Rahmetli babam elinde günü geçmiş bir gazete parçasına daldığında, kendisini ailenin ahret hayatından da sorumlu sayan annem:
“Herif, namaz geçiyor!” diyerek onu uyarırdı. İlk Müslümanlardan Habeşli Bilal’ın Kâbe’nin damına çıkarak inananları namaza çağırması ile annemin babama namaz vaktinin geçmekte olduğunu hatırlatan seslenmesi aynı işlevi yerine getiriyordu.
Ezanın sözleri Habeşli Bilal’e mi aittir, yoksa bunları Peygamber mi ona ezberlettirmiştir, bilmiyoruz. Ezan metninin ilk okunuşundan beri değişip değişmediği de bilgimiz dışında. Belki İslam tarihi araştırmacıları biliyorlardır. Fakat onun şimdi Sünnilerin yaşadığı cami ve mescit olan her yerde bugünkü biçimde ve Arapça okunduğu açık. Yalnız, Şiiler Ezan’a “Aliyul Veliyullah” ibaresiyle Hazreti Ali’nin adını eklemişlerdir.
TANRI ULUDUR, TANRI ULUDUR!
İkinci Meşrutiyet döneminde Türk Milliyetçiliğinin teorisyeni Ziya Gökalp, “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur, köylü anlar manasını namazdaki duanın” diye yazmış, “Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın” diye eklemişti. Onun bu dileğini Atatürk gerçekleştirdi. 1933’te Ezan’ı Türkçe ile okutmaya başladı ve bu durum, 1950’ye kadar sürdü. Köyümüzdeki caminin imamı komşumuz Sofu Emmi’nin tan vaktinde “Tanrı Uludur, Tanrı uludur” seslerini hayal meyal hatırlıyorum. 1944 doğumlu olduğuma göre demek ki en çok altı yaşındaydım.
17 yıl az bir zaman değildir ama demek ki alışkanlıklardan kurtulmak kolay değildir. Kör cehalet Ezanın Türkçesini ezan saymayarak 1950’de Ezan’ın Arapçasını okumaya başladı.
Ezanı temsil eden cümlelerden en önemli olanı Arapça “Hayyealel salah”, Türkçesi ile “Haydin namaza” seslenişidir. Geri kalan cümleler, İslamiyet’in ortaya çıktığı dönemin ihtiyaçlarını yansıtır. İslamiyet’ten önce Kâbe’de her kabilenin bir tanrısı bulunduğu için, bu inancı yıkmak amacıyla “Allahü ekber” (Tanrı uludur) “Eşhedü en lailahe İllallah” (Allahtan başka ilah yoktur) Türkçe Ezan’daki biçimiyle “Tanrıdan başka yoktur tapacak” cümlesi buna örnek verilebilir. Gene peygamberlik kavramını pekiştirmek için “Tanrı’nın elçisidir Muhammet” cümleleri Ezan’da yerini bulmuştur. Şimdiki Müslümanların anlayışında başka tanrılar olmadığı ve Muhammet’in Tanrı’nın elçisi olduğu konusunda bir kuşku bulunmadığı için bunlar günlük dilde kullanılmaz, dinsel metinlerle günümüze kadar taşınmıştır.
GÜNDE BEŞ KEZ DUYURU
Ezan sesleri, meydan saatleri yapılıncaya kadar bir bakıma günün takvimi gibidir. Tan yerinin attığını, güneşin gelip tepemize dikildiğini, ufkun ötesine geçtiğini hatırlatır. İkindi ve yatsının da herhalde haber verdiği bir doğa olayı olsa gerek. Gerçi Kur’anın birkaç suresinde “Günde üç vakit namazınızı kılın” emri vardır ve bunların sabah, öğlen ve akşam vakitleri olduğuna işaret edilmektedir Caferiler bunun için üç vakit namaz kılıyorlar, Sünnilikte peygamberin kıldığı vakitlerle, farzların yanındaki sünnetleri kılmak da bir uygulama olarak yerleşmiştir. Kur’an kaynak gösterilerek de olsa bu gerçeklerin hatırlatılması, birçok insanın hoşuna gitmez. Dedim ya Ezanın ancak Arapça okunursa Ezan sayılacağı gibi alışkanlıklara çarpıp geri döner.
Hıristiyan toplumlarında belirli zamanlarda çalınan çanlar gibi ezan da millî kültürün bir parçası haline gelmiştir. Cuma ve bayram namazları hariç, namaz vakitlerinde imamların arkasında bazı camilerde birkaç kişi, bazı camilerde birkaç saftan fazla kalabalık olmuyor, hatta birçok imam sabah ezanını okuyup mescitte veya camide tek başına namaz kılıyorsa da ezan sesinden rahatsız olmamak gerekir. Müslüman bir topluluk içinde doğup büyüyenler için ezan sesi, kulaklarımıza annemizin ninnileri kadar hoş gelir. Günümüzde çoğu camide okunan ezanlardaki sesin ahengi yok. Örneğin bizim köyde mahallelerde bulunan toplam yedi cami ve mescitten aynı anda veya peş peşe kulakları sağır eden bir ezan sağanağı ortalığı kaplıyor. İşin bu kısmı ihtiyacın ve inancın ötesinde bir din gösterisi halini almış bulunuyor.
KURU ŞEY TAHTAYA YAPIŞMAZ
Sözü, şu sıralarda Türkiye’nin gündemini işgal etmiş, korona salgınını bile gölgede bırakma istidadında olan İzmir’deki olaya getireceğim tahmin edilmiştir sanırım. İzmir’de minarelerden duyulmuş İspanyolların antifaşist mücadelesinden doğmuş “Çav Bella” şarkısı ve Selda Bağcan’ın söylediği ve zalimlere, soygunculara “Yuh” çeken türküsü birer gün ara ile çalınmış! Bunu hangi sivri akıllı veya maceracı düşünmüşse, gücünü kaybettikçe söylemlerinde dinî değerlere daha çok yer veren ve bunu CHP’yi milletin gözünden silmek için kullanan iktidarın eline güçlü bir koz vermiştir. İktidar çevreleri için bu olay, devlet malını yağmalamak, “Bakara makara” diye dini değerlerle dalga geçmek, büyük rüşvetler alıp vermek gibi göz yumulacak bir olay değildir! Şimdi çeşitli kurumlardan 30 kişilik bir ekip, harıl harıl bunu yapanı veya yapanları araştırıyormuş. Üstelik bulduklarında ona “cami dibinde ezan dinletebiliriz” diyorlar. Bir zamanlar, hapishanedeki solculara zorla İstiklal Marşı söyletmek, marşın on kıtasını ezberletmek gibi kanunda olmayan bir ceza keşfetmişlerdi. Bu da ona benzeyecek!
Kimse endişe etmesin, Türkiye’nin bütün camilerinden beş vakit ezan okunuyor ve okunmaya devam edecek. İzmir minare hoparlörlerinden duyulmuş olan iki ezgi, Ezan’ın rakibi değildir. Ortalığı velveleye vermenin anlamı ve CHP yetkililerinin de “suç üzerimizde kalacak” endişelerine yer yoktur. Zira kuru şey tahtaya yapışmaz.(24 Mayıs 2020)
--