Bir maden keşfetmek ve onu işletmek marifettir. Madenler, çok değerli yer altı zenginliğidir. Bulanı ve işleteni zengin eder.
Siyasetin de keşfettiği maden değerinde psikolojik ve sosyal kaynaklar vardır. Bunları kullananlar politikada hızla yükselirler, sırtları kolay kolay yere gelmez.
Türkiye gibi henüz yeteri kadar uyanmamış, aydınlanmamış ülkelerde en verimli siyasi maden dindir. Kitlelerin inandıkları din, bu marifetli politikacılar elinde yön değiştirir. Bu yeni din ve dindarlık kavramı yalan söylemeye, milleti bölmeye, zulme ve talana engel değildir. Aksine hem zengin olmanın, hem iktidarı ele geçirmenin bir aracıdır. Her Cuma günü atılan “Bakara-Makara” tüvitleri dünyalığını yapmak için bir araç haline gelir.
Bu madeni işletmeye talip olanların sayısı az değildir. Kimisi, dini kullanarak devlet içinde yuvalanır, günü geldiğinde bir darbe ile onu tamamen ele geçirmeye çalışır, kimi onu seçimlerde kullanır ve bundan büyük nemalar kazanır. Dinle devletin ayrı olduğu laiklik anlayışı yerleşinceye kadar bunun böyle devam edeceği de anlaşılıyor.
İkinci siyasi maden milliyetçiliktir ki bunu keşfetmemiş siyasi parti pek azdır. Çok verimli bir alandır. Tepe tepe kullanılmaya elverişlidir. Siyasi partilere iktidar ve kişilere zenginlik yolunu açar. Açgözlü milliyetçilik savaşların başlıca nedenidir. Ne var ki bunun diğer halklara da o milletin emekçilerine hiçbir faydası yoktur. Aksine onların felaketiyle sonuçlanır.
Türkiye’ye özgü olmak üzere maden olarak görülen ideolojilerden biri de Atatürkçülüktür. Bir içten gelen Atatürkçüler vardır bir de Atatürkçülüğü bir gelir kapısı olarak görenler bulunur. Bunlar savundukları ideolojiden bir hayır gelmediğine inanarak Atatürkçülüğe tornistan ederler. Samimiyetsizliklerini yüzlerinden okursunuz. Orada da tutunamazlarsa kendilerine başka yerler arayacaklardır.
Gelelim en verimli maden ocağına. Bunun adı işsizlik, yoksulluk, ezilmişlik, çaresizliktir. İşçiler, köylüler, gençler, küçük esnaf, bu çaresizler ordusunu oluştururlar. Bunların kendi kendilerini iktidar yapacak bir kabiliyetleri yoktur. Örgütsüzdürler, bilinçsizdirler. Bilinçlenip örgütlenenlerin tepesine de balyoz gibi inilir ve bir daha böyle bir şeye kalkışmayacaklarına tövbe ettirilir.
Bu devasa kalabalık da bazı siyasetler için verimli bir madendir. Bu kitle kendisi için ufacık bir şey yapan siyasetçilere bile sabah akşam dua eder. Milli gelirden bankaların, müteahhitlerin, ithalat ve ihracatçıların bölüştüklerinden artan ufacık yemler onların önüne atılınca onu kapmak için birbirlerini çiğnerler. Bütün bu zenginlikleri emekleriyle, kendilerinin yarattıklarının, dolayısıyla hepsinin kendilerine ait olduğunu düşünemezler.
Romalılardan beri işletilen Küre maden ocakları gibi, siyasi maden ocakları da gitgide verimsizleşir ve artık oraya yapılan yatırım masrafı kurtarmaz olur. Türkiye’de din bu tip bir siyasi maden ocağına dönüşmek üzeredir. Bunun için değil midir ki siyasi iktidarımız dinden başka milliyetçilik maden ocağının işletilmesine de talip olmuştur. Onu iktidarda tutmak için bu da yetmemiş olacak ki, “iki ayyaş” sözünü terk ederek birkaç yıldır Atatürk’ün adını da dilinden düşürmemektedir.
Şu da var ki, bazı maden ocakları, doğayı tahrip eder ve yaşanmaz hale getirir. Fatsa’daki siyanürle altın aranan bölge gibi. Siyasi madenciliğin de toplumlar üzerindeki tahribatı bundan az değildir… (23 Ocak 2020)
Fotoğraf: Fatsa’da siyanürle altın aranan bölge.