Nasıl güzel bir bahar sabahı... Ölüm meleği sabahın seherinde, mis gibi kara kekik, adaçayı, sümbül, nergis kokan bembeyaz papatyalarla dolu tepelerden aşaği zarifçe süzüldü. Pembeye çalan gri şeffaf kanatlarını çırparak henüz ciçek açmış badem ağaclarıyla cevrili evin bahçesine indi.. Kepenkleri çivit renkli, üzerine kırmızı laleler boyanmıs pencerenin önunde bir müddet durdu. Sonra içeri girdi.
Sade ama çok zevkli dösenmis odanın bir köşesindeki tertemiz bir yatakta yatan, kırlaşmıs saçları yastığına yayılmıs, solgun ama temiz yüzlü kadının baş ucunda durdu. Baktı baktı sonra yatağın etrafında kanatlarını kararsız kararsız oynatarak büyuk bir baykuş sessizliğiyle bir kaç kez döndü. Birden durdu. Gözlerini dikti ve bütün dikkatini vererek biraz daha inceledi yatakta hareketsiz yatan kadını. Sonra kafasını odanın bir dantel gibi işlenmis ağac tavanına kaldırdı. Çok saygılı ama kararĺı bir ifadeyle "Tanrım" dedi "Ben bu canı alamam." Gözleri de, kalbi de buram buram Marmaris dolu"