice planlanmış bir oyun gibiydi.
Yıllar önce kendi kendini besleyecek, dünya devletleri içinde hiç kimsenin yardımına ihtiyacı olmayan listenin içinde yer alan ülkemiz neredeyse her şeyi dışarıdan ithal etmeye başladı. Tarım çöktü, hayvancılık öldü.
Et fiyatları aldı başını gitti. Benzine zam, alkollü içkilere zam üstüne zam derken restoranımıza gelen misafirlerimizin önüne hesap koymaya utanmaya başladık. Ekonomik bir tatil yapmak düşüncesiyle ülkemize gelen turistler ödedikleri miktarın en az kendi ülkelerindeki kadar, hatta daha fazla olduğunu fark ettiler. Kaçak içki, kaçak et tavan yaptı. Esnaf çaresizlikten evinde, merdiven altında kendi içkisini üretmeye başladı. İnsanlar yedikleri yemeklerden zehirlendiler. İçtikleri içkiden kör olup öldüler, ölmediler mi?
Her geçen yıl daha fazla çalışıp daha az para kazanan Marmaris esnafı sonunda banka kredileri, borç harç, belki önümüzde ki sene düzelir, hayırlısı rüyalarıyla iş yerlerini açık tutup yaşamlarını devam ettirmeye çalıştılar. Her gelen yıl daha fazla hayal kırıklığı yarattı. Sonunda turist kalitesi de iş kalitesi de düştü yerlerde sürünmeye başladı.
Yetmedi, organize terör atakları, bombalar, iktidarın inanılmaz hataları, Suriye’ye gir, Irak’a müdahale et, Işıd’ı silahlandır besle, Hollanda’yı tehdit et, Almanya’yı tehdit et, Rusya’nın uçağını düşür derken istenmeyen, riskli ülke ilan edildik ve turizm bitti.
Şimdi Marmaris’te beş yıldızlı otellerde; entariyle havuza giren, ayağında terlikle suyun sıcaklığını kontrol eden, yüzme havuzunun başında karpuz kesip yiyen, herkesin çorba aldığı tencereye kepçeyi sokup çorbanın tadına bakan ve kepçeyi geri koyan, burnuna soktuğu parmağıyla beynine ulaşmaya çalışan, çocuklarını duvar kenarlarında çiş tutan, içtiği bir çay için pazarlık yapan turistleri ağırlıyoruz.
Esnafın 216 lı 212 li numaraları gördüğünde telefon ekranlarında yüzleri bembeyaz oluyor, açmıyorlar, açamıyorlar telefonlarını. Çünkü bankalardan gelen “asarız, keseriz, takibe alırız, icra gelir” tehditlerinden gına geldi. Bu zavallılar sadece hafta sonların da biraz olsun rahat ediyorlar. Neden biliyor musunuz? Bankalar kapalı da ondan.
Sizlerle Mona Titti sanat mağazamızın ve lokantamızın resimlerini defalarca paylaştım. Yalnız Türkiye’de değil belki de bütün dünyada ses getirecek, iftihar edeceğiniz, hayran olacağınız mekanlar yarattık biz. Merhum eşimle, kızımla, Gaziantepli Mehmet ile, Bulgar Türkü Fatma ile insanların hayatları boyunca hatırlayacakları, unutamayacakları güzellik dolu ruh dolu mekanlar yarattık. Şimdi bu mekanların bomboş, boynu bükük bir şekilde durmalarına katlanmak o kadar zor, o kadar acı ki…
İşte böyle dostlarım, “F” vitaminlerim benim. Son 15 yıl işte bizi bu hallere düşürdü. Çaresizlik bizleri çareler üretmeye, istesek de istemesek de bir takım fedakarlıklar yapmaya zorladı. Maalesef insanlarımız kendilerini hayata bağlayan değerleri birer birer kaybetmeye başladılar. Kimi gazete okumayı bıraktı kimi televizyon seyretmeyi, kimi senelerce içtiği Yeni Rakıyı bıraktı kendi rakısını yapmaya çalıştı, kimi bakkalların imal ettiği ucuz sigaralara talim etti, kimi dükkanın kapattı kaçtı, kimi çocuğunu okulundan aldı, kimi boşandı, kimi kalp krizi geçirdi öldü.
Ben de motorumu sattım!...Hepsi bu işte…