AŞKIN NUR YENGİ VE KÜÇÜK ÖLÜLERİ!
10 Ağustos 2024 Cumartesi 17:52
AŞKIN NUR YENGİ VE KÜÇÜK ÖLÜLERİ!
Ares Kıvanç Dönmez’le Sahneden Biraz;
‘nin katkılarıyla yayına hazırlanmıştır.
Bağımsız ve alternatif köşe, ‘Sahneden Biraz’, her türlü ‘baskı-şiddet-taciz-zorbalık ve ötekileştirme’ye karşıdır!
‘SAHNEDEN BİRAZ’ UYARISI: Yazıya geçmeden önce bilin, LÜTFEN! Bu köşe Green Peace’i (Yeşil Barış), WWF’yi (Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı)’nı, Amnesty International’ı (Uluslararası Af Örgütü), Human Rights Watch’u (İnsan Hakları İzleme Örgütü) ve Save The Children’ı (Çocukları Koruma Vakfı), görece ‘daha iyi bir dünya’ desteklemektedir!
Bu desteğin karşılığı hiçir şart ve koşulda kesinlikle ‘maddi’ değil, mümkün olursa ‘manevi’dir.‘ Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra...Ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.’ (Marlo Margon-Bir Çift Yürek)
TEMA VAKFI’NI VE BİR TANE BİLE OLSA FİDAN BAĞIŞI YAPMAYI SAKIN UNUTMA!BİL Kİ: ‘BİR CAN BİR CANDIR!’ https://www.instagram.com/bircanbircandir/
ACİL İLETİŞİM&PROJE İŞBİRLİĞİ İÇİN: [email protected]
Süreç işleyişi: -Tüm mailler aynı gün cevapladırılır ve bekletilmez.
-Mail süreci uzatılmadan, telefonla sesli iletişime geçilir.
Kıvanç İlkesi: Söz veriyorum: Size doğru olmayan bir şeyi, o an doğru onu gerektiriyor ya da kendi doğruma “doğru” geliyor diye doğru gibi yazıp göster(e)mem. Bir tek şey için söz ver(e)mem:
Taraf tutmamamı istemeyin benden. En tarafsız anımda, farkında bile olmadan bir tarafa geçmiş olabilirim. Kişilerin ve yerlerin asla ama ‘düşünce’ ve ‘fikir’ lerin daima.
‘Sahneden Biraz’ dan Okuyucusuna Teşekkür:
Ares Kıvanç Dönmez, bir önceki ‘Sahnede Biraz’da kaleme aldığı ‘Evrensel ve Devrimsel: Nora 2!’ nin, ‘en çok okunanlar’ a girmiş olması nedeniyle ‘teşekkür’ eder.
MOTTO: ‘Sahneden Biraz’, sahnede gerçek olan ve gerçeğin kendisi ile ilgili olan şeylerin tamamı ile ilgilenir ve ‘gerçek sanat’ ile çok gerçek bir alışveriş içerisindedir.
Bir performans, sahnede başlar ve biter ama ‘Sahneden Biraz’ a girerse çok uzun süre devam eder.
‘Aşkın Nur Yengi Ve Küçük Ölüleri’ adlı bu yazı, ‘07 Ağustos 2024’, saat ‘21:15’de, ‘Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde,‘BKM Yapım’ ın organizasyonu ile,‘Deniz Bank Açıkhava Etkinlikleri’ kap- samında gerçekleşen,‘Aşkın Nur Yengi-Senfoni Özel Konseri’ nin ana değerlendirme yazısıdır.
ALANA GİRİŞ İÇİN, İŞBİRLİĞİ ‘BKM’ VE ‘ŞEN AJANS’ İLE SAĞLANDI:
Bağımsız ve alternatif yapı, ‘Sahneden Biraz Ekibi’ne, ‘Aşkın Nur Yengi-Senfoni Özel-Harbiye Açıkhava Konseri’ için, alana özel giriş hakkı tanıyan:
https://www.instagram.com/haluk_senturk/; bu yazı seninle var!
Ve çok sevgili ‘BKM’:
https://bkmonline.net/; sen olmadan asla olmazdı!
‘Sahneden Biraz’- Gösteri Puanlaması:
Bağımsız ve alternatif köşe, ‘Sahneden Biraz’ ın puanlama sistemi ‘konser’ ve ‘ses icrası’na dayanan sahne performansları için ‘8’ kriter baz alınarak işlemektedir.
Bu kriterler köşe standardı olup, içeriğin duygu ve hissiyatın dan bağımsız olarak ilkin teknik unsurlara dayanmaktadır.
‘Puanlama’, net bir şekilde ilgili ‘değerlendirme yazısı’ öncesi aşağıda dikkatinize sunulmaktadır.
Aşağıda puanlaması sunulan gösteri,‘7 Ağustos 2024’ tarihli ‘Aşkın Nur Yengi-Harbiye Açıkhava-Senfoni Özel Konseri’ içindir.
Not: ‘Alan Ekip Çalışması ve İletişim Başarısı’, sanatçının ‘performans’ ve ‘sahne başarısı’ ndan ayrı tutularak belirtilir.
Hiç bir şekilde, diğer ‘8’ kategori ile ilişkilendirilmez ve puanlamayı etkilemezi
‘Sanatçı’ tek ve yeganedir; ‘değişmez’ ama ekipler sürekli değişir ve yer değiştirir. ‘Sahneden Biraz’ bunun yüksek bilincindedir.
‘Sahneden Biraz’, iyi okumalar diler. Değerlendirme yazısı, ‘Aşkın Nur Yengi Ve Küçük Ölüleri’, bu noktada başlıyor!
ÖNCE DİNLE:
https://www.youtube.com/watch?v=ADG_lJ2mf6M
AŞKIN NUR YENGİ VE KÜÇÜK ÖLÜLERİ!
“Bireyler ve toplumlar arasında iyi bir dinamik yakalamada ‘sanat’, şüphesiz en etkin yollardan bir tanesi. Bu yolu seçerek mevcut bir problemi yerel ya da küresel bazda alan ve ‘sanat’ la yoran kişi, gerçek bir sanatçı olsun ya da olmasın, çok fark etmez. Taklit etmedikçe ve taklitleşmedikçe takdir edilir sadece.” Ares Kıvanç D.
Herhangi dalıyla olursa olsun, sanatın ‘birleştirici’ ve ‘bütünleştirici’ gücü çok üstün. Bu üstün gücü bilerek hareket etmek ve bu güçten ‘en yüksek değer sınırı’ nda istifade etmek, tanımı sanatçı olan bir kimse için kesinlikle kaçınılmaz.
Eğer bir sanatçı, toplumun ‘sosyal’ ve ‘ruhsal gelişimi’ ne katkı sunma- yı, ilgili olduğu sanat dalının yanı sıra vazife edinir ve başarısındaki yüzdelik dilimi bununla büyütmek isterse hem istediği bu büyüme söz konusu olur hem de bunun yanı sıra, hitap ettiği kitlenin gözünde tek sunduğu değil, bunu sunan olarak bizzat kendisi de çok büyük olur.
Görsel: ‘07 Ağustos 2024’ gecesi gerçekleşen ‘Harbiye-Senf0ni Konseri’ nde ‘Yengi’ sahneye çıkarken. (‘Sahneden Biraz’ farkıyla.)
Diyelim ki bu katkıyı sunmayı istedi ama çok beceremedi…
Bunu istemiş olması yine de önemlidir.
Çünkü o vakit tam birleştirmese, bütünleştirmese de mutlak oranda bir nebze iyileştirir/iyileştirebilir.
