HOLLANDA VE BİSİKLETLER ŞEHRİ AMSTERDAM -2-
Dünyada bisiklet ile özdeşleşmiş bir yer varsa o da Amsterdam. Hatta “Amsterdam bisikleti” diye jargon bile var. Hollanda dümdüz ve %25’i deniz seviyesinin altında bir yer. Aslında şimdiye kadar sular altında kalması gerekiyordu ama mühendislerin müdahaleleri sayesinde var olmaya ve bisikletle gezmek için ideal yer olmaya devam ediyor. Tüm ülkenin en yüksek yeri 322.7 metre!
7’den 70’e herkes ulaşım için bisikleti tercih ediyor. Bisiklet yolu ayrı, bisikletlilere özel trafik ışıkları ve park yerleri var.
KONİNGSNACHT KİNG’S DAY KRAL GECESİ KUTLAMALARI
Her yıl King’s Day 27 Nisan’dan bir önceki gece başlıyor, birçok gece kulübünde, barda, parklarda, sokaklarda King’s Night adı altında yüzlerce etkinlik oluyor. Biletler çok önceden tükeniyor, o yüzden geziniz King’s Day zamanlarına denk geliyorsa sırf parti değil birçok rezervasyonunuzu, planınızı önceden yapmanız şart. Çünkü Amsterdam sokakları ve mekanları 26-27 Nisan günlerinde korkunç bir insan seline sahne oluyor.
Kutlama günü herkes Hollanda’nın ulusal rengi olan turuncu kıyafetler giyer ya da en azından şapka/gözlük vb. turuncu aksesuar kullanır.
Kutlamaların en coşkulu olduğu şehir Amsterdam’ın bir çok sokağına sahneler kurulur, mekanlar kapı önüne barlar, barbeküler kurar. Sokaklarda yenilir, içilir, şarkılar söylenir, danslar edilir. Kanallar teknelerinde eğlenen insanlarla dolar.
Vondelpark gibi büyük parklarda çocuklar için aktivite alanları kurulur, bir çok yerde insanlar kullanmadıkları eşyaları satmak için tezgah açarlar
AMSTERDAM ARENA
Ülkenin en büyük stadyumu olan Amsterdam Arena, 1993-1996 yılları arasında, 140 milyon Euro bütçeyle inşa edilmiş.
Hollanda Futbol Ligi takımlarından Ajax’ın maçlarını oynadığı 54 bin kapasiteli stadyum, modern tasarımı sayesinde başta müzik etkinlikleri olmak üzere çok sayıda organizasyona ev sahipliği yapabiliyor.
Hollanda’nın efsane futbol takımı Ajax’ı kendi evi Amsterdam’da izleyebilirsiniz! Bir futbol sever için Ajax’ın tribününden maç izlemek yaşanabilecek en büyük futbol keyiflerinden biri, çok futbol delisi olmayanlar için bile o ambiyansı yaşamak en iyi Amsterdam deneyimlerinden. 1900 yılında açılan futbol kulübü dünya futbolunun en köklü ve belli başlı kulüplerinden. Hatta uluslararası futbol istatistik kurumlarına göre 20. yüzyılın en başarılı yedinci kulübü. 4 kere UEFA Şampiyonlar Ligi kupasını eve gördüler ve bunun dışında Hollanda ve dünyada birçok ödülün sahibiler.
VONDEL PARK
1864 yılında Christiaan Pieter van Eeghen’in liderliğindeki bir grup hayırsever tarafından kurulmuş. Etrafı müzelerle çevrili park, adını 17. yüzyıl şairi Joost van den Vondel’den almış.
Pek çok ağaç ve bitki türünü barındıran, İngiliz tarzı yeşil alandaki açık hava tiyatrosu, Haziran-Ağustos arasındaki dönemde müzik, dans, tiyatro performanslarına sahne oluyor.
Picasso ile Nelson Carrilho’nun imzasını taşıyan heykellerle süslü parkta ayrıca film gösterimleri, geleneksel golf turnuvası, çocuklara yönelik Kral Günü kutlaması gibi haftalık ve yıllık organizasyonlar düzenleniyor.
VAN GOGH MÜZESİ
Gerrit Rietveld tarafından tasarlanan dört katlı kültürel tesis, dünyanın en büyük Van Gogh koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor.
