Gündem Gazetesi

ALLAHSIZ KOMÜNİSTLER!

09 Mayıs 2017 Salı 11:09

            Bir zamanlar devrimin azılı düşmanları tarafından ileriye doğru değişimi savunanlar hakkında suçlama cümlesinden söz ettiğimi sanabilirsiniz. Oysa ben geçtiğimiz hafta sonu bir grup arkadaşlar yaptığımız iki günlük Konya gezisinden söz edeceğim.

            Beni bu geziye katılmaya özendiren, çoktandır merak ettiğim Çatalhöyük’ün de gezilecek alanlardan olmasıydı. Kitaplardan ve internetten hakkında bilgiler edindiğimiz bu yerleşim yerini gidip görmek kadar hiçbir bilgi tutamazdı.

            Birinci gün insanların görmek ve ibadet etmek için akın ettiği Mevlana Dergâhını, Vakıf Eserleri ve Arkeoloji Müzelerini gezdik. İkinci gün ise Çatalhöyük’ten başka Konya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri ama Çatalhöyük’ten en az üç bin yıl sonra yerleşimin başladığı Sille’yi gezdik. Buradaki kilise 4. Yüzyılın başlarında inşa edilmiş.

            Bunların hepsini anlatmak isterdim ancak bu yazıya Çatalhöyük'te gördüklerimize ve kazıdan sorumlu genç bir bayanın verdiği bilgilere ayırmak istiyorum.

            Çatalhöyük, Anadolu’da bilinen en eski yerleşim yeri imiş. Buradaki yerleşimi çeşitli buluntuları bilimsel yöntemlerle inceleyip Milattan önce 8.000 yılına kadar götürüyorlar. Milat’tan beri 2.000 küsur yıl daha geçtiğinden Çatalhöyük’te yerleşim 10.000 yıl öncesinden başlıyor. 8.000 yıla kadar geliyor.  Urfa’da bundan üç bin yıl daha öncesine dayanan Göbeklitepe adında bir yer var ama oranın bir yerleşim değil, tören mekânı olduğunu söylüyorlar.

            Çatalhöyük’te evler basit kerpiçten yapılma. Tek odalı bu evlerin kapısı çatıda bir delikten ibaret. Eve oradaki merdivenden iniliyormuş. Bu daracık, karanlık yaşama mekânlarında ocak, kiler, yemek yedikleri ve yattıkları bir alan, taştan bir hamur teknesi, bitkileri dövdükleri havan gibi araçlar var. Ölülerini ise evin tabanına eştikleri çukurlara gömüyorlarmış.

            Tahıl ekimini bulan, bazı hayvanları evcilleştiren Çatalhöyük hakkında bilinmesi gereken başka çok ilginç bilgiler var. Bunlardan biri de Çatalhöyük’teki dinî ve sosyal yaşam.

            Halen kazı ekibi tarafından en ince noktaların araştırıldığı Çatalhöyük’te arkeologlar, bir dönem nüfusu 8 bine kadar çıkmış olan halkı arasında sınıfların olduğu konusunda bir bulguya rastlamamışlar. Gerek yaşam mekânları, gerek yeme içme ve kullandıkları araçlar arasında bir farklılaşma bulunamamış. Öyle ya kralları olsa, bunların, diğer basit halk evlerinden farklı sarayları, zengin sofra kalıntıları olması gerekirdi. Anlaşılan burada devletsiz bir halk yaşıyormuş. 1400 yıl boyunca Çatalhöyüklülerin herhangi bir topluluğa savaş açtığı veya saldırıya uğradıkları konusunda bir bulgu yok!

            O zaman ben genç arkeologa onun da onayladığı şu soruyu sormakta haksız mıyım?

            “Demek ki, Çatalhöyüklüler komünist bir hayat yaşıyorlarmış!”

            Karl Marks’ın Kapital’i yazmasından 9-10 bin yıl önce üretim araçlarında özel mülkiyetin olmadığı, herkesin avlanma gibi faaliyetlere birlikte katıldıkları, sırtlarında bir pars postu ve mutfaklarındaki birkaç eşyadan başka özel bir mülklerinin bulunmadığı bu topluma “komünist” değil de başka ne denebilir?

Çevreden Çatalhöyük’ü gezmeye getirilen çocukların ilk sorusu “Bunlar Müslüman mıydı?” oluyormuş.

            “Çatalhöyük’te dini yaşam nasıldı?” sorusuna verilen yanıtlar da onların dinsiz ve tanrısız olduğunu anlatıyor. Her hangi bir tapınak kalıntısı veya ortak tapınma alanı yok. Tapınılan nesneler de bulunmamış. Mısır firavunlarının Tanrı olarak ortaya çıkmasından ve Musa’nın ilk tek tanrılı dini kurmasına daha 4 bin yıl var!  

            Çatalhöyük’te arkeologların ve başka disiplinlere mensup bilim adamlarının kılı kırk yararak araştırıp tasvir ettikleri yaşam, insanlığın binlerce yıl, toprağa yerleştikten sonra da devletsiz, sınıfsız, allahsız yaşadıklarını doğruluyor. Bu toplumda kölelik bulunduğu konusunda da hiçbir kanıt yok.

            Henüz demirin bile bilinmediği bu çağda insanlar kim bilir daha önceki gezici avcılık dönemlerini hatırlayarak “Hayat ne kadar da kolaylaştı, atalarımız ne zorluklar çekmiş!” diyorlardı. Mutluluk göreceli olduğundan belki de geçmişteki hayatın daha zor olduğunu düşünüp durumlarına “şükrediyorlar”dı.

            İnsan zihni yaşadığı dönemin koşulları ve ideolojisine sıkışıp kalmamalı. Tarih bilmek geleceği anlamak ve kurmak içindir. (9 Mayıs 2017, 00.05)