70 YIL ÖNCE BEYCELİ’DE EKONOMİK HAYAT
11 Ocak 2019 Cuma 10:36
En başta teknoloji olmak üzere temel değişkenler, bütün dünyada ekonomik, sosyal ve kültürel hayat için baş döndürücü bir gelişme sağlıyor. Çin’den Afrika’nın içlerinde yaşayan toplumlara kadar bu hızlı gelişmeden en çok etkilenenler geri kalmış ülkeler. Türkiye de bunların içinde.
1944 doğumlu olduğuma göre bundan yaklaşık 65-75 yıl öncesine (1944-1954) dayanan Beyceli köyündeki değişimin ekonomik yönü hakkında bir denemede bulunacağım.
Ordu ilinin Fatsa ilçesine bağlı ve denizden 30 km. içeride kurulmuş Beyceli köyünde köylünün temel geçim kaynağı tarımdı. Hemen tamamı ailenin ihtiyaçları için tarımı yapılan ürünler gitgide azalmakla birlikte buğday, daha çok onun yerini almakta olan mısır, yem olarak ekilen yulaf, ailenin ihtiyaçları için üretilen sebzelerdi. Dokuma ve urgan için az miktarda kendir de yetiştiriliyordu.
Ticari olarak yetiştirilen hemen tek ürün fındıktı ve fındık bahçeleri tarla tanımının yerini almaya başlamıştı. 1930’lardaki ekonomik bunalımda fındık para etmeyince, bazı fındık bahçeleri sökülerek mısırlık haline getirilmiş. Bunlar tekrar fındıklık haline gelmeye başlamıştı. 1950’den sonra yerli mısır cinsinin yerini Amerikan mısırının alması, tarlalarda ve bahçelerde kullanılan yapay gübre ile üretim olağanüstü artmıştır.
Daha önceki yıllar yaylacılık da yapan ve yazın hayvanlarını yaylalara çıkaran köylüler, bu tarihlerde yaylacılığa da son veriyorlardı. Zaten her evin beslediği hayvanlar ailenin ihtiyaçları kadardı. Her evde at, eşek, katır gibi bir yük hayvanı, çift sürmek ve kağnıya koşmak için öküz, sütünden yararlanmak için bir veya iki ineği bulunurdu. Keçi, koyun, manda besleyen birkaç aile de vardı.
Yakacak olarak yalnız yakın ormanlardan getirilen odun kullanılırdı. Ailedeki erkeklerden biri, her birkaç günde bir oduna gitmek zorunda kalır, kışlık odun ise sonbaharda tedarik edilirdi. Her evin mutfağındaki ocak, hem yemek pişirmeye, hem ısınmaya yarar, bazı evlerde sacdan yapılma soba da kullanılırdı.
Bahçelerden hayvan sırtında getirilen fındık, çoğu eski buğday harmanı yapmak için kullanılan yerlerde kurutulur, çubuk ve tırpanla dövülerek tanesi ayrılır ve ilçe merkezine yük hayvanlarıyla taşınarak Fiskobirlik alım yerlerine veya tüccara teslim edilirdi. İlçe merkezi altı saat çekerdi.
Satın alınan mallar: Beyceli’de 1930’ların başında oldukça işlek olduğu anlaşılan bir dükkân açıldığı, bunun on, on beş yıl devam ettiği biliniyor. Bu dükkânda gaz, tuz, bez, basma gibi mallar satılır, para çok kıt olduğundan köylüler borçlarını dükkân sahibine amelelik yaparak, fındık, yumurta, fasulye gibi ürünlerle öderlerdi.
Dükkâncılık 1950’den sonra gelişti. 1950’de köyde Pazar kurulmaya başlanması, iktisadi hayatı canlandırdı. Pazar yerine terzi dükkânı, kahvehane, fırın ve ayakkabı dükkânı (yapım yeri) yapıldıysa da yol çalışmasına engel olunması bu canlılığı kısa sürede öldürdü. Gene de bazı aileler dükkâncılığa özendiyseler de bunlardan yalnız biri yaşayabildi. Burada adı “Köylü”den “İkinci”ye çevrilen sigara, tuz, gaz, bitkisel yağlar, bisküvi, lokum, kuru incir gibi şekerlemeler, yeni üretilmeye başlanan lastik ayakkabı, yazma, peştamal, bez ve basma, iğne, iplik… bulunurdu. Köylüler, idare lambası ve beş numara gaz lambası için gazı yarım veya bir şişe dolusu alırlardı. Bu malların karşılığı olarak dükkâna fındık, yumurta, fasulye verirler, birçoğu da fındık zamanı (eylülde) ödemek üzere veresiye alırlardı.