Tıpkı ‘Aşkın Nur Yengi’nin, ‘BKM Yapım’ın büyük organizasyonuyla, 07 Ağustos 2024’de gerçekleşen ‘Harbiye Açıkhava Konseri’nde iyileştirdiği gibi…
‘Yengi’ sadece çok iyi bir repertuar hazırlamayı, ses ve kondisyon için gün aşırı düzenli egzersiz yapmayı, ‘Pera Flarmoni’ gibi bir orkestra ve ‘İbra- him Yazıcı’ gibi bir şefle çalışmayı…
Ya da...‘Harbiye Cemil Topuzlu’ gibi üst prestije sahip bir gösteri meka- nının sahnesinde, göze de hitap edeceğinin önemine vararak, aylar önce- sinden başlayan bir sıkı diet kampına yazılmayı ve form tutmak için alan profesyonelleri ne derse, kendi rutinini bozarak, uzun bir süre sonra stres dolu bir kilo verme sürecine girmek için kendini bu denli zorlamayı, bir konser için ‘değer’ ama ‘yeter’ görmedi.
Bunların hiçbirisi, ‘Harbiye Açıkhava Senfoni Özel Konseri’ için ‘Aşkın Nur Yengi’ nazarında yeterli değildi.
Görsel: ‘Pera-Flarmoni Orkestrası’ nın, şefi, ‘İbrahim Yazıcı.’ (‘7 Ağustos 2024’ gecesi gerçekleşen ‘Harbiye-Senfoni Konseri’ nin mimarı.)
Seneler içinde tanık olduğu ama ‘dur’ diyemediği, isyan ettiği ama etki edemediği, çığlık atmayı denediği ama şarkı söylerken çıktığında olduğu gibi gibi güçlü bir ses veremediği için, hadi verebildi, o kadar büyük bir çığlık atabildi diyelim…
Asla duyması gerekenlere istediği şekilde bir türlü duyuramadığı için…
‘Harbiye Açıkhava Senfoni Özel Konseri’ni bir büyük fırsat bildi ve ‘küçük ölüleri’ni yanında getirdi.
Harbiye’ye bu kadar sene sonra tek başına çıkacak ve onu bekleyen kitle ile kucaklaşacak olmak, bir yaz boyu ‘açıkhava etkinlikleri’ ile ilgili tüm haberlerin içinde uzun uzun yer alacak olmak demekti.
Belki çok yazılmayacak, çok konuşulmayacak ve çok yorumlanmayacaktı. Kayıtsızlık baş gösterecek, birileri sahnede gördüğünü göstermekten yine imtina edecekti.
‘Aşkın Nur Yengi’ydi o! Bunun hesabına elbette girmez ve bildiğini okur geçerdi yine. Üstüne üstlük küçük bir yerde çıkmıyordu bir süredir alışılage- lenin aksine. ‘Harbiye’de boy gösteriyordu ve ‘Pera Flarmoni Orkestra- sı’ ile.
Sadece durması bile yeterdi basit bir haber için ve çok uğraşması da gerek- mezdi ama onun değer gördüğü neydi kendisine?
İstediği neydi ve beklentisi içine girdiği, işte bunlar önemliydi.
Bunun üzerinde belli ki düşünen Yengi, bunu çok düşündüğü için olsa gerek ki, en anlamlı kelimenin ‘biz’, en anlamsız kelimenin ise ‘ben’ olduğunu gösterdi o gece.
‘2024 Harbiye Açıkhava Yaz Konserleri’ne ‘Yengi’ ile geçen en kritik şeydi bu fark edebilenin, etmeye gayret gösterenin gözünde.
Bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek, ‘bana anlatırsanız unuturum. Beni eğitirseniz hatırlarım. Beni dahil ederseniz öğrenirim’ diyen ‘Henry Baston’ın sesine, ses oldu ilk önce. Sahnede ‘küçük ölüleri’ ile öyle bir sesti ki hem de, kulak tıkasan nafile.
‘Ben’ den çıktığı bıraktığı ve ‘biz’ e daldığı yerdi bu Yengi’ nin…Madem herkes unutuyor ve kimse de hatırlatmıyordu...
Görsel: Mucit, fiozof ve bilim insanı ‘Benjamin Franklin.’
Anlatmak unutmak için, eğitmekse hatırlatmak için yarıyordu işe. O vakit dahil etmeli ve öğretmeliydi herkese!
‘Yengi’, ‘Harbiye Seyircisi’ ni bir gerçeğe dahil etmek ve bu sayede o gerçeği öğretmek içindi sahnede.
‘Çocuk gelinler’ vardı bu ülkede! ‘Küçük kadın ölüler’ di onlar...Kod adları ‘Ünzile’ ydi ve düzinelerceydi her yerde…
O ‘küçük; küçücük kadın ölüleri’ni hayata ana varlık aldığı ve onların sesinden sesine geçenlerle konsere taşıyıp taşıyıp bıraktığı o an gelip de par çalara parçalarını her biriyle ayrı ayrı bıraktığında Harbiye’de cenazeler kaldırıldı ‘Ünzile’lerle…
O ana kadar konserle bağlantısı tam ama hayatla kopuk olanların hayatla olan bağlantısı da sağlandı böylelikle.
Herkes ‘Yengi’ gibi o küçük kadından ölüleri kendine birer varlık aldı mı bilinmez ama ‘Harbiye’ kendi varlığını en çok onlara ispat etti sahnede.
Konser ana değerlendirme yazısını kaleme almak üzere Yengi’nin menajeri, Şen Ajans’ın kurucusu ‘Haluk Şentürk’ tarafından ‘basın özel davet- lisi’ olarak alandaki yerini alan biz ‘Sahneden Biraz Ekibi’ ne gelince...
Protokolde, Yengi’nin ‘ölüleri’ için, gerçekleşsin istediğimiz mucizenin adına ‘yaşamak’ dedik.
Ne var ki, o ‘ölücük’ler sahnede ve üstelikte Yengi’nin gözleri önünde ellerinden alınan yaşam hakkıyla bir ölümün dereceleriydiler.
Başında son derece ‘yaşam’dılar ve birer ‘yaşamlı’ ydılar. Yaşamın birer adı, adımı, tadı ve karşılığıydılar. Tek tek yaşamdan ve yaşamaktan oldular. Canları alınmadı, tek biri dahi canından olmadı ama daha kötüsü oldu ve bu şekilde veda etmeye zorlandılar. Korkunçtu o anlar…
Dakikalar içinde ölümleşen, hevesi yaşamayken ölüme yön çeviren küçük birer ‘kız çocu ğu’ndan küçük birer ‘kız kadın’ oldular…
Bu dünyaya yaşamaya gelen bir kimse, yaşayabildiği kadar yaşamlı sayılabilir öyle değil mi?...
Ama yaşama gelmek kadar geldikten sonra yaşamakta bir hak galiba ve eğer bu bir haksa, o hak elinden alındığı andan itibaren yaşamdasın ama yaşamıyorsun asla!
Konserin öyle bir anıydı ki işte, bu hissedildi iliklerde. Gerçekten o nasıl korkunç bir andı öyle…
Nereden ve nasıl geldiği bilinmeyen, karalar içinde bir adam, sahneye hücum etti önce. Yerde oturan ve bir arada oyun oynayıp, oynadığı oyunla oyunlaşan çocuklardan birini belli ki izlemiş ve kestirmişti az biraz önce.
Hedefinden iyice emin olarak, hedefe koyduğunu kapmak üzere bir pusu kurarak, tek bir hamlede, sinsice ama işi direkt bitirmek üzere harekete geçerek daldı çocukların içerisine.
Çembere birden girerek ve dosdoğru bir şekilde, hedefindeki çocuğa doğru yönelerek, diğer hiçbir çocuğun müdahale etse bile en ufacık bir sonuç elde edemeyeceği ama zaten en baştan müdahale edemeyeceği bir şekilde kaptı ve kaçtı.
Elbette başka hiçbir basın mensubu arkadaşım bunu yazmayacak ve nitekim bu yazının yayına girdiği ana kadar da yazmadı.
