Gündem Gazetesi

AĞLARSA ANAM AĞLAR

13 Mayıs 2017 Cumartesi 14:45

Hepimizin hayatta en çok sevdiğimiz, en çok bağlı olduğumuz, bizden önce ölmüşlerse anılarını derin duygularla yaşattığımız analarımızın adı kimlik kartlarında ilk kez hak ettikleri yeri almış. Babamızın adından önce yazılmış.

Babaların da birer annesi olduğuna, onlar da analarına karşı aynı duygularla dolu oğluna göre kimliklerimizde önceliği anaların almasına memnun olmalılar.

Doğal yaşamda ve gönlümüzdeki yerine oranla toplumsal ve siyasal hayatta hak ettikleri yeri alamamış annelerimiz için bunun bir hak teslimi olarak görmek gerekir. Kim ve hangi kurum akıl etmişse çok iyi etmiş. Kimlikteki tanımlarda Türkçe yanında İngilizce de kullanıldığına göre bunun Avrupa Birliği ölçütlerinde bir uygulama olduğu anlaşılıyor. Ne de olsa Avrupa denen coğrafyada kadın ve insan haklarının üç yüz yıllık bir gelişim tarihi var. 

Ancak bundan önceki nüfus kâğıtlarında “Ana adı” yazıyorken bu kez “Anne adı” diye yazılmış. Gerçi Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde veya herhangi bir yaş kuşağında anasına “ana” diye seslenen kaldı mı bilmem. Bizim ailede bir kısmımızın dili okulda İstanbul şivesine göre kırılarak anamıza “anne” demeye başladık fakat ablam ve ağabeyim “ana” demekten vazgeçmediler.

Anne ifadesi, İstanbul kibarlarının uydurduğu bir şeydir.  Daha önce “Valide” derlerdi ve kayıtlarda öyle yazarlardı ki Arapça “Doğuran” anlamına geliyor. “Baba” yerine de “Peder” derlerdi. “Ana” demek onlara kaba gelmiş anlaşılan. İkinci heceyi ince bir sesli harfle değiştirmişler. Böylece “Anne” hiç de gerekli olmadığı halde “ana”nın yerini almış. “Alma”nın yerini “Elma”nın alması gibi. Oysa Karacaoğlan’ın şu deyişi ne kadar tatlıdır:

“Alma alma yanakları al gibi…”

Turan Oflazoğlu, Genç Osman oyunu hakkında verdiği bir mülakatta, Genç Osman’ın boğulurken can havliyle “Anam! Anam!” diye inlediğini yazar. En zor zamanında Osmanlı sarayının padişahları “Validesi”ni değil “anası”nı imdada çağırır… Analar oğulları ve kızları için en son zamanların varlığıdır. “Ağlarsa anam ağlar” diye boşuna dememişler.

Delişmenlik çağımda annemle aramızda çeşitli sorunlar yaşadım. Kendi yaptığı dini ritüelleri benim da yerine getirmemde çok ısrarlı idi. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, bunu doğurup emzirdiği, yıkayıp pakladığı, giydirdiği, okula gönderdiği oğlunun bu dünyadaki gibi öteki dünyada da sefil olmaması için yapıyordu…  Ana yüreği işte! Bu yürek çarptığı sürece, hayal ettiği sonsuz âlemi de kapsayacak ölçüde  evlatlarını düşünüyor.

Kimliklerimizin temel kaynağı sayılan nüfus kayıtlarında bu sözcük “ana” olarak kalmalıydı. Bunu da bize her halde Avrupalılar öğretecek değil. Ortaasya’dan getirdiğimiz binlerce yıldır kullandığımız bir sözcük “Millî ve yerli”  yanımızı güçlü tutmaya yardım ederdi. “Analardır adam eden adamı” dizesindeki “ana” İstanbul’un annesinden çok daha doğal, Türk ve Anadolu’dur.

Esas, temel, kaynak gibi kavramları anlatan ve yüzlerce sözcüğün türetildiği, deyimlerde kullanılan “Ana”, Türkçe sözlükte sayfalar tutuyor. Bunlar dilimize o kadar yerleşmiştir ki, bunu “anne” ile değiştirmek kimlikteki kadar kolay değildir. Bir deneyelim bakalım dilimize hoş geliyor mu?

Anne gibi yer olmaz, Anneden doğma (çıplak). Annesinden doğduğuna pişman etmek, Annenin ak sütü gibi helal, Annesini bellemek. Annesinin gözü. Anne baba günü. Anne bilim dalı, Anne cadde, Anne dil, anne dili, Anne kuzusu,  Anneerkil, Anne fikir, Anne haber, Anne kapı, Anne kraliçe,  Anneli babalı büyütmek, Kayınanne, Annemal (Sermaye), Anneokulu, Annesınıfı. Anneyasa, Anne muhalefet partisi, Annepara, Annekent, Annevatan, Anneyurt, Anne yol, Anne yüreği…

Nüfus kayıtlarında olsun “ana”mızdan vazgeçmeyelim. Ha “ana” “ha “anne” olmuş ne fark eder? demeyin. Her sözcüğün derin bir hikâyesi var.