Sofralarda en çok bulunan yiyecekler, mısır ekmeği, mısır, lahana çorbası ve lahana sarması, bulamaç, fasulye, bulgur pilavı, kabak, bezelye, pırasa, ekmeğin ayrana doğranmasından oluşan soğukluk ve ayrana kıvırcığın doğranmasıyla yapılan salataydı. Mevsimine göre çökülce, kaldırık, ısırgan, merolcan gibi otlardı. “Kirmit” denilen dağ ve fındıklık mantarları da yenirdi.
Hemen her ailenin 5-10 tavukluk bir kümesi de olduğundan yumurta da yenir ancak sofralar pek az et görürdü. Bu et ya özel günlerde ve hatırlı misafirlere kesilen bir tavuk ya da ölmek üzere olan bir sığırın kesilmesiyle kavuşulan et olurdu. Köyün derelerinde küçük balıkları tutmak biliniyorsa da balık yeme kültürü hemen hemen yoktu. Yağ olarak tereyağı kullanılırken bunun yerini gitgide bitkisel yağlar almaya başladı. 1950’den sonra Ofislerde 20 kuruşa Amerikan buğdayı verilmeye başlanınca sofralarda yufka böreği, sacda pişirilen buğday ekmeği (cistil), keşkek gibi yiyecekler de yerini aldı. Lahana, fasulye ve pırasa turşuları da kışın köy sofralarının vazgeçilmezlerindendi. Tatlı olarak yalnızca sütlaç ve helva bilinirdi.
Tarlalar öküzle sürülür, düz olmayan yerler kazma ile kazılır, buğday orakla biçilir, mısır çapa ile çapalanırdı. Bunlar imece ile yapılır, yoksul aileler de bunun için günlüğe giderlerdi. Gündelik ücretin tuz ile ödendiği olurdu. O dönemde çok az insanın çalışmak için gurbete gittiği olursa da 1950’den sonra çalışmak için İstanbul’a gidenler arttı. Bunların içinde ceketini satıp dönenler bulunurdu!
Köyde sanat veya meslek olarak şunlar vardı: Demircilik, terzilik, nalbantlık, marangozluk, semercilik, ayakkabıcılık, hızarcılık, dülgerlik, kiremitçilik, değirmencilik… Bu mesleklerin hiç biri bugün yoktur. İmamlık ve mahalle mektebi hocalığı köylüler tarafından tutulmuş kişilerce yapılır, doğumları ise köylü ebeler yaptırırdı. Köye öğretmen 1954’te gelmiştir.
Köyde yetişen meyveler, elma, armut, üzüm, erik, kestane, ayva, kiraz, dut, töngel, ceviz, uvaz, incirden ibaretti. Bunların hiçbir ticari değeri yoktu. Yalnız elma, armut, duttan pekmez yapılırdı. Arı peteği yalnız bir-iki ailede bulunurdu.
Köy evlerinin büyük çoğunluğu ahşaptan olduğu için elle çekilen hızarcılık yaygındı. Bazı evlerin alt katının dış duvarları taşla örülmüş olur, bu kat hayvanlara ayrılırdı. Üst katın duvarlarına çakılan merteklerin arası taşla örülürdü. Bütün köyde daha önceki yıllarda yapılmış sıvalı ve dışı badanalı yalnızca iki ev vardı. Evlerde su akmaz, bunun için güğüm ve bakraçlarla çeşmelerden taşınan su kullanılırdı.
Köylülerin yalınayaklıktan ve çarıktan kara lastiğe, evlerde dokunan kendir bezi don ve gömlekten fabrika ürünü giyeceklere geçtiği dönem büyük ölçüde 1950 sonrasıdır.
Bütün köylerimizde olduğu gibi Beyceli köyünde de son 70 yıllık iktisadi değişim baş döndürücüdür. Aradan geçen sürede aile için yapılan üretim son derece azalmış, onun yerine piyasa için yapılan üretim ve her şeyin satın alındığı bir piyasa ekonomisi almıştır. Az sayıda ailenin beslediği inek dışında hayvancılık hemen hemen ölmüş, ulaşım motorize olmuş, tarım makineleşmiştir. Köy bakkallarında kentteki marketlerde bulunan hemen her şey vardır. Mısır ekmeği bazı evlerde bazen damak zevki için pişirilmektedir. Haftanın birkaç günü mahallelere sebze kamyonları uğramakta ve kenttekilerin alabildiği her sebze ve meyveyi getirmektedir. Ekmek, süt, yoğurt, yumurta, et, meşrubat bakkallarda satılmaktadır. Mutfaklarda tüp gaz yanmakta, evlerde şebeke suyu akmaktadır. Bütün mahallelere motorlu araçlar gidebilmektedir. Bir hayli ailenin otomobili vardır. Fındık tarımından elde edilen gelir, emeklilik, sosyal yardım ve işçilik gelirlerinin yanında önemsiz kalmaktadır. (10 Ocak 2019)
zekisarihan.com
Fotoğraf: Beyceli’de bugün bakımsızlıktan çökmekte olan 19. Yüzyılın sonlarında yapılmış Osman Kadı konağı.