Sanatçının kardeşi Theo tarafından düzenlenmiş olan bu koleksiyon, kronolojik sırayla sergilenen 200’den fazla tablodan ve 500’den fazla çizimden oluşuyor.
Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektupları görebileceğiniz müzede ayrıca çağdaş sanatçıların çalışmalarını da inceleme fırsatı bulabilirsiniz.
Sırası gelmişken söyleyeyim ben de Van Gogh’un otobiyografik hikayesini anlatan Radyo tiyatrosu’nda “Yaratma Tutkusu “ isimli oyunda rol aldım.
OUDE KERK ESKİ KİLİSE VE RED LİGHT DİSTRİCT
Kırmızı Fenerler sınırları içerisinde yer alan Oude Kerk, hem kentin en eski yapısı hem de en yeni sanat enstitüsü olduğu için gezginlerin Amsterdam gezilecek yerler listelerinde kendisine sıklıkla yer buluyor.
Aralarında donanma kahramanı Jacob van Heemskerck ve Rembrandt’ın ilk eşi Saskia van Uylenburg’un da bulunduğu 20 binden fazla kişinin ebedi istirahatgahı konumundaki kilisenin en önemli kısımlarını Büyük Org, Brokarlı Sütunlar, Eski Sakritsinin Kırmızı Kapısı, Kule Külahı ve Merhamet Sandalyeleri oluşturuyor.
1306 yılında inşa eden Amsterdam’ın bu en eski kilisesi 1578'deki Reformdan sonra Kalvanist Mezhepli bir Kiliseye dönüşmüş. Bu gün Oudekerksplein Meydanındaki Kiliseye açılan sokaklarda ,"Red Light District" Kırmızı Fenerler Semtinde Dünyanın en eski mesleğin icra ediliyor.
Kilisenin tam karşısındaki Mevlana isimli Türk Dönercisi Mevlana'nın deyişiyle (?) "Gel Gel Ne Olursan Ol Yine Gel,"diye damak tadını bilen müşterilerini çağırıyor.Sırası gelmişken belirteyim:
Mevlana'ya atfedilen "Gel Gel Ne Olursan Ol Yine Gel, " Şiirinin Şairi Ebu Said-i Ebu’l-Hayr'dır. Lirik bir özellik taşıyan ve Nasihatlardan oluşan bu Şiirin esası şöyledir:
"Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi,
İster puta tapan ol yine gel, ,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,
Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz...
Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir."
Daha ilginç bir şey anlatacağım:
Mevlana isimli Dönercinin işletmecisi
Serkan Dağlı'nın Eski Kilisesinin Orgçusuna notalarını verdiği "Üsküdara Giderken"Melodisi her Cumartesi 16-17 saatleri arasında bu Kiliseden icra ediliyor.Unuttum söylemeyi: arada sırada "Fikrimin İnce Gül'ü"melodisini de bu Meydanda duyabilirsiniz.
RED LİGHT DİSTRİCT
KIRMIZI FENERLER BÖLGESİ
Hollanda’nın bazı uyuşturu çeşitlerini ve fuhuşu yasallaştırarak toplumsal tabulara balta ile girmesi her sene milyonlarca meraklı turisti Amsterdam’a getiriyor. Tüm ülkenin en merak edilen yerlerden biri de şüphesiz Red Light District. Adını kırmızı göz alıcı ışıklarından alan Red Light District striptiz şovların, seks oyuncakları dükkanlarının, uyuşturucu maddelerin satıldığı coffeeshopların olduğu, seks işçilerinin ağırlıkta olduğu bir bölge.
De Wallen adıyla da anılan bölgenin sokaklarında çok sayıda sex shop, randevu evi, gay bar ve erotik şovların düzenlendiği tiyatro faaliyet gösteriyor.
ANNE FRANK'ın HATIRA DEFTERİ ve EVİ
Otelimin biraz ilerisindeki Anne Frank'ın evini ordan telâşla geçen Türk İşcisine sorduğumda "Abi,o Frank'ın ne Annesinin ne de Babasının evini biliyorum"diye cevap verdi.
