• BIST 9006.55
  • Altın 3060.438
  • Dolar 34.2719
  • Euro 37.2152
  • Muğla 21 °C
  • İzmir 21 °C
  • Aydın 23 °C
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 15 °C

KÖY OKULLARI YENİDEN AÇILMALI MI?

Zeki SARIHAN

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara geldiklerinde ilk 100 gün içinde yapacaklarını ilan etti.

Bu vaatlerden biri de “köy okullarının yeniden açılması”dır.

Eğer son zamanlarda köylerin nüfusu, dolayısıyla köyde oturan ilkokul çağındaki çocukların sayısı görünür bir biçimde aratmamışsa, bu vaat yanlıştır. Köy çocuklarının yararına da değildir.

Konu 15-20 yıldır, Türkiye sosyolojisinden kopuk aydınların gündemindedir. Bu talebin gündemden düşmemesi üzerine 5,5 yıl önce yayımladığım “Biraz da Ezber Bozalım-Taşımalı Eğitim Yanlış mı?” başlıklı yazımı aşağıda yeniden yayımlama ihtiyacı duydum.

*

Eğitimle ve köy yaşamıyla ilgili olanlar, küçük ve orta büyüklükteki köylerde okulların kapalı olduğunu bilirler. Bunun yerini taşımalı eğitim almıştır.

Taşımalı eğitim, köydeki ilkokuldan lise sona kadar zorunlu eğitim yaşında olan çocuk ve gençlerin anlaşmalı servisler tarafından belirli noktalardan alınarak merkez köylerde ya da kasaba ve kentlerdeki okullara götürülmesi, ders sonunda ise alındıkları yere aynı servisler tarafından teslim edilmesidir. Taşıma ve öğlen yemekleri de devlet bütçesindendir.

Taşımalı eğitimi zorunlu kılan birinci neden, ülkede kapitalizmin ve kentleşmenin hızla gelişmesi sonucunda köy nüfusunun azalması, buna bağlı olarak da köy okullarında öğrenci mevcudunun iyice düşmesidir. İkincisi ise lise eğitiminin de zorunlu olmasıyla köy çocuklarının okul ihtiyacının ancak böyle karşılanabiliyor olmasıdır. 1989’da iki ilde 305 öğrenciyle deneme olarak başlayan taşımalı eğitime giren öğrenci sayısı günümüzde 1.380.000’i aşmıştır.

Köylerde verilen eğitimle kentlerde verilen eğitim kalitesinin köydekiler aleyhine olduğunu bilen köylülerden bir kısmı “çocuk okutmak” gerekçesiyle kentlerde konut edinmeye çalıştıklarını veya ev kiraladıklarını bilirsiniz. Köy okullarındaki eğitimin daha zayıf olmasının nedeni çoğunun birleştirilmiş sınıflarda eğitim yapmak zorunda olmasıdır. 1954’te köyümüzde açılan okula tek öğretmen verilmişti ve öğretmen birinci sınıflarla, sınavla ikinci sınıfa kaydettiği öğrencileri birlikte okutuyordu. Üçüncü sınıfta ben de bu okula naklettim ve üç yıl bu tek öğretmen tarafından okutulduk. 1965’te başladığım öğretmenliğimde çoğu birinci sınıfta olan fakat öteki sınıflarda da birkaç öğrenci bulunan 49 kişiden sorumluydum.

Birleştirilmiş sınıf okutan öğretmenlere göre, tek bir sınıftan sorumlu öğretmen çok daha şanslı olduğu gibi, birleştirilmiş sınıflarda okuyan öğrencilerde başarı düzeyinin sınıf öğretmeninde okumuş öğrencilere göre daha düşük olması doğaldır.

Taşımalı eğitim bu zorunluluklardan doğdu ve kent çocuklarıyla köy çocukları arasındaki bu büyük ayrılığı azalttı. Köy okulları kapandı. Bunların bir kısmı köylerde açılacak kurslar için veya köy müzesi gibi işlevlere kavuştu.

GERİ DÖNEMEYİZ

Bununla birlikte aydınlardan birçoğu bu gelişmeyi kabullenemedi. Gerekçe olarak kapandıkları için köy okulunun gönderinde artık cumhuriyetin simgesi olan bayrağın ve köyün tek aydını olan öğretmenin köyde görülmeyişini gösterdi. “Köyler imamlara kaldı!” diyorlar.

Doğrudur, günümüzde köyde devlet memuru olarak hemen yalnız imamlar oturuyor. Hem de çok mahalleli köylerde her mahallenin bir camisi ve imamı var.

Ama öğretmenin köy kalkınmasında ve köyün aydınlatılmasındaki rolü çoktan bitmiş bulunuyordu. Köy yollarının yapılması ve öğretmenlerin otomobil sahibi olmaya başlamasıyla öğretmenler köy okullarına günlük geliş gidiş yapıyorlardı. Şimdi taşımalı eğitimin yapıldığı merkezî okulların öğretmenleri bile ya kendi otomobilleriyle ye de topluca bir servis tutarak sabah gidip akşam kente dönüyorlar. Arkalarındaki cemaatin sayısı ne olursa olsun, günde beş vakit ezan okumak ve cami kapısını açmak zorunda olduklarından, cemaati de kentlerdeki camilere günde beş vakit taşımak mümkün olmadığından, imamlık taşınamıyor.

Eğer öğretmenler, düşünen, sorgulayan, çalışkan ve modern dünyaya uyum sağlamış öğrenciler yetiştirecek bir anlayışta iseler, bunu ayaklarına getirilen köy çocuklarında uygulayabilirler. Neredeyse boşalmış bir köyde kışın kalan beş on yaşlı ise ara sıra merhabalaşmaktan başka bir şey yapamayacak öğretmeni köyde tutmanın imkânı da mantığı da yoktur. Bayrak konusuna gelince, artık iktidar partisinin mitinglerde herkesin eline tutuşturduğu o bayraktan hemen her köy evinde de var.

Türkiye köylüsü artık kentlere doluştu. Köyde kalanlar da bir ayakları kentlerde olması nedeniyle yarı köylü bir özellik kazandı. Öğrencileri aracılığıyla öğretmenlerin velilerle bağ kurma olanağı ortadan kalkmış değildir.

Köy okullarının kapanmasına içimizin yanması, köyü 1940’lardaki, 50’lerdeki gibi hayal etmemizden kaynaklanıyor. Ama kabul etmeliyiz ki “düne ait olanlar, dünle birlikte gitti. Şimdi yeni şeyler söylemek gerekir.”

15-20 öğrencinin bulunduğu köy okulunda dört-beş sınıfı okutan bir öğretmen sistemini de, eski köy nüfusunu İstanbul’dan. Mersin’den. Diyarbakır’dan kaldırıp köye taşımanın da imkânı yoktur. (26 Kasım 2017, Yeniden yayın: 14 Nisan 2023)

 

Beyceli İlkokulu bahçesinde öğle yemeği yiyen iki öğrenci (2000) 

beyceli-21.jpg

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141