Komisyonda söz alan Muğla Milletvekili Avukat Gizem Özcan “Adaletin kılıcı da terazisi de Türkiye’de farklı işliyor” diyerek bir konuşma yaptı.
“İki Türkiye arasında uçurum giderek derinleşiyor”
Konuşmasına Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a iki Türkiye arasında uçurumun giderek derinleştiği zor bir süreçte görev yaptığını hatırlatarak başlayan Özcan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Neden ‘İki Türkiye’ diyorum? Biri saraylıların ülkesi, orada hukuk tanımazlık var, korunup kollanma var, karanlık odaklar var, uyuşturucu var, kara para var; diğeri ise yoksulların, ezilenlerin, alın terinin hakkını alamayanların ülkesi, orada geçim derdi, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, itiraz edince yenilen biber gazı, gözaltı var. Adaletin kılıcı da terazisi de bu iki Türkiye'de farklı işliyor.”
“Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz!”
“Eğer karanlık dehlizlerde planlanan bir cinayet işlediyseniz, gözaltına alındığınızda sırtınız sıvazlanır, göstermelik cezalarla tahliye edilirsiniz. İşte, Ogün Samast, ülkenin bağrına hançer gibi saplanan Hrant Dink cinayetinin faili geçen hafta serbest kaldı. Sayın Bakan, bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz. Samast bir tetikçiydi, cinayeti tertipleyenler ise aramızda. Neden karanlık odakların üzerine tamamen gidemiyorsunuz?
“Görevini paranın sıcaklığında feda edenler gerekli cezaları almalı”
Eğer siz bu ülkede koruyup kollanan değil de geçim derdiyle yaşayan, maddi durumu sadece ona el verdiği için devletin yurdunda kalan bir üniversite öğrencisiyseniz, aileniz bir gün asansör kazasında ölmenize şahit olabilir. İşte, Zeren Ertaş ve Zeren'in babasının ağzından dökülen sözler: "Ben devlete inancımı kaybettim." Sayın Bakan, görevini paranın sıcaklığında feda edenler kamuoyu vicdanını rahatlatacak cezalar almadıkça adalete güveni tesis edemeyiz. Sadece asansör kazası mı? İşte, Amasra'daki maden kazası... Neden yüreğimize su serpecek kararlarla geleceğe güvenle bakmamız sağlanmıyor? Bunlar olmadığı müddetçe daha çok insanımız maalesef ki adalete olan inancını kaybedecek.”
“Burak Oğraş’ın hayatını kaybettiği otelin sahibi FETÖ borsasıyla anılan iş insanı”
“Burak Oğraş kardeşimiz 2011 yılında staj yaptığı Antalya Rixos Otelinin havuzunda, stajın bitmesine on beş gün kala, şüpheli biçimde hayatını kaybettiğinde sadece 16 yaşındaydı. Ulusal Kriminal Büro verdiği bilirkişi raporunda soruşturmada toplanması gereken delillerin toplanmadığını söyledi. Buna rağmen, Oğraş'ın ölümü intihar gibi gösterildi. Neden? Çünkü o otelin sahibi FETÖ borsasıyla anılan iş insanı. Hani bizim "Üzerine gidin, niye gitmiyorsunuz?" dediğimiz şu FETÖ borsası. Aile on iki yıldır yılmadan adalet mücadelesi veriyor. Sağ olsun, bir savcı dosyayı yeniden ele aldı ve Tamince'yi ifadeye çağırdı. Bu adımı olumlu görüyor, sonuna kadar gidilmesini talep ediyoruz.
“Adalet mücadelesinden hepimizin öğreneceği çok şey var”
“Demek ki, adalet mücadelesinden hepimizin öğreneceği çok şey var, tıpkı Cumartesi Annelerinden öğreneceğimiz çok şey olduğu gibi. Yıllardır bir mezar, bir mezar için her hafta nöbet tutuyor annelerimiz, onların adalet arayışına sessiz kalmayın Sayın Bakan.
Yine, Sinan Ateş'in ailesi ’Hangi karanlık odaklar canımıza kıydı?’ diye soruyor, ortaya çıkarmak da sizin göreviniz Sayın Bakan.”
“Bu kara para kimin parası?”
Sadece bu ay 4 üniversite öğrencisi canına kıydı. Yine, bu ay onlarla aşağı yukarı yaşıt, lüks villalarda yaşayan ve lüks otomobillerden inmeyen sosyal medya fenomenleri kara para akladığı için gözaltına alındı. İşte, iki Türkiye'nin acı bir fotoğrafı. Ancak tek bir soru burada yanıtsız: Bu kimin parası? Bu kara para kimin parası? Buna cevap vermedikçe Uluslararası Mali Eylem Görev Gücünün gri listesinde kalmaya maalesef ki devam edeceğiz. Konuşmanızda "Yedi yargı paketi çıkardık." dediniz. Neden Uluslararası Mali Eylem Görev Gücünün istediği yasal adımları atıp ülkemizi gri liste ayıbından kurtarmadınız?
“Çocuklarımızın yüzde 87'si et ve balık yiyemiyor”
Evet ‘İki Türkiye’ dedik ama biz adalet mücadelesinin hedefinin tek olduğunu biliyoruz: Demokratik bir hukuk devleti kurmak. Bu da ancak bahsettiğim uçurumu adaletin terazisi ve kılıcıyla yok etmekten geçiyor. Dün Çocuk Hakları Günü vesilesiyle ‘Her çocuğun yeterli beslenme ve barınma hakkı vardır.’ dediniz, altına imza atıyoruz. Millî Eğitim Bakanlığının eylül ayında okullara gönderdiği bir genelgeyle okul öncesi öğrenciler için başlatılan ücretsiz öğle yemeği uygulamasına son verdiğini de biliyoruz. İşte bunun için ülkemizde çocuklarımızın yüzde 87'si et ve balık yiyemiyor, yüzde 50'si meyve tüketemiyor, yüzde 42'si peynir ve süt tüketemiyor. Böyle bir ortamda, iktidarınız, çocuklara 1 öğün yemeği çok görüyor. Siz de bizim, çocuk hakları konusunda çok önemli adımlar attığınızı kabullenmemizi bekliyorsunuz. Nasıl inanalım Allah aşkına? Nasıl!” diyerek sözlerini tamamladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.