Marmaris'i İçmeler'e bağlayan yaklaşık altı kilometrelik bir yol vardır. Otuz yıldır bu yolu gider gelirim, her defasında yeni güzellikler keşfederim. Otuz yıldır bırakın bıkmayı her defasında daha da heyecanlanırım.
Bilhassa bahar ve yaz aylarında nereye bakacağımı şaşırırım. Her taraf rengarenktir. Yolun iki tarafında açan kırmızının, pembenin, beyazın her tonunu sereserpe sergileyen zakkum çiçekleri aklınızı başınızdan alır. Bir de onlara mor begonvilleri, zambakları, sardunyaları, mis gibi kokan çam ağaçlarını, çitlenbikleri, turuncu sandal ağaçlarını, meşeleri, gürgenleri, ağaçtan ağaca atlayan, sincapları, ağaç dallarına konan arı kuşlarını ekleyince dünyanız değişir. Nereye bakacağınıza karar veremezsiniz.
İşte o yaşlı amcayı ilk kez sizlere bu yolda, İçmeler'in girişinde ki zakkumların gölgesinde, Turunç yönüne vasıta beklerken görmüştüm. Yüzünde bir haftalık sakal, başında bir yarım kasket, sağ elinde ki bastonuna dayanmış, gözleri dalmış, sessiz sessiz bekliyordu. Alnı ve gözlerinin etrafı kırış kırıştı. Çok yorgun ve yalnız gözüküyordu.
Sonra ki günler onu bastonuna dayanarak sessizce yoldan karşıya geçerken izledim. Hep aynı yerden geçiyor, hep aynı yerde bekliyordu arabasını. Merak ettim. Belediye'ye uğrayıp zabıtalardan kim olduğunu öğrendim. Tuvalet bekçisiydi. Adı Kamil di. Bütün gün çalışıyor akşam olunca her gün aynı saatte evine dönüyordu.
Ertesi gün bir şise büyük rakı aldım( o zamanlar memleket AKP ile henüz tanışmadığından rakı almaya paramız yetiyordu) Tam işinden ayrılıp zakkumların gölgesinde arabasını beklediği zamana denk getirdim, arabamla önünde durdum, indim, rakıyı uzattım ve "Al bunu benim için akşam eve dönünce afiyetle içersin" dedim. Hayretle yüzüme baktı. "Ben bunu kabul edemem" dedi. "Kamil Amca al çekinme içimden geldi, al işte" diye ısrar ettim. "Neden çekiniyorsun" diye sordum. "Ben bunu alamam evladım, sen olmadan boğazından geçmez, bir akşam bize gelirsin, hanım mezeleri hazırlar, oturur, konuşur; dertleşir içeriz, yoksa dünyada kabul etmem" dedi. "Bak Kamil Amca ben esnafım, turizm sezonunda bizim gecemiz gündüzümüz yok, devamlı çalışıyoruz, sen bunu al afiyetle iç, sonra sezon bitince ikinci şişeyi birlikte içeriz" dedim. "Çok sağol evladım bana gücenme ama alamam. Beni nerede bulacağını biliyorsun. O zaman, sezon bitince rakını alır gelirsin, oturur birlikte içeriz" dedi. Omzumu okşadı, bakışlarıyla mahsun mahsun özür diledi. Gülümsedi, dişlerinin yarısı eksikti.. O kadar duygu dolu ve tatlı bakıyordu ki artık ısrar etmedim, edemedim.
Yaaa sayın seyirciler ben Kamil Amca'ya bir güzellik yapmaya çalışırken, o bana bir güzellik yaptı, ders verdi. Tok gözlülüğü, zarifliği, temiz kalpliliği, sabırlı olmayı ve cömertliği öğretti. Bir bakıma utandırdı beni. Bende kendini adam zannederdim.
SİZ BİLİRSİNİZ
Bazen insanın içine öyle bir yaşam sevinci bir dolar ki adeta ayakları yerden kesilir , göğsü coşkudan yerinden fırlayıp çıkacak gibi olur. Kanı damarlarında dolaşmaz, dans eder. İçinden "Merhaba hayat seni seviyorum" diye haykırmak gelir. Bunlar meleklerin dokunmasıdır.
İşte bu dokunmalar birer kıvılcım olur içinizdeki yaşam ateşini tutuşturur, sizleri hayata bağlarlar. Mesela henüz doğmuş bebeğinize ilk bakış, sevgilinizin gözlerinizin içinde kaybolup "seni seviyorum" demesi, size bütün sevgisiyle içinden geldiği gibi sarılıveren bir çocuk, mezun olduğunuzda babanızın sizinle iftihar etmesi. Lise arkadaşlarınızla bir araya gelip gönülden gönüle sohbet etmek, uzun seyahatlere çıkıp uzun zamandır görmediğiniz dostlarınızla hasret gidermek, dürüst ve namuslu olduğunuzu hissetmek, verecek hesabınızın olmaması, kedinize, köpeğinize, muhabbet kuşunuza duyduğunuz sevgi, güzel sözler duymak, güzel şeyler söylemek, bazen güzel bir şarkı da olabilir o kıvılcımların bazıları.
Ne kadar çok kıvılcımınız olursa o kadar hayata bağlanır, o kadar güzel yaşarsınız çünkü içinizdeki ateş hep canlı kalır. Veya ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Siz bilirsiniz!..Yaşam bir kararlar düğümüdür.