En fazla Harun Kolçak’ın anısına, onun sesiyle düet yaptığı anlar ya da haber yapılacak ve ‘Aşkın Nur Yengi Kolçak’ı Unutmadı’ gibi başlıklar atılacak.
Ya da aşk şarkılarının vazgeçilmez sesi olmasının önemine değinilecek ve bu anlamda “Harbiye’ de ne rüzgarlar estirdi” den konuya girilecek ve iş bu tadlarda kesitleştirilecek.
‘Çocuk gelin’ konusuna girilirse de sahneden en sempatik olan kare alınarak olay yumuşatılacak ve yine magazinelleştirilecek.
Bunlar da yapılsın ve herkes neye yükseldiyse onu kendi çapı kadarıyla yazsın ama maalesef olan biten bunca şeyle kat ve kat fazlasıydı söz konusu gece.
Öyle bir konserdi ki, oradaydım, bizzat tanıktım ve gece boyunca içimden şunu tekrarladım: ‘Varsın o kadarını başka kimse yazmasın ama nasıl olsa ben yazacağım.’ Ve işte şu an yazmaktayım...
‘Ünzile’ adlı parçanın başladığı yerdim. Gittim ve geldim…Hani diyor ya; ‘Ünzile insan dölü, on kardeş beşi ölü…’
Kelimenin tam anlamıyla ben dünyaya gelmesin istediğim milyonlarca kız çocuğu için utanç içinde bir döldüm. Kimse bu kısımlarını yazmasa da, benim gözümden bir tane yazılan bırakılmış olacak dijital ortama.
Konser sırasında yaşanan bu şey üzerinden yazıya geçen durum sonucunda, ülkesiyle ve insanıyla karşı karşıya kalacak olan okuyucu yazının bundan sonrasında ‘ülkemi ve insanımı bu gibiler temsil etmiyor’ diye otomatik olarak gelen bir içgüdü ile hayıflanabilir ve içten içe saldırganlaşa da bilir....
Ne var ki gerçek şu; bu gibiler toplum tarafından toplu halde adalete, ‘ada- let’ tarafından da içeriye değil gerisin geriye dışarıya teslim edildikçe ülkede bir tane bile olmasın istediğimiz o profille ‘bin’ leşecek, daha çok temsil edecek ve gün günden de ‘temsil’ leşecekler.
Temsildeki bir tanesiydi ‘Aşkın Nur Yengi Harbiye-Senfoni Konse- ri’ndeki. ‘Vahşice’ ydi ve ‘haince’ ydi eylemi!
Oturduğu yerden bir-ki ‘ah’ sesi çıkartmak dışında, kimse durdurmaya kalkmadı, ne oluyor diye bir toplu harekete kalkışmadı. Her zamanki gibi, bütün olan bitene seyirci kalan bir yığın insanda o an için Harbiye’de eli biletlilerdi.
Sosyal medyada arayacakları bir hak oluşur mu diye, olayın tamamına erme sini beklemekten ve emin olup en etkin sonucu alacaklarına inandıkları bir sosyal paylaşım sitesini seçerek oraya hücum etmek olabilirdi en iyi bildik- leri, bilmekle en iyi yetindikleri…
Sahnedeki eyleme ve eylemciye seyirci kalan Harbiyeli’ye, ikisi arasındaki etkileşime...
Bu etkileşimdeki dinamiğe ve tam olarak ne olup bittiğine bakmak için tekrar geri dönmek üzere bir virgül koyarak, buna hazırladığı zeminle Yengi’ye ve tam olarak ne yapmak istediğine bakalım birlikte.
Yengi’yi, verdiği son konser özelinde ‘günün müziği’ içinde doğru ele almak içinse biraz geriye gidelim; en azından ‘açıkhava konserleri’ çer- çevesinde. Belirgin olan resmi kayıtlarda, Yengi’nin son ‘Harbiye Açıkhava Konseri’ni 2007’de verdiği biliniyor.
Görsel: ‘Sold out’ olan ‘7 Ağustos 2024’ tarihli ‘Harbiye-Senfoni Konseri’ nin dronla tepeden çekimi. (‘Sahneden Biraz’ farkıyla.)
Bu tarih baz alınarak altı çizilecek olursa, tek başına bir konser vermek için Yengi tam 17 sene sonra tekrar çıktı Harbiye’ye.
‘Tek başına bir konser vermek için’ deki vurgu, bu zaman zarfında büyük sahneleri hep bir meslektaşı ile paylaşmış olması ve ‘Harbiye Açıkhava’da ortak bir konser vermiş olması nedeniyle.
Bundan tam beş sene, ‘13 Temmuz 2019’da, önce gerçekleştirdiği ‘Allah- tan Kork’ adlı düet çalışma kapsamında bir araya geldiği Mehmet Erdem’le paylaşmış olduğu sahne, (o konserle ilgili kaleme aldığım değer- lendirme yazısı, şu anki köşe formatıyla yakında düzenlenmiş son haliyle ‘Sahneden Biraz’ da yayında!) ‘Harbiye Açıkhava Sahnesi’ydi yine.
Sadece iki yarı olan bu konserin bir yarısında ‘Erdem’, diğer yarısında ise ‘Yengi’ sahneye çıkmış ve konserin bitiminde de imza attıkları çalışmayı sunmak üzere bir araya gelerek bis yapmışlardı.
Bu konserden üç sene sonra ‘Yengi’ bir kez daha girdi Harbiye’ de konser verenler listesine.
Bu kez yanındaki büyük bir usta isimdi. ‘Selami Şahin’ di, ‘Yengi’ nin yeni ‘Harbiye partneri.’ Kışın, Günay’da başlayan iş birliği yazın Harbiye’de devam etsin istenmişti.
(NOT: Büyük zincir olan, çok yıldızlı oteller tarafından düzenlenen özel gecelerin de aranan ikilisi oldular bu dönem içerisinde.)
Yengi’ nin bizzat kendisi tarafından verilen bilgi ile, 1990 senesinde ilk kez konser vermek üzere çıktığı yerin ‘Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ olduğunu düşünecek olursak, gecenin önemi son derece büyüktü.
Sadece, biletli dinleyici ve amatör müzisyenler için değil, sektöre yön verenler ve alan profesyonelleri içinde...
‘Harbiye Açıkhava’, ‘07 Ağustos 2024’ gecesi ‘Yengi’ ile amiyane tabir le ‘lafta’ değil bizzat ‘icraatta’ tarihi bir atmosfer gerçekleşsin istendiği içindi.
On yıllar içerisinde, neden hiçbir yaz ‘açıkhava konser verenler liste- si’nde,-partner paylaşımlı olanlar dışında- olmadığı hem hitap ettiği kitle hem de müzik otoriteleri tarafından sıklıkla merak edildi.
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi’nin, Mehmet Erdem’le ‘13 Temmuz 2019’da, ‘Harbiye Açıkhava’da verdiği konserden bir an.
Tek başına çıkmaya kalktığı takdirde, üretim yapmadığı yıllar, yaptıklarına karşılık sayı bazında alınarak, gerekli ya da değil ama ‘acaba doldurama- yacağı için mi?’ şeklinde sorulara bile yol açtı.
‘Türk Pop Müziği’ni son dönem yeniden ayağa kaldıran ve ölü durumda olduğu sırada canlandıran ‘Mabel Matiz’ ile bundan tam bir sene önce imza attıkları ‘İki Satır Yara’ isimli düetle, kitleler üzerinde sesinin ve yorumunun ne derecede bir etkiye sahip olduğunu neden sonra tekrar ispat etti.
‘Aşkın Nur Yengi’yi bilenler için bu, ‘şükür, sonunda’ demekti. Burada üretimde başarı payı olan ‘Yengi’ ve ‘İki Satır Yara’ adlı esere şükretmek- mle kastedilen şey, ‘Yengi’nin sesini müzik alt yapısı iyi olan bir eserle tekrar duyabilmekti.
Kariyerinde,‘2010’ senesinde çıkardığı ve sesinin altında kalan parçalar ne- deniyle, beklenen hitleri çıkaramadığı ‘Gözümün Bebeği’ adlı albüm bu noktada sesin de tek başına nasıl yetmediği/yetemediğini herhalde en iyi kanıtlamıştır.
‘Ayrı-Gayrı’ (müzik alt yapısı üzerine yeniden çalışılır ve parça buna değer bulunursa çok daha iyi olur ve yıllar sonra yeni bir hit verir), ‘Öpeyim Geçsin’ ve ‘Kibrit-Alev’ adlı parçalar ile 3 parçalık bir albüm olacakken, yanlış güven ilişkileri sonucu, sırf imzaları olsun istendiği için, yanlış eser seçimleri yapılarak, buna neden olan eser sahiplerinin isimleri altında ezilmiş bir albüm çıkmıştı ortaya.
‘Matiz’ örneğindeki gibi ‘doğru bir birliktelik’ söz konusu olunca da, ‘Türkçe Müzik’te ‘sayılı iyi kadın vokaller’ arasında yer alan ‘Yen- gi’ nin eşsiz sesi ve yorumu, bunu destekleyen müzik alt yapısı sağlam bir parçada parlıyor adeta.
Üstelik parçayı baştan sona o okumadan...
Belli bir yerinde ona düşen pay ne ise o kadarıyla. aynı eşsizlikle destekle-yince, dinleyici kitle üzerindeki etkileşimi beklenen düzeyde oldu.
Görsel: ‘İki Satır Yara’ adlı parçanın klip çekimi sırasında ‘Matiz’ ve ‘Yengi.’
Bu, Yengi’yi bilen, ‘üretsin-üretmesin’; sürekli dinleyen (üretmediği için özleyen) taraf için güncel olanda böyleydi.
Bilmeyen bugün müziğinin içine doğan ondan bihaber kitle içinse, aynı ‘İki Satır Yara’ hoş bir tanışma.
Eğer müzik o veya bu sebeple, kişide derinlemesine ilgilendiği bir şey değil- se ve geriye dönük olarak araştırma gibi bir huy, bunu tetikleyecek bir unsur söz konusu olmadığından, edinmemişse, ‘Yengi’yi tanıması ve bilmesi bek- lenemez hiç bir şekilde.
Kuracağı bir bağlantı adı müzikte olsa ‘Yengi’ ile olamaz ya da olması için bir sebep bulunamaz.
Bunu bizzat konserde protokolde benim başıma gelenle ilgili yerde ispat edeceğim size.
O kısma gelince, bu satırlara geri dönmeyi unutmamak için bir işaret atın köşesine.
Görsel: ‘Mabel Matiz’ ve ‘Aşkın Nur Yengi’, ‘İki Satır Yara’ adlı parçanın klip çekimi için sette, bir arada.
(Akıllı telefondan girdiyseniz ki bizi okuyan kesimin yüzde sekseni böyle, iki yeri ‘ss’ alarak ve kaydır yaparak halledebilirsiniz çok basit bir şekilde.)
Yaş aralığı ve skalası, ‘Doksanlar Türkçe Pop’tan geçmiş kişilerin bugünlere müzik için bir emaneti olması noktasında saygı uyandırır ve hitap ederse bırakmamak üzere içine alır ama tüm bunlar için yine bunu sağlayacak olan ‘bugünün müzik dinleyicisi’ nde buna ayıracak bir zaman ve merak olması duyulacak başlıca şarttır.
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi- Harbiye Açıkhava- Senfoni Konseri’ nin bir anında ‘Aşkın Nur Yengi Sever’ ler.
(...)Bundan tam beşe sene önce ‘Mehmet Erdem’le yaptığı ‘Allahtan Kork’ adlı düette, tıpkı şimdi ‘Matiz’ ile yaptığı ‘İki Satır Yara’ gibi bir ‘Yengi açılımı’ydı müzikte.
Ondan da bir beş sene öncesine gidilecek olursa...
‘Aşk’tan Olsa Gerek’ adlı beş şarkıdan oluşan bir ‘EP albüm’ hazırlamış- tı ve aktarımında doğruysam; “artık 10 şarkı falan öyle çok para etmi- yor. Zaten şarkılar dijital mecralardan dinleniyor...
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi’nin, ‘Aşktan Olsa Gerek’ adlı albümünün kapak çalışması.
(...)Albümler sadece arşivciler için basılıyor” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
“Aşk’tan Olsa Gerek” adlı albümü de bir beş seneyi beklemişti.
Yani...‘Yengi’ beşer senelik aralar vererek geri dönüyor ya da geri dönüyor gibi oluyor.
Bu ‘EP Albüm’ün çıkış şarkısı ‘Altın Kaplama’ ve ‘Çağırma Lütfen’ kliplendirildi ve hatırı sayılır bir kitle tarafından ‘you tube’da sahiplenildi.
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi- Harbiye Açıkhava- Senfoni Konseri’ nde Yengi’ yi ‘protokol vip sırası’ ndan izleyen sanatçı ‘Mabel Matiz.’
Albümün ikinci çıkış şarkısı olan ‘Çağırma Lütfen’ in orjinal video klibindense canlı okuma kaydı yüksek bir izlenme oranı elde etti.
‘305 bin’de kalan klip, ‘38 bin’ olan Kral Pop’taki canlı kaydı yedi sene içinde geçemedi.
(Yazı yayına hazırlanırken son rakamlar bu şekildeydi.)
Burada fark edilmesi esas olan şey, Yengi’nin canlı’da dinlemek için tercih edilen müzisyenlerden birisi olduğu gerçeği.
‘Çağırma Lütfen’ bunun bir örneği, bunun gibi bir çok araştırılıp buluna- bilir.
‘Aşkın Nur Yengi olsun da, nerede olursa olsun, yeter ki canlı olsun’ diyerek dinlemek isteyenler, güncelde ürettiklerini bilsinler ya da bilmesinler denk geldiler mi dinlerler demek.
‘Çağırma Lütfen’ parçasına şayet ilgili kitle albüm çıkar çıkmaz yükselmiş olsaydı, orjinal video klip kaydı da ‘50 bin’e yakın bir yerde seyrederdi.
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi’nin, ‘Çağırma Lütfen’ adlı parçasına çektiği klibin giriş sahnesinden bir kare.
Belli ki Kral Pop’a konuk olduğu gün daha fazla dinlendi ve o gün zaten ne okuyacak olursa olsun Yengi’yi ağırlandığı süre içinde canlı olarak dinlemekti.
Dijital müzik platformlarını doğrudan, ‘yapalım-sunalım baba/ilerler nasıl olsa’ kafasına girerek kullanım hatasına düşen aranjör ve prodüktör- lerle çalışmak, doksanlarda meşhur olan ve iki binleri zor yakalayan, devamında da haklı olarak arada kalan bir kuşak sanatçının yaşadığı en büyük çıkmaz.
Bir isim her zaman isimdir elbette ama her iş isimle gitmez günün sonunda. İsim işe, işte isime hizmet etmek zorunda!
Maalesef, iyi bir duyuru hala gerekli ve görünürlük önemli. ‘Sosyal medya kullanımı’ ve kişisel sayfalarla desteklenmeyen işler bir noktada patinaj çektiriyor.
Nitekim popun kuşkusuz büyük bir ikonu olan ‘Yengi’yi bir konser kapsamında, üstelikte kendisi tarafından imza atılmış olağanüstü bir konser kapsamında kaleme alırken, mevcuttaki duruma girmeden bunu yapmak mümkün olmayacaktı...
Nitekim olamadı da. Önce genel bir kısa durum okumasına gitmek gerekti ve bu nedenle konser özelinde esas şeyi ifade edene kadar geçen süre içinde geçtiği şey özet bir ‘Aşkın Nur Yengi’ ydi.
Görsel: ‘07 Ağustos 2024’ tarihli ‘Aşkın Nur Yengi-Senfoni Konseri’ nde, Şef ‘İbrahim Yazıcı’, ‘Pera Flarmoni Orkestrası’nı yönetirken.
Kapanan bir sayfayken onu ‘Harbiye Açıkhava’ özelinde tekrar açmak, müziğin sesini kısıldığı yerden ‘Aşkın’ lamak gibi şimdi…
Beşer sene aralarla küçük üretimler yaparak, ‘ben buradayım’ dese de, prestij noktası kabul edilen noktalarda ‘büyük açıkhava konserleri’ vermediği için yaptığı hatırlatmalar olumlu sonuçlar vermedi.
Küsmüş olabilirdi ya da zamanında yaptığı iyi işleri geçememenin o ‘Aşkın’ hissi onu ara sıra durdurmuş olabilirdi.
Örnekse beş sene önce, ‘Mehmet Erdem’ ile ikili olarak, ‘düet proje’ kapsamında çıktığı Harbiye’de sadece bir yarı için yaptığı hazırlık o gün Erdem’i izlemeye gelen ama Aşkın’ı da değerlendiren kitleye, ‘bu kadın daha önce neredeymiş’ dedirtmişti.
https://www.youtube.com/watch?app=desktop&v=xULeryiuhq4
Görsel: Aşkın Nur Yengi’ nin ‘Baba’ isimli teklisinin albüm kapağı.
Erdem’le yaptığı çalışmanın ardından ‘Baba’ isimli bir tekli çıkardı.
Bu teklinin sözü ve müziği değerli ‘Sezen Aksu’ya aitti ve ‘Dokuz-Sekiz Müzik’ gibi sağlam bir müzik şirketi tarafından projelendirilmişti.
Yazık olan şu ki, hiçbir yerde canlı okumadı ya da okunmuş kayıtlar dijital ortamda bizlere sunulmadı.
Üstelik ‘Aksu’nun, ‘Türk Pop’una kazandırdığı ve en iyi parçalarını birer emanet olarak bıraktığı ‘Yengi’nin seneler sonra, ‘Aksu’dan bir parça almış olması da müzik içeriği üreten platformlarda önemli bir gelişme olarak görülmedi ve gösterilmedi.
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi- Harbiye Açıkhava- Senfoni Konseri’ nin bir anında, şef ‘İbrahim Yazıcı’ tarafından yönetilen ‘Pera Flarmoni Orkestrası.’
Parçanın, dijital ortamdaki dinlenirlik oranı dört sene içinde ‘500 bin’ e bile ulaşamadı, ‘426 bin’ lerde kaldı. (Yazı yayına hazırlanırken yapılan son kontrol bu rakamı verdi.)
Bu çalışmanın beklenen etkiyi yaratmamış olmasına iki nedenle üzülmeli.
Görsel: ‘Aşkın Nur Yengi- Harbiye Açıkhava- Senfoni Konseri’ nin bir anında ‘Aşkın Nur Yengi Sever’ ler.
Birincisi ‘anne’ temalı şarkılar yeteri kadardı ama babalı olanlara varsa bir ihtiyaç bunu karşılamaktaydı bu nedenle karşılığını bulmalıydı.
İkincisi, ne olursa olsun bir ‘Yengi’ sesi vardı işin içinde, bekleyeni, özleye- ni için.
Sözlerdeki vurgusu ve parçanın gereği olan çıkışları, ‘vokal performans’ açısından işe hakkını veren bir değer aralığındaydı.
Daha iyi bir karşılık alabilirdi ama bir parçada söze ve parçanın sözlerine sesini verene değil ilk etapta müziğe ve bunun ile ilgili sağlanan ve/ya da sağlanamayan alt yapıya bakanlar tüketici kısmında çoğunluktaydı.
Bu sıkıntı özellikle ‘Aşkın Nur Yengi’ gibi sesi ile okul olan müzisyenlerde çok sık rastlanan bir durum.
‘Bugüne kadarki Aşkın müzikte bir ne?’ ‘Aşkın şu an Aşkınsa en çok neden ve ne ile Aşkın?’, ‘Aşkın Nur Yengi parçası denilince karşı tarafa ve görece çoğunluğa direkt olan geçen şey bir ne?’ ve ‘Aşkın’dan okuyacağı herhangi bir parça ile müzikalite anlamında beklenen, işin genel çizgisinde ne?’ gibi bit takım sorular sorulmadan yapılan bir üretim, tüketicisini bunca yılın ardından artık zor bulur.
Nitekim de bulmuştur...
Görsel: ‘1997-2001’ seneleri arasında ATV’de yayınlanan ‘Baba Evi’ adlı dizinin ana görsel çalışması.
Yengi’yi başından beri bilenlerin bile bildiklerini unutması ya da daha az önemser olması, son Matiz’le yaptığı düete kadar geçen süre içinde ‘Yengi dinler’ kesim için sıkıntı olmuştur.
Belki de, doksanları iyi bilenler için bilinmez olmayan ‘Baba Evi’ adlı parçanın etkisi hala o kadar ki, Yengi’den yeni bir ‘baba’ temalı parça da beklememeli.
‘ATV’nin örnek bir aile ve doksanlar kanalı olduğu zamanlar, dizinin jene- rik parçasını seslendiren ‘Yengi’, parça kendisiyle birden bire özdeşleşince, dizi sona erdikten sonra parçayı ‘Aşk Kazası’ adlı albümüne aldı ve çektiği klipte, dizi oyuncularıyla kamera karşısına geçti.
Klipte, dizi başka bir biçimde devam ettirildi. ‘Aşkın Nur Yengi’ hikaye gereği, ‘Safiye’ ve ‘Bilge’ adlı kız kardeşlerin bir diğeriymiş, onun da adı ‘Aşkın’ mış gibi yaparak, dizinin içine bittikten sonra yeni bir karakter olarak girdi.
Görsel: ‘Haluk Bilginer’, kızı ‘Nazlı’ ile eski eşi ‘Aşkın Nur Yengi’ yi dinlerken.
Bu dinamiği seneler sonra, içeriği ‘baba olmak’ üzerine sağlanan yeni bir parçada yakalamasını beklemek büyük bir risk değil mi?
Bir ‘yetmeyen’ durum var Yengi ile ilgili ortada. Daha doğrusu Yengi’ye ve müzikalitesine yetmemek diye bir durum var ‘yetmeyen’ den ziyade.
Örnekse ilgili yerde değindiğim 2010’ daki ‘Gözbebeğim’ adlı albümünde yer alan ‘Yasak Elmam’ ve albümle aynı adı taşıyan ‘Gözümün Bebeği’ isimli ‘Sezen Aksu’ parçaları öne çıkamamış...
ve parçaların müzik tutkunlarını yakalaması, geri planlarında yatan hikayeler aracılığıyla bile sağlanamamıştır.
Görsel: ‘1997-2001’ seneleri arasında ATV’de yayınlanan ‘Baba Evi’ adlı dizinin sona erdikten sonra jenerik parçasına çekilen klipte oyuncu ‘Sevinç Erbulak’ ve ‘Ayşegül Ünsal’ ile birlikte ‘Aşkın Nur Yengi.’
‘Aksu’ ile çalışmak ‘Yengi’ için kesin başarı anlamından bu noktada çıkmış bulunmaktadır.
Bir zaman önce yeten, bir zaman sonra yetemeyebiliyor bir şekilde.
Aslında ‘Yengi’ çıktığı bu müzik serüveninde onu içine alan çemberde ken- dini yeniyor ya da kendiyle yeniliyor.
‘07 Ağustos 2024’ gecesine ve ‘Har biye Açıkhava Sahnesi’ ne gözleri çevirmek ve bir durum özeti geçmek gerekirse, ‘yenilmedi’; ‘çok iyi yendi’ kesinlikle…
Öyle bir konserdi ki, bir kere ve en önce ‘canlı performans’ın nasıl olması gerektiğine sağlam bir örnekti ve bu konuda alınması gereken önemli bir kayıt niteliğindeydi.
Sadece iyi bir vokal performans sunmaması eş zamanlı olarak toplumu bir iyileştiren olmaya soyunması da başka bir artısıydı.
‘Birey’ ve ‘toplum’ arasında sahip olduğu sahne üzerinden gece boyu ‘Harbiye Açıkhava’yı bir köprü yapması, gelen herkeste büyük bir saygı uyandırdı.
‘Aşkın Nur Yengi’ sahnede başında belirttiğim üzere tek değildi.
‘Evet değildi, Pera Flarmoni Orkestrası ile birlikteydi’ diyeceksiniz.
Evet öyleydi ve zaten bu konserin en büyük özelliğiydi ama kastım bu değil. Yanında ‘küçük ölüleri’ ile gelmişti ‘Yengi…’
Kimse neden ve nasıl olduğunu pek anlamadı ama sahne küçük kız çocuk- larıyla dolup taştı bir anda.
Kötülüğü bir yabancıdan beklerken, o en yakından, beklenmedik bir anda gelen ile vermekti ‘Yengi’nin bu küçüklerle isteği.
Görsel: Yengi’ nin, ‘07 Ağustos 2024’ tarihli ‘Senfoni Konseri’ sırasında ona eşlik eden danscıların showundan bir kare.
Sahne, hep bir ağızdan söylenen, hatta ‘Yengi’ daha ilk sözleri girdiğinde devamı hiç şaşmaz bir şekilde ‘Harbiye Açıkhava’yı dolduran binlerden gelerek devam eden konser, ‘tam bir müzik ziyafeti’ deyip geçilecek bir işken...
Birbirinden profosyonel dansçılar eşliğinde ara ara bir karnaval havasına bile girilmiş ve ‘aman tanrım bu showlar’da ne böyle dedirtmişken...
Başka bir şey yaptı ve geceyi standart bir ‘Harbiye Açıkhava’ gecesinden çıkardı ve bir üst seviyeye taşıdı.
Birdenbire ve son derece tedirgin edici bir biçimde, seyirciyi hiç hazırlamadan gelen o bölümde ‘Yengi’, ‘sold-out’ olan açık havanın bütün bloklarını kelimenin tam anlamıyla blokajladı.
Dümdüz devam edebilecek olan bir konser, hayatı sadece düz olan yollarıyla temel almadığı an, keskin virajlara daldı ve ‘Yengi’, Türkiye’nin gözlerine çaksın istediği bir gerçeği, şimdilik ‘Harbiyeli’ nin gözüne çakmak suretiyle sıkı bir aksiyon aldı.
Aldığı aksiyonun ne olduğu anlaşılana kadar geçen süre zarfı içerisinde, gözleri önünde bir kız çocuğunun kaçırılmasına tanıklık etti ‘3000’ küsur kişilik ‘Harbiye’.
‘Yengi’, o anlarda başlayan şarkısını söylemeye devam etmek zorundaydı ve zaten şarkı da sahnedeki küçük ölüler için bir parça yaşam aralamak için yazılmış, okuması üzere vakti zamanında ‘Yengi’ye, diğerleri gibi bir büyük emanet olarak bırakılmıştı.
Her şey konserin ilgili yerinde, ‘Yengi’nin ‘Ünzile’ adlı parçayı okuyacağı kısma geçince başladı.
Sahneye birden bire birbirini takip ederek bir halka çizmek üzere oradan oraya koşturan küçük yaşta kız çocukları doluşmaya başladı.
Nedeninin ‘yağ satarım-bal satarım’ oyunu oynamak için olduğu oyunun sözlerine hep bir ağızdan girdikleri anda anlaşıldı.
Elindeki mendille hücum oyuncusu olarak herkes yerine yerleştikten sonra, ‘yağ satarım bal satarım, ustam öldü ben satarım. Ustamın kürkü sarıdır, satsam onbeş liradır. Zambak zumbak dön arkana iyi bak, zambak zumbak dön arkana iyi bak..’ tekerlemesi ile...
Oyunu başlatan küçük kız çocuğu mendili oyunun gereği olarak, rakip oyunculardan seçtiği birisinin arkasına bıraktıktan sonra, rakip oyuncu tarafından ebelenmeden yerine oturmaya çalıştı.
Bunun için bir iki tur koştu, ve oturacağı zamanın aralığını kovaladı. O oturup diğer oturan kalkarak ve ve az önce oturanın yaptığı neyse aynısını yaparak devam etti.
Tek tek, sekiz küçük kız çocuğunu bu şekilde izleyeceğiz ve oyunlarına gireceğiz derken, oyunu bozan bir yetişkin sahnede belirdi.
Asıl ebelenmeden kaçmaları gereken kişiydi o ama farkında değillerdi. Kara- lar içinde bir adam tarafından içlerinden seçilen bir tanesi, alıkonularak kaçırıldı ve ardından ürkek, korkak ve şaşkın küçükler bıraktı.
Kimsenin; ne ‘Harbiye Açıkhava İç Güvenliği’ nin, ne yapım şirketinin, ne yapım şirketi tarafından kiralanan özel güvenlik görevlilerinin ne de alandaki diğer yetkililerin, Aşkın Nur Yengi’nin kendisi de dahil olmak üzere hiç bir şey yapamadığı o anlarda, bütün bu olan bitenle ilgili olarak ‘Yengi’ tarafından daha ilk başlarda verilmiş olan bir ipucu vardı ama…
Ayrıca, 2019’ da ‘Mehmet Erdem’ ile verdiği ‘Açıkhava Konseri’nde yaptığı ‘çocuk gelin’ vurgusu da bu ipucundan bağımsız getirilebilirdi kolaylıkla akla.
Görsel: ‘Yengi’nin,‘Mehmet Erdem’ ile verdiği ‘Harbiye Açıkha- va Konseri’nde, kendisine ayrılan bölümde aldığı sahneden bir kesit. (‘13.07.2019’)
Sahne hazırlığı, her ne kadar, bu seneki konser kadar değilse de, çarpıcı olan o senekinde, ‘partner paylaşımlı’ bir konserin kendisine yalnızca yarım bölümlük bir dilim olmasına rağmen buraya eğlence dışında bir takım şeyleri de sığdırmak istemesiydi.
Harbiye’ ye neler sığdı yıllar içinde ‘Aşkın Nur Yengi’ ile... Ama işte...
Unutuluyordu ve bir önceki konser bir sonraki için referans alınamıyordu... Bu bazen kitle değişikliği nedeniyle böyle oluyordu, bazen de unutmaya olan genel bireysel eğilim nedeni ile…
Tanık olunan o an, vurucu gerçekliği ile bu ipucunu değerlendirmeyi mümkün kılmadı ve sonrasında olanlar gösterdi ki, konser bu anı bir an olarak içeriyor olmasaydı hiçbir şekilde tam bir konser olamayacaktı…
O anlarda, yağı ve balı elinde kayıp yuvarlanan bir çocuk gibiydi bütün bir ‘Harbiye.’
Çünkü keskin virajlara merhum Aysel Gürel’in ‘Ünzile’ si ile giren ‘Yengi’, o virajlardan çıkamadı ve yolu hemen düzleyemedi.
Henüz çocuklar sahneye gelmeden ve konsere o andan sonrası için yeni bir çerçeve vermeden önce bir okuyacağı parçanın adıyla ve hikayesiyle bir ipucu verse de, söz konusu olan ‘çocuk’ ve ‘istismar’ sa fazlasıyla beklenmedikti.
‘Ünzile’ adlı parçanın ilk yarısını, ‘yağ satarım-bal satarım’ oyunu ve oyun esnasında kaçırılan bir kız çocuğu alırken, ikinci yarısını kim tarafın- dan nereye kaçırıldığı hakkında fikir yürütülen ama kesinleştirilemeyen kız çocuğunun arkadaşlarının arasına geri gelişi aldı.
Giderken yaşıyordu ve ‘çocuk’tu ama döndüğünde bir ‘çocuk gelin’di, artık ‘ölü’ydü ve ‘Aşkın Nur Yengi’ ile Harbiye’de kaldırılan cenazeydi...
Diğer yaşayan arkadaşları da şimdilik yaşıyor olan çocuklardı...
Birazdan teker teker, bebekli, ayıcıklı; pembesinden moruna, içlerindeki bütün renkleri terk edecekler ve onları tek bir renge bürüyen beyazdan elbiselerini giyerek, içinde öleceklerdi…
Aşkın Nur Yengi ve ‘çocuk ölüleri’ konserin içinde ‘Ünzile’ ile bir başka konserdi toplumsal bir dönüşüm için bütün bir konseri kullanarak ülkenin tamamına olmasa da, bir ‘Harbiye Açıkhava’ kadarına bir uyaran ve ‘buraya bi bak be’ diye bağırandı.
2024’ü başlatan haber bir ‘çocuk gelin’di: ‘6 yaşında evlendirme skandalı: Ailesi her şeye göz yumdu!’ şeklinde atılan başlığın haberi şu şekildeydi:
‘Bir yıldır Türkiye’nin gündeminde olan ‘6 yaşındaki çocuğun evlendi- rilmesi skandalı’yla ilgili davada karar açıklandı:
3 sanığa toplam 66 yıl hapis cezası veren mahkeme bu cezaların gerekçesini de açık- ladı. Mahkeme minik kızın tüm itirazlarına rağmen ailesinin her şeye göz yumduğunu, sunulan delillerle anlattı.’
Belki senenin sonlarına gelirken bir yaz konserinde ‘bu son olsun bu son’ demekti Yengi’nin niyeti.
‘Sanat’ın birleştirici gücüne inanarak ve sığınarak, topluma hassas olduğu bir konuyla ilgili olarak diyetini ödeyen ‘Yengi’, ‘Türkiye’ ile ilgili istatistikleri, bunu dayandırdığı bir bağımsız bir kaynakla veremese bile, ‘Birleşik Krallık’ merkezli çocuklara yardım örgütü ‘Save the Children’ tarafından 2016’da yayınladığı raporu verebilirdi dev ekranda sahneye.
Eğer parça bittikten sonra bu dikkat çekici istatistiklerden herhangi bir tanesi de ekranda aksaydı, ‘yüksek farkındalık arttırma’da bire bir etkisi tartışma götüremezdi.
Çünkü dünyada ‘18 yaş’ın altında evlendirilen ‘700 milyon kız çocuğu’ kayıtlı durumda.
Özellikle ‘Afganistan’, ‘Yemen’, ‘Hindistan’, ‘Somali’ gibi ülkelerdeki kız çocukları ‘10 yaş’ ında hatta bazen bu yaşında altında evlendirilmekte...
Ve bu bağlamda söz konusu evlilikler ‘eğitim seviyesinin düşmesi’, ‘cinsel hastalıkların artması’, ‘erken hamileliğe bağlı ölümlerin yükselmesi’ gibi sorunlar getirmekte.
Türkiye’ye gelince…Yengi’nin, Harbiye Açıkhava’da bu konseri verdiği sıradaki gerçek şu, içerdiği istatiksel bilgiyle: Türkiye’deki tüm evliliklerin üçte biri çocuk evlilikleri ve kadınların üçte biri ‘18 yaş’ının altında evle- nenlerle ilgili.
Bir konser için elbette bu yapılan da fazla çünkü ‘entertainment’ anlayışı- na ters ama yerelde ve globalde dünyanın geldiği nokta tersi düz, düzü ters etmeli gerekirse.
Yengi’ye, ilk teşekkür bu konseri özelinde, sağladığı farkındalık içindir.
Sonra sırasıyla ‘sahne adabı’, ‘vokal performansı’, ‘repertuarı’, ‘kos- tümü’, ‘özeni’ ve ‘zarafeti’ için.
Bir dönemin o çok meşhur, ‘Rumeli Hisarı Geleneği’ olarak da bilinen bir geleneği, bu sene Harbiye’de, ‘Şevval Sam’dan sonra tekrar eden (Ondan görerek yaptı anlamında değil kesinlikle ilgili cümle.
Listede ‘konser veren’ olarak ‘Sam’, ‘Yengi’ den önce çıktığı için, bunu önce ‘Sam’ da, ardından ‘Yengi’ de gözlemlediğimiz için ‘Sam’ ın adını ilgili yerde mecburen geçirmek gerektiğinden bu şekilde.)
ikinci yıldız isim olarak, tek bir blok dahi atlamadan tüm Harbiye’yi sahne- den inerek boydan boya do- laştığı ve ‘buraya da gel’ diye bağıranlara hiç durup düşünmeden ve bir saniye için bile tereddüt etmeden, ‘sen benim ayağıma kadar gelmişsin şimdi sıra bende, ben de senin ayağına geleceğim’ karşılığını verdiği için…
Eğer bu işi, sahnede bu kadarı ile bırakmaz ve sanatçı kimliğinin yanı sıra kendisi de bir kız çocuğu annesi olarak, ‘toplumun dönüşmesi’ ne yönelik olarak bir çalışma ortaya koyabilir, bazı şeyleri kendinden bile olsa feda edip kurum işbirliği içinde ya da tek başına kendisi bir kurum gibi davranmayı buna değer görürse sadece sanatın ilgili dalında elde ettiği başarı ile değil, ‘birey ve toplum ilişkisi’ne sağladığı katkı ile de sarsılmaz bir yer edinir kendine.
Örnekse eğer ‘evrensel nitelikli yaklaşımlar’ doğrultusunda tercih ede- ceği yöntem ve hizmetler söz konusu olacak olursa, bunları vergi gelirleriyle finanse edebilir.
‘Çocuk gelin’ meselesini, emanet aldığı parça ‘Ünzile’ ile bir dernek ya da benzeri başka bir yapı ile birleştirebilir ve bu yapıya ‘Ünzile’ adı verilebilir.
Yüreği buna yetecektir, Harbiye’de yettiği gibi.
Önemli olan mesaisinin ve bu uğurda yaşamla ilgili prensiplerinin de yete- bilmesidir. Harbiye’deki yüreği ile noktalamak gerekirse…
Yüreğindeki tüm şarkılardı, geceye özel repertuarındaki.Yüreği ise…Yüreği Harbiye’ yiydi, alanda tek bir boş koltuk bırakmayan binlerce Harbiyeli’ ninkiydi. Hüzünlü ruhlar birbirini bulduğunda hüznü unuturdu…
Birbirlerini görüp karşılıklı huzur bulurdu...
Gecenin ruhu baş hüzünlüsüydü ‘Aşkın Nur Yengi’ ve onunla huzur bulmaya gelen binlerce hüzünlü ruha, bir gece boyunca ‘huzur’ oldu bunu veren sesiyle.
Çoğu parçayı sahne hakimiyeti tam olmasa söyleyemeyecek de. O kadar ezbere biliniyordu bir noktaya kadar olan parçaların tümü.
Doksanların tamamı ve iki binlerin başı ‘Aşkın Nur Yengi’ydi Harbiye’- de o gece. Sıklıkla orkestra durup, introsuz dinleyiciyi ‘bunu da biliyor musunuz’ bakalım diye denediği her yerde, ‘Yengi’ ile aynı anda parçalara hatasız ve eksiksiz hiçbir yerden söz çalmadan kendi bildiğimle girince, protokolde, hemen bir sıra önümde oturan elli plus beşlisini dönüp dönüp bana bakmaları ve -bunu istemedim ama-‘bravo çocuk sende de ne hafıza varmış…hani bilinir de bu yaşta kadarı pes dedirtir pes’ demelerini sağladım.
Görsel: ‘07 Ağustos 2024’ tarihli ‘Aşkın Nur Yengi-Harbiye Senfoni’nde danscılar sahnede nefes kesen bir showa imza attığı sırada.
Yazının o bölümünde ‘ss’ alın, ilgili yerde burayı açacağım demiştim. İlgili durumun bizzat kendim örneği olarak öncelediğim o yer, işte bu yer.
Yaş aralığım doğum senem nedeniyle doksanlardan geçse de, seksenlerin başında doğmamış olduğum için ben büyüyene kadar albüm üstüne albüm koyan ‘Yengi ile kurduğum ilişki, bir bugün dinleyicisi olarak okuduğum
okulların bölümleri bunu gerektirdiği ve müzik aileden gelen bir önemi bana baştan verdiğinden, geriye dönük olarak yaptığım araştırmalarla biraz da doksanlar ruhu bende dünya müziği açısından da bir karşılık bulan olduğundan, ‘standart dinleyici’ nin dışında kalan bir profilim.
Sesine ve doksanları doksanlar yapan tüm albümlerine, iki binlerin ilk yarısı da dahil olmak üzere, aşık birisi olarak, yetişemediğim ‘Rumeli Hisarı Konserleri’ için biriken ve beni bitiren ‘keşke’ lerimleyim.
Demek istediğim, o günlerde üretilen ama bugün hala tüketilemeyen eserlerini bir konserde genel dinleyici profilini yaş olarak şaşırtıp bağıra çağıra söyleyebiliyorsam buradaki başarı ‘Yengi’nin tartışma götürmez bir biçimde ‘dönemsel’ dönemsel değil, ‘devirsel’ değerdeki parça seçimlerin de ve müziğindeki kalitede…
Doksanlardan devraldığı müziğin mülkiyetiyle, 2024’ün Harbiye’sinde, yaşadığı coğrafyanın ağır politik süreçlerinden biri olan ‘çocuk gelin’ lere susmayı ‘gece’ bilerek, ‘gün’leşti. Yengi.
‘Üzülme küsme sen yine bir şiir yaz, çok değil inan az kaldı az…Bu kadar erken gitme; biraz bekle…Ağlama, ağlama gül biraz’ diyerek ‘Karanfil’ şarkısına girdiğinde içindeki tüm küçük ölüleriydi belki de…‘Susmak’ çok geceydi, gece çok sayıda susan birer ‘küçük ölü…’
‘Yengi’ ile ‘Senfoni Özel’,‘Harbiye Açıkhava’ bu haliyle 21:00’de başlayıp 23:45’de bitmiş olsa da ‘gün’dü ve yorula yorula yürüyen, kırıla kırıla büyüyen ‘küçük ölü kız çocukları’ydı ve ellerinde sattığı yağla, balla hepsinin ortak adı ‘Ünzile’ydi!…
Birey ve toplum arasında, sanatıyla iyi bir dinamik yakalayan şüphesiz bu yazın ‘Harbiye Açıkhava’ sı için en etkin isimdi ‘Aşkın Nur Yengi’.
NOT: Ayrıca ve çok özel olarak, doksanları başlatan parçalardan biri olan, ‘Harun Kolçak’la yaptığı ‘Bile Bile’ adlı parçayı, aynı alt yapı ile sanki sahnede ‘Kolçak’ ile söylüyormuş hissini vererek...
Kolçak’ın kayıttan alınmış sesi ile kendisi canlı söyleyip, ‘kayıt ses’e eşlik ettiği ve çok uzaklardan ‘Kolçak’ı alıp, Harbiye’ye getirdiği, bu büyük geceye misafir ettiği için ayakta alkış! İyi ki…
Seneler sonra ‘Harbiye ve tek başında sahnede bir Aşkın Nur Yengi.’
Cenazesinde ‘Ünzile’lere, her biri için ‘Yengi’ den gelen bir ‘Karanfil’ le...
İyi ki sanat, ‘birleştiren’ ve ‘iyileştiren’ ama en çok ‘fark ettiren’ gücü ile bizimle.
Son olarak...Türkiye’ de bir sanatçı için en büyük prestij noktası olan Harbiye’ ye neden sadece ‘Aşkın Nur Yengi’ gibi gerçek sanatçılar çık- malı ve işin çabasında değil havasında olanları birer ikişer ayıklamalı bunu iyi anlamalı.
Onlara neden Harbiye’ yi değil, Harbiye’nin verdiği havayı geri basmalı, bunun ‘ağır-sağlam’ artık bi farkına varmalı!
Gereksiz olan ve ‘bende bir çıkayım’ diyenleri bir kerelik çıkabileceği Harbiyecik’ lere,‘Yengi’ gibi yeri ‘Harbiye’ olanları da, aralıksız ve düzenli bir şekilde, elbette belli bir rutinle, ‘Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi’ne; ‘şu kadar satar’-bu kadar satmaz’, ‘şöyle olursa satar-olmazsa satmaz’ demeden, bilet satışından ve o satışın ilgili politikasından bağımsız bir şekilde, buyur etmeli.
Ticari kaygı güdülecek sanatçı ile güdülmeyecek sanatçı arasındaki o ince çizgiye net örneklerden birisi ‘Aşkın Nur Yengi’.
‘07 Ağustos 2024’ tarihli ‘Harbiye Açıkhava-Senfoni Konseri’nde bu çizgiyi çok net çizdi Harbiye’ de.
Teşekkürler; ‘Deniz Bank Açıkhava Etkinlikleri’, teşekkürler ‘BKM’, ve teşekkürler bir kere daha ve ayakta, saygı değer; ‘Aşkın Nur Yengi’.
YAZI BİTTİ VE ÇOK İYİ BİL Kİ: Bu yazı için hiçbir ‘pr ajansı’ndan, ‘sosyal medya danışmanlık ve/ya da menajerlik hizmeti şirketi’n- den ‘para’ alınmamış, yine bu yazı, yazıda bahsi geçen sanatçı ile köşe ara- sında direkt bağlantı kurabilecek kişi ya da kişiler aracılığıyla, sanatçının ilgili ‘event’öncesi oluşan veyahut da oluşacak olan isteği sonucu karşılıklı bir anlaşma sonucu kaleme alınmamıştır.
Aksini düşünen ya da bir nedenle bu şekilde düşünmeyi kolayı haline geti- ren, bunu ispat etmediği takdirde bulunduğu iddiayı ‘ben öyle düşünü- yorum ama tatlım’ dan öteye götüremeyeceği için;
‘Sahneden Biraz’ın, ‘bağımsız’ ve ‘alternatif’ yapısı altında hukuktan önce kalmış ve böylece ilk cezayı almış olur!
!: Bu çalışma, sanatçı ‘Emma Connoly’ nin, ‘Sahneden Biraz’ın, ‘köşe kapanış duvarı’ için yaptığı özel çalışmasıdır.
SAHNEDEN BİRAZ VEDASI:
“Hayata dil çıkar ve dilin içeride değil dışarıda ver ayar. Yer, zaman, mekan ve durum her ne olursa olsun, motton bu olsun. Kafana da benim gibi, ‘şapka’ dışında başka hiçbir şey takma!” Bir sonraki yazıda buluşana kadar geçecek olan süre zarfında,‘az öl-çok yaşa’ ve sanatı kafala!
Ares Kıvanç D.