Alman işgali sırasında Anne Frank, 12 Haziran 1942 ile 1 Ağustos 1944 tarihleri arasında on üç yaşından on beş yaşına kadar olan dönemde hem antipati duyduğu şeyler ve sıkıntılar hem de sempati duyduğu şeyler hakkındaki düşüncelerini günlüğüne yazdı.Daha sonra yakalanıp götürüldüğü Bergen Belsen kampında 1945 yılının Mart ayında 15 yaşında öldü,
Anne'nin Babası Otto Frank bir banka görevlisiydi. 1929 Büyük Buhran'ı ile işleri kötüye gidince 1933 yılında iş ilişkilerini kullanarak Hollanda'ya gitmenin bir yolunu buldu. Adolf Hitler'in Hollanda'ya girmesiyle birlikte, buradaki Yahudilere Almanya'daki gibi kısıtlamalar getirilir. Ablası Margot'la birlikte sadece Yahudilerin okuduğu okulda eğitim almaya başlar.
Yahudilerin kendi işlerini kurmaları ve işletmeleri yasak olduğu için babası işlerinin başına yakın bir dostunu geçirir. Temmuz 1942'de Anne'nin ablası Margot'a bir celp gelir ve SS merkezine çağırılır, Yahudi olarak işaretlenir. Anne Frank, 14 yaşındayken Otto Frank'ın Prinsengracht'taki ofis binasının arkasında bulunan gizli bölmede saklanmaya başlar. Beraberlerinde yakın dost oldukları 4 kişi daha vardır. Burada bir hapis hayatı yaşarlar ve ailelerin dış dünyayla bağlantısını, ihtiyaçlarını Otto Frank'ın sekreteri Miep Gies sağlar. On üçüncü yaş gününde kendisine hediye edilen bir ajandayı günlük olarak kullanmış ve saklandıkları iki yıl boyunca yaşanan olayları günü gününe yazmıştır. Yazdığı yazılar Kitty adında birine ithafen yazılmıştır. İki yıl sonra saklandıkları yer polis tarafından basılır.
Frank ailesi ve diğer aile trenle Polonya'daki Auschwitz toplama kampına gönderilir. Bir süre sonra Anne Frank ve diğer ailenin üyeleri farklı toplama kamplarında ölürler. Aynı yılın sonbaharında Anne Frank ve ablası Margot Bergen-Belsen kampına gönderilirler. Margot ve Anne tifüsten ölür. Auschwitz'de kalan baba Otto Frank, Kızıl Ordu'nun gelmesiyle kamptan kurtulur. Baba Frank'ın elinde, eski sekreteri Miep'in kendisine ulaştırdığı Anne'nin günlüğü vardır ve bu günlüğü defalarca okur. Sonra bir kopyasını profesör bir arkadaşına gönderir. Yakın çevresinin baskısıyla da günlüğünü yayımlamaya karar verir. 60 dile çevrilmiş ve en çok satanlar listesine girmiştir.
Kentin tarihinde yer etmiş sakinlerinden birisi olan Anne Frank’in ailesiyle birlikte iki yıl boyunca II. Dünya Savaşı sırasında kenti işgal eden Naziler’den saklandığı ev, 1960 yılında müze haline getirilmiş.
Tarihe iz bırakan önemli şahsiyetin anısını yaşatmayı amaçlayan müzenin en önemli öğesini, 1947 yılında ilk kez basılan ve dünya çapında büyük ilgi çeken Anne Frank’in savaş yıllarını yazdığı günlük oluşturuyor.
BEGİJNHOF AVLUSU
Begijnhof, Amsterdam’ın en güzel ve önemli yapılarından bazılarına ev sahipliği yapan şehrin önemli avlusu. 1346 yılında, manastır yeminleri olmadan rahibe olarak yaşayan Katolik kardeşler birliği Begijntjes için ibadethane olarak inşa edilmiş. Ve burada yaşayanlar, barındıkları odaların karşılığında yoksullara eğitim ve hastalara bakım işlerini üstlenmişler.
Tarihi 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar uzanan yapı kompleksinin bahçesinde Amsterdam’ın en eski evi olduğuna inanılan Het Houten Huis, orijinal Orta Çağ kulesi ile birlikte varlığını günümüze kadar korumayı başarmış Engelse Kerk (İngiliz Kilisesi), 1680’de inşa edilen Begijnhof Şapeli bulunuyor.
