Meslek mensuplarının zorunlu üyeliğini öngören kuruluşlar gibi, belli bir amacı gerçekleştirmek, aralarında dayanışma sağlamak için gönüllü üyelerden oluşmuş kitle örgütlerinin nasıl çalışmaları gerektiği hakkında şimdiye kadar epey yazı yazdım, söz söyledim. Bunun nedeni, bazı derneklerde görülen bir partinin yan örgütü gibi davranma eğilimleriydi.
1971’de kurulup 1979’da işlevsiz hale gelen TÖB-DER’de böyle bir durum yaşandığını o dönemde öğretmenlik yapanlar bilir. TÖB-DER’de çeşitli parti ve fraksiyonlara göre kurulmuş gruplar birbirleriye kanlı bıçaklı olmuşlardı. Sonunda kongrede listesi kaybeden grup “örgütü biz temsil ediyoruz” diye ayrı bir kongre topladılar ve iki başlı duruma gelen örgütümüz felç oldu!
TANIĞIYIM
Tanığıyım: TÖB-DER’deki grupların yönetici listeleri ve hangi gruplarla ittifak yapacağı, parti merkezlerinde kararlaştırılırdı. Bunun çıkmaz bir yol olduğunu kavrayan meslektaşlar, TÖB-DER’de gruplar üstü bir yönetim kurulmasını önerdik. Öğretmenler bunu çok olumlu karşıladılarsa da bağlı oldukları merkezlerin emrine göre hareket eden gruplara bunu kabul ettirmek mümkün olmadı.
1980’de yayın hayatına başlayan ve bu ay 40. yılını tamamlayan Öğretmen Dünyası, bu deneyimden ders çıkararak, kuruluş bildirisinde grupçuluğa karşı bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, halkçı bir eğitim mücadelesine katılacak bütün öğretmenleri kucaklamaya çalıştı. Bu bütünüyle başarılamamış da olsa epey mesafe alındı. Buna karşılık derginin ilk yıllarında eski tutumlarını terk edememiş arkadaşların epey sıkıntı yarattığını itiraf etmeliyim. Bir dergi olmaktan öte, bir dernek gibi çalışan Öğretmen Dünyası’nın kırk yıl yayın hayatında kalması nedenlerinden biri de particilikten ve grupçuluktan kendini kurtarmış olmasıdır.
İRADESİNİ TESLİM ETMEK
Bağımsız bir kitle örgütü olmanın birinci koşulu, kendi dışındaki bir örgüt tarafından yönlendirilmemektir. Yönetim Kurulu listesi parti merkez veya şubelerinde belirlenen bir örgüt kitle örgütü sayılmaz. Olsa olsa o partinin geçlik, kadın, eğitim kolu gibi işlevler görür. Farklı siyasi görüşten olanların orada durmayacağı da açıktır. Bağlı olduğu parti, bu örgütleri kamuoyunun karşısına bağımsız birer kitle örgütü olarak sunsa da, bu yolla gerçek gizlenemez.
Bu tip bir kitle örgütü yöneticilerinin kendi özgül görüşleri ve hareket kabiliyetleri yoktur. Partinin söylemlerine ve emirlerine bağımlı haldedirler. Onun gösterdiği eylemlerde yer alırlar. İradelerini tamamen partiye bağlamışlardır.
Kitle örgütlerinde çalışan her üyenin bir ideolojisi, kendisine yakın bir parti bulunabilir. Bunu gizlemenin bir âlemi de yoktur. Yalnız dernekten içeriye adım atılırken bu şapka dışarıdaki askılığa bırakılır ve derneğin şapkasını giyilir. Orada artık siyasi partiye üye devşirilmeye uğraşılmaz, derneğin amaçlarını gerçekleştirmek için çalışılır. Ne var ki siyasi partilerde yöneticilik yapanların bir derneğin yönetim kurulunda bulunması doğru olmaz.
Bir derneğin başkanı, diğer kitle örgütleriyle, odalar, sendikalar ve partilerle rahatça görüşebilecek bir konumda olmalıdır.
SON TAHLİLDE KİMLERİN İŞİNE YARAYACAK?
Kitle örgütleri çeşit çeşittir. Bir köye veya beldeye mensup olanları içinde toplayan hemşeri dernekleri, emekli dernekleri ile Ulusal Eğitim Derneği gibi bir derneğin amaçları çok farklıdır. İkinci türden derneklerin tüzüklerinde dünya görüşünü kapsayan amaçlar bulunur ve bunlar ülkedeki siyasi ve sosyal yapıyı ilgilendirir. Örneğin bir Alevi derneğinde Alevi düşmanı biri bulunamaz. Demokrasi, insan halkları ve barışı savunan bir kuruluşta savaş yanlıları ve ırkçıların bulunması beklenemez. Laik eğitimi savunan bir kuruluşta din devletini savunanlar bulunmaz. Bunların tersi de doğrudur. Türkiye’deki son yıllardaki kutuplaşma, dernek, vakıf, sendikaları ve bütün yurttaşları yakından ilgilendiriyor. Bir kuruluş yaptıkları işin son tahlilde hangi cephenin işine yarayacağını da hesaplamak zorundadır.
Bu görev dernek genel kurullarını oluşturan üyelerin uyanıklığına kalmıştır. (6 Aralık 2019)