BİR NEHİRDE İKİ KEZ YIKANILMAZ
12 Şubat 2018 Pazartesi 13:26
Son CHP Kurultayında sözcülüğünü Ümit Kocasakal’ın yaptığı bir muhalefet, CHP’nin 1930’larde 40’larda hükümet etme şeklini kutsuyor ve gerek CHP’nin iktidara gelmesi, gerekse ülkenin gerici iktidarlardan kurtulması için bunlara dönülmesini öneriyor. Neyse ki CHP delegeleri arasında Kocasakal’ı genel başkanı adayı yapacak imzaya bile ulaşılamadı. Aynı söylemlerle politika yