Ayşen Gruda ve Yaman Tüzcet'i anarak yaşatıyoruz
Yaman Tüzcet tarafından yapılan Ayşen Gruda Portresi 14. Uluslararası Kadın ve Sanat Festivalinde sergileniyor.
11 Mart 2019 Pazartesi 18:58
İranlı Ressam Arezou Behrang da bu yıl 14. Uluslararası Kadın ve Sanat Festivali programında yer alan kişisel sergisine özel afişte muhteşem bir suluboya yorumu ile Ayşen Gruda'yı resmetmiş. Mehmet Esatoğlu dostum da bu tabloları görünce aşağıda yer alan yazısını yollamış. Size de bu sergileri gezmek kalıyor. Davetlisiniz bekliyoruz. Adres: Kadıköy Sineması Fuaye Sanat Galerisi Bilgi için 05323148838
Yüzümüzü Güldürenlerden Biriydi Ayşen Gruda
Sahnelerin, beyazperdenin, televizyonun komik kadınları vardır. Sayıları kadın şairlerimiz, yazarlarımız gibi bir elin parmaklarını geçmez ama her biri sanat alanında devasa yerler kaplarlar.
Bu komik kadınların yaşam öyküleri de çok ilginç. Tıpkı o çok bilinen komik palyaço öyküsü gibi. Hani adamın biri gülememekten yakınır doktora. Doktor da ona herkesi gülmekten yere yatıran bir palyaçoyu önerir. Ancak aldığı yanıtla şok olur. Adam “doktor o palyaço benim” der!
Geçtiğimiz ay yaşama veda eden Ayşen Gruda, sanat alanımızın komik kadınlarından biriydi. Komedi sanatta onun baştan seçtiği bir alan mıydı bilinmez ama yaşamda ve sanatta yoluna çıkan her olgu traji-komik ögelerle bezenmişti adeta.
Ülkemizdeki komedyenlerin birçoğu klasik tiyatro eğitimi görmemiş usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş “alaylı” oyunculardır. Ayşen Gruda da bu yolu izlemiş bir sanatçıydı.
Başlangıçta Gruda’nın hedefinde oyunculuk yerine avukat olma düşleri var. Küçük yaşlarda halkın deyişiyle “dilli dübek” bir kız olan küçük Ayşen’e annesi “Sen idamlığı ipten alırsın bu dilinle” övgüleri yapıyor. Bu sözler bir yandan küçük Ayşen’in düşlerine mahkemeler, yargıçlar, savunma yapan avukatları dolduruyor. Ama öte yandan da üç kız kardeş olan Ayşen Gruda ve ablaları annelerinden tiyatral olarak etkileniyorlar.
O günlerde evinde radyosu olmayan birçok ailede anneler ya da babalar çocuklarını oyalamak için Karagöz oynatıyorlar. Gruda’nın annesi de çocuklarına Karagöz oynatan ebeveynlerden biri. Bu gösteriler üç kızını da sanata yönelmeleri konusunda çok etkiliyor.
Oynamak giderek küçük Ayşen’i sarıp sarmalamaya başlıyor.
Yeşilköy ve Bakırköy arasında çocukluk ve ergenlik yıllarını yaşayan Ayşen Gruda, o çevredeki azınlıktan insanların taklitlerini yaparak kendi deyimiyle “minder komikliği”ne soyunuyor. Ama oyunculuk mesleği için henüz bir hedefi yok. Yaşı da oldukça küçük.
Karatren makinisti babanın erken ölümü 14 yaşındaki liseli Ayşen’i ekmek arayışına itiyor. Ablasının yanında bir kuliste buluyor kendini.
Abla Ayten Erman, Tevhid Bilge Tiyatrosu’nda ekmeğini kazanan bir oyuncudur. Kız kardeşi Ayşen’i tiyatro ile şöyle tanıştırır: “Bak bu burası bir tiyatro. Buranın kapısından hiçbir kötülük içeri giremez”.
Çorlu’da bir komedi oyununda hizmetçi rolüyle kendini sahnede bulur Ayşen Gruda. “Kongre Eğleniyor” oyununda genç bir hizmetçi rolünü oynarken izleyicinin coşkulu alkışları yükselir salondan.
Kuliste başrol oyuncusu Tevhid Bilge ve ablası Ayten Erman’ın övgüleri onun kulağında şu sözcükleri bırakır “Afferin kız! Sen bu işten ekmek yersin!”
60’lı yıllar ülke tiyatrosunda Ulvi Uraz, Avni Dilligil gibi usta oyuncuların oyun ürettiği ve usta-çırak ilişkisiyle oyuncu yetiştirdiği zamanlardır.
Bu yıllara dönüp baktığımızda Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ercan Yazgan gibi bir dolu oyuncunun buralardan yetiştiğini görebiliriz.
Halk tiyatrosu estetiğinin yeniden sahnelere yayıldığı bu yıllarda İsmail Dümbüllü, Ulvi Uraz, Avni Dilligil ve o çizginin takipçisi Nejat Uygur bu ekolün en seçkin örneklerini sahnelerde sunarlarken bir dolu oyuncu adayını da etkiliyorlar.
Ayşen Gruda da Tevhid Bilge tiyatrosunda yetişmiş bir oyuncu adayı olarak aynı yollara yöneliyor. Birlikte çalıştığı her deneyimli komedi oyuncusundan bu işin ince ayrıntılarını öğreniyor. Avni Dilligil ve Muammer Karaca da Gruda’nın ilk öğretmenleri sıralamasında yer alıyor.
1967 yılında yazar Haldun Taner’in girişimiyle kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu Ayşen Gruda’nın bir başka okulu olur.
1975 yılında Ayşen Gruda’nın sinema alanına davet eden kişi tiyatro ve film yönetmeni Ergin Orbey’dir.
O yıllarda başlayan aile komedisi furyasında Gruda oyunculuğuyla beyazperdede kendini göstermeye başlıyor.
70’li yıllarda aile komedisi yolundan ilerleyen bir başka yönetmen de Ertem Eğilmez oluyor. Firması Arzu Film’in çatısı altında Tarık Akan, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, İlyas Salman, Halit Akçatepe gibi oyuncuları toplayan Eğilmez, zengin bir yazar ekibi de oluşturarak kolları sıvıyor.
Eski Yeşilçam’da “yazdır senaryoyu, topla ekibi” geleneği yerine oyuncularla metin ve yaratım çalışması yaparak filmi tasarlayan Eğilmez, birbirinden başarılı ticari filmler üretmeye başlarken çağrı yaptığı oyunculardan biri de Gruda.
Oyuncu Adile Naşit’e “getir şu Ayşen’i bir tanışalım”la başlayan ilk set buluşmasında Gruda, yirmi gün sette oturup çekimi izliyor. Günler sonra Eğilmez Gruda’ya kısa bir öğretmen rolü öneriyor.
Gruda o günleri “ Ertem abi benim oyunculuğumdan çok sette olduğum anlarda davranışlarımı gözlerdi. Gelip gidişime, sette diğer insanlarla ilişkilerime bakıp dururdu. Bütün bu gözlemlerin ardından bana rol önerdi” diye anlatıyor.
70’li yıllarda Gruda’nın oynadığı “Domates Güzeli” tiplemesi onun tüm oyunculuk serüvenine adeta damgasını vurdu.
Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda “Yar Baba Bir Eğlence Medet”, Aziz Nesin’in “Deliler Boşandı” oyunlarında oluşan Nahide Şerbet tiplemesi TRT’de “Telespor” programında küçük bir bölüm olarak yayına girdi ve “Domates Güzeli” birdenbire ülke çapında bir figür olarak insanların yaşamına yerleşti.
Gruda “Domates Güzeli” tiplemesini halk tiyatrosundan esinlenerek yarattığını söylüyor. “Ben içimdeki Kavuklu’yu bu rolle keşfettim” diyor.
Oyuncu Korhan Abay’la karşılıklı oynadıkları “Spikoş – Domates Güzeli”
tiplemeleri o günlerin popüler kültürünün birer ikonu oldu.
Toplumdaki bu ilgi gazeteleri, reklam şirketlerini harekete geçirdi. Gazetelerin önce manşetleri ardından magazin sayfaları Domates Güzeli haberleriyle dolup taştı.
Ayşen Gruda reklamcıların yoğun ısrarlarıyla Domates Güzeli olarak bir de reklam filmi çekip, gazino sahnelerine de çıkınca kıyamet kopuverdi.
O günlerde tek kanal tv olması nedeniyle “dal kıran, başkesen” TRT yöneticileri Domates Güzeli bizim malımız diyerek Ayşen Gruda’ya tepki gösterdiler. Daha ötesi onun televizyondan alacağı o zamanın parasıyla 6 bin lirayı da ona ödemediler. Gruda televizyona küstü. Ama halkın gündeminden hiç çıkmadı zira Domates Güzeli artık bir halk kahramanı olmuştu. İzleyiciler TRT’de Gruda’yı göremedikçe yollarda onun karşısına dikilip bunun nedenini soruyorlardı. Gruda acı acı gülümseyerek “ ‘TRT’de “ya baldır, ya mangır yada hatır’ işliyor. Ben bunlara taviz vermem. Beni izlemek istiyorsanız tiyatroya sinemaya gelin” diyordu.
70’li yılların sonlarına doğru İstanbul Şan Tiyatrosu’nda müzikaller furyası başladı. Haldun Dormen’in Broadway müzikallerini ülkeye taşıma heyecanıyla başlayan gösteriler önceleri batıda gişe rekorları kırmış oyunları sahneleme ile başladıysa da giderek repertuvar yerli metinlere doğru dümen kırdı.
Dormen bu gösterilerde Ayşen Gruda’nın komedi oyunculuğundan da yararlanmak üzere ona müzikallerde önde gelen roller yazmaya koyuldu. “Deve Kuşu Kabare”, “Hababam Sınıfı Müzikali”, “Yedi Kocalı Hürmüz”
“Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Sezen Aksu Aile Gazinosu” gibi müzikallerde yer alan Gruda bu dönemde yerli müzikallerin vazgeçilmez oyuncusu oldu.
Müzikaller dönemi bir yanıyla da Yeşilçam’ın çöküş günlerine denk geldi. Bu dönemde Gruda daha çok İstanbul seyircisi ile buluştu.
80’li yılların ortasında sinemada yeniden canlanan komedi furyasında değişik karakterler oynayan Gruda, özellikle Şener Şen’le oynadığı “Namuslu” ve Gırgırıye serisi filmlerde Yeşilçam günlerindeki popülaritesini yeniden yakaladı.
İkibinli yıllarda Gruda’nın oyunculuk zirvelerinden biri de Ezel Akay’ın “Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü” filmi oldu. Oyunculuk serüveninde gerek metin, gerekse çekim anlamında önemli çalışmalarından birini oluşturan bu filmde “Kamana” rolünde Gruda, Karagöz’ün geleceği üzerine cin çağırdığı sahnede gölge oyununa da eğlenceli göndermeler yapıyordu.
Ülkemizde Yeşilçam kökenli tanınmış oyuncuların politika konusunda yoğun bir korkuları vardır. Politik tutumlarını, görüşlerini açıkladıklarında işlerinden, ekmeklerinden olma korkusuyla ülkede olup bitene karşı kayıtsız davranırlar. Ayşen Gruda’nın bu konuda ilginç bir korkusuzluğu ve yiğitliği vardı. İktidara yalakalık yapan sanatçılara, 80’li yılların ortasından bugüne Mezopotamya topraklarında akan kana ve buna kayıtsız kalan politikacılara karşı öfkeliydi. Kürt dağlarına çıkıp gerillalarla konuşma önerisi dahil bir dolu çağrısı vardı ülke yöneticilerine ve politikacılara. Duymazdan geldiler.
Ayşen Gruda bu ülkede 55 yıl durmaksızın sanat üretip çalıştı. Emeğiyle yaşadı. Ülkedeki telif hakkı korsanlığı onu da mağdur etti. Gerek sinemada gerekse televizyonda adı zirvede yazılan oyunculardan biriydi. Ama bu zirve ona bir servet sağlamadı. Son günlerde hastalıklarla boğuşurken o hala reklam setlerinde ekmeğini kazanma kavgasında koşturuyordu.
Geride sanatını severek yapan, kendi alanında gerek çalışma koşulları gerekse politik duruşunda dik durmayı bilen bir sanat insanı modeli bıraktı.
Mehmet Esatoğlu