BLOEMENMARKT ÇİÇEK PAZARI
Hollanda’nın simgelerinden biri olan lalenin aslında bir Türk topraklarından oraya gittiğini biliyor muydunuz? Lale Hollanda’ya, Osmanlı’ya gelen bir ateşeye hediye olarak verilen lale soğanları ile gitmiş. Bugün ise dünyada lale Hollanda ile özdeşleşmiş bir çiçek. Bunun sebeplerinden biri Hollanda’nın Avrupa’nın en büyük çiçek (ve lale) üreticisi olması. Amsterdam Bloemenmarkt yani Amsterdam Çiçek Marketi dünyadaki tek yüzen çiçek marketi olmasıyla ünlü ama biz neresi yürüyor keşfedemedik; gördüğümüz her şey karaya kurulmuştu. Karada da olsa hangi mevsimde giderseniz gidin harika kokularıyla şehre renk katan bir yer. 1862 yılından beri kuruluyor! Aklınıza gelmeyecek çeşitlilikte çiçekler, aynı zamanda tohumlar göreceksiniz. Özellikle bahçe işleriyle uğraşmayı sevenlerdenseniz Türkiye’ye çiçek taşımak bir seçenek olmadığı için tohum alıp burada dikmek harika bir fikir olabilir. Aralık ayında gidenler ayrıca şanslılar; çiçek marketinin bir sürü yılbaşı ağacı ve yılbaşı süsü ile bezenmiş halini görecekler. Koningsplein ve Muntplein’in arasında yer alan Flowermarket’ta çiçekler dışında bir sürü hediyelik eşya satan dükkan ve peynirci bulabilirsiniz.
DE GOOYER YEL DEĞİRMENİ
Amsterdam denince yel değirmeni akla ilk gelenlerden biri. Hollanda’da her yıl 11 Mayıs’ta Ulusal Yel Değirmeni Günü kutlanıyor. Yel değirmenleri çiçeklerle, Hollanda bayraklarıyla, melek figürleriyle süsleniyor. Amsterdam’da 8 tane yel değirmeni hala ayakta, kullanılma amaçları da buğday öğütmek ve fazla suyu çekmek. Hollanda’nın yüzde 25’inin deniz seviyesinin altında oluşu ve sular altında kalma ihtimaline karşı çözüm yolu bu değirmenler. Yani önemleri yadsınamaz. De Gooyer, De Otter, Molen van Sloten, The Zaanse Schans, Riekermolen ve D’Admiraal görebileceklerinizden bazıları.
De Gooyer Yel Değirmeni Amsterdam’ın doğusunda kalıyor ve Hollanda’daki en uzun ahşap yel değirmeni. Tam yanında ikonik birahaneler maddesinde bahsettiğimiz Brouwerij’t IJ birahanesi var. De Gooyer’in içine giremeseniz de Brouwerij’t IJ’den aldığınız biranızı bu yel değirmeninin dibinde içebiliyorsunuz. Özellikle de hava güzelse güneşli terasında bira yudumlamak çok keyifli olabilir.
WATERLOOPLEİN BİT PAZARI
Waterlooplein aslında Amsterdam’ın merkezindeki bir meydanın ismi. Ayrıca Amstel birasına ismini veren Amstel nehrinin tam yanında. Waterlooplein’in en önemli özelliği burada 1882’den beri günlük bir bit pazarının olması. Marketin tarihi geçmişi de göz ardı edilemeyecek kadar etkileyici. İsmini Waterloo Savaşı’ndan almış ve yahudi esnafların buraya taşınmak zorunda kalmasıyla bir pazar yeri olmuş. 2. Dünya savaşı sırasında yahudilerin toplama kamplarına gönderilmesiyle bu market neredeyse yok olma noktasına gelmiş. Savaştan bir süre sonra da şimdiki hali olan bit pazarı ortaya çıkmış.
Waterlooplein Marketi Amsterdam’ın en eski ve en ünlü bit pazarı ve içinde antika eşyalar, ikinci el eşyalar, çantalar, aksesuarlar hatta bisikletler gibi aklınıza gelebilecek birçok şey satılıyor. Hem çok eski bir zamanda kurulan bu marketin atmosferini görmek, hem de bir şeyler atıştırıp bit pazarını gezmek Amsterdam’da yapılacak güzel aktivitelerden biri bizce. Mutlaka sevdiğiniz bir şeylere rastlarsınız çünkü gırla ıvır zıvır var.
HEİNEKEN EXPERİENCE
Heineken Experience, ülkenin ünlü bira firması olan Heineken ile çeşitli eğlenceli sunumların yapıldığı interaktif bir müze. Müzede yer alan tadım barı, mini bira fabrikası ve şahane yük beygirlerinin görülebileceği ahır gezisi Heineken Experience’in en dikkat çekici noktalarından birkaçı. Ayrıca Heineken, Amsterdam’da satılan biranın yarıya yakınını üretmekte olup, ülkenin farklı bölümlerinde birçok üretim tesisine sahipmiş ve dünyanın dört bir yanına ihracat yapmaktaymış.
1867’de dünyaca ünlü bira markası Heineken’ın ilk fabrikası olarak kurulan ve marka 1988 yılında daha modern olanaklara sahip şehir dışındaki yeni yerine taşınıncaya kadar genel merkezi konumundaki tarihi bina, günümüzde Heineken Experience adıyla konuklarına eğlenceli saatler yaşatıyor.
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Kaldığım Hotel de Westertoren'in Müsteciri Mısırlı Kopti(Hristiyan) Baba Kız.Daracık merdivenlerle 4.Katdaki odamın penceresinden Güneşin sıcaklığını içimde hissederken Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Gün Eksilmesin Penceremden" Şiirini mırıldanıyorum:
"Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!"
Otelin biraz ilerisinde Dam Meydanı,Anne Frank'ın Evi ,Magna Plaza,Kraliyet Sarayı,Yeni Kilise ve Madame Tussauds'u Müzesi bulunuyor.
MARKEN & VOLENDAM TURU
Marken & Volendam turuna katıldığınızda 200 yıldır hiç değişmemiş Local ahşap evleriyle ve yaşayan insanlarıyla bir yarım ada olan eski balıkçı kasabası Marken’de yürüyüş yapıp,etnik Hollanda kültürünü ve geleneklerini keşfedebilirsiniz.
Volendam’da Hollanda’nın meşhur Guda peynirlerinin yapımını görebilirsiniz.
20. yüzyılda Picasso , Renoir gibi artistleri kendine çeken bu güzel kasabada Hollanda’nın simgelerinden olan Klompen adı verilen tahta ayakkabılar yapılıyor.
HOLLANDA MUTFAĞI
Hollanda’nın en meşhur yemekleri daha çok junk food tarzında; sosis, patates kızartması gibi atıştırmalıklar.
Dünyanın en kozmopolit ülkelerinden biri olan Hollanda’da Surinam yemeklerinden Kore mutfağına ne denemek istiyorsa hepsini bulabilirsiniz. Belki yerel mutfağı ile çok iddialı olmasa da bulundurduğu envai çeşit yabancı mutfak açısından oldukça cazip bir yer.
Amsterdam’da smoothie Bowl’lu kahvaltılar çok moda.
Haring: Hollandalılar ringa balığına haring diyor. Asıl olayı balığın küp küp kesilmiş soğanların ve turşunun yanında çiğ yeniyor olması. Tuzla marine edilerek hazırlanıyor, bir nevi bizim lakerdamız gibi.
Stamppot :Patates püresiyle lahana karıştırılıp kocaman sosisin yanında servis ediliyor.
Erwtensoep: Bezelyeli çorba. İçinde dilim sosisler ve yanında ekmekle servis ediliyor.
Appeltaart: Tarçın, şeker ve limon suyu katılarak yapılan elmalı tartları da çok meşhur tatlılarından. Normal elmalı tarta ek olarak kuş üzümü de kullanılıyor.
Stroopwafels: Bildiğimiz waffle’ın daha küçük halinin içinde şurup gibi tatlı, yapışkan bir katman oluyor. Bol tereyağlı bir tatlı ve kahverengi şeker kullanılıyor. Sert gibi dursa da aslında içindeki şuruptan dolayı yumuşak. Hemen her hediyelik eşya dükkanında, sokak köşelerinde veya markette bulabilirsiniz. Hollanda’ın en ünlü tatlılarından biri.
Hollanda Peyniri,Patat (Soslu kızarmış patates),
Hollanda’nın en eski kolonilerinden biri olan Surinam yemekleri:
-Kip Kerrie tavuk göğsü, taze fasulye, sarımsak, soğan, Kerrie baharatı ve cin biberinden yapılıyor. Oldukça baharatlı ve lezzetli bir yemek.
-Saoto Çorbası: Tavuk, et-tavuk suyu(bulyon), “galanga” dedikleri bir çeşit zencefil, biber, limon otu ve sebzelerle yapılan bir çorba.
-Roti : Değirmentaşıyla öğütülmüş kepekli buğday unundan yapılan ince pişirilmiş ekmek. Aslında bizim gözlememize benzemiyor değil.
-Pom: Sote tavuk, turunçgillerin suları, margarin, soğan, domates, tuz, karabiber, muskat ve rendelenmiş “pomtajer” karıştırılarak yapılıyor. “Pomtajer” bir kök sebzesi, onlara özgü bir sebze ve bu yemeğin ana malzemesi de o. Bazı yerlerde yemeğin adı “broodje pom” diye de geçebiliyor.
-Nasi Goreng: Nasi goreng aslında İngilizce “fried rice” dedikleri bizde sıkça rastlamadığımız kızarmış pilav. Üstüne aklınıza gelebilecek her şeyi koyuyorlar diyebiliriz. Surinam mutfağında sınırlar pek yok, istediklerini ekleyip çıkartarak keyiflerince değiştiriyorlar lezzetleri. Mesela kızarmış pilava arpacık soğanı, sarımsak, tatlı soya sosu, acı biber, yumurta olmazsa olmazlar. Eklenebilecek şeyler de tavuk, karides veya tuzlanmış balık olabilir.
-Bakabana: Yağda kızartılmış muz.
HOLLANDA VE AMSTERDAM’IN ANIMSATTIKLARI
-Hollanda'da orta yaşın altındaki hemen herkes İngilizce anlıyor.
-Hollandalı Pazarlık yapmayı seviyor.
-Şoförler;yayalara geçit hakkı tanıyor.
-Milli takımına portakal rengi anlamına gelen Orange denir.Bu isim Kraliyet ailesinin aynı zamanda soy adı.
-9Lale ülkesi
-Cinsiyeti aynı olan insanların birbiriyle evlenebildiği ve evlat edinebildiği bir ülke.
-Dünyada görebileceğiniz en iyi "strip club"lardan ikisi Hollanda'da.
-Amsterdam Hollanda'nın başkentidir. Ancak ülke hükümetin ve meclisin bulunduğu Lahey'den yönetilir.
-Bisiklet; çok kullanılıyor.
-Nazi işgalinde kaldıkları yılları unutmayan, binlerce Yahudisi katledildiği için Alman düşmanlığı devam eden şehir. Almanca konuşana cevap vermezler. Amanlardan nefret ederler.
-Kendine özgü mimari yapısı ile ,Avrupa' nın masalsı şehirlerinden biri olan Amsterdam 'da sokakların hep birbirine dik ve parelel uzanması sonucu da, eğer bir sokak başında güneşe yakalanırsanız yüzlerce metre gölgeye giremeden güneşe doğru yürümeniz gerekebilir...
-Hollanda' nın en büyük sanat ve tarih müzesi olan Rijksmuseum'u barındırır.
-Özel bir yağda kızartılan ve özel soslarla külahta sunulan Patates .
-Taksilerin neredeyse tamamının mercedes olduğu, taksi şöförlerinin ise %80'inin Türk olduğu şehir.
-Sokak ortasından "Pisuar"lar göreceksiniz şaşırmayın onlar süs değil ;kanallara tabii ihtiyaçlar yapılmasın diye konulmuş.
-Peynirden başka hediyelik alabileceğiniz şeyler:Mantar ve Lale soğanı
-Dam Meydanına bakan sokağın başında Simit Sarayı bulunuyor.
-Avusturya-Macaristan İmparatoru’nun Kanuni Sultan Süleyman nezdinde ki büyükelçisi Ogier Ghiselin de Busbecq'in İstanbul’dan Avrupa'ya götürdüğü bitkiler arasında lale soğanlarının da bulunduğu bilinmektedir.
-IJ Hallen Avrupa'nin en büyük bit/antika/hippi pazarı . Ayda bir Amsterdam'in kuzeyinde kuruluyor.
-Bir yeldeğirmeninin altına kurulmuş Brouwerij bira fabrikasında bira üretiminin yanı sıra “Pub” da değişik biraları tadabiliyorsunuz
-Maalesef Hollanda’da uyuşturucu madde kullanım serbest. “Coffee shop”larda keyif verici maddeler alenen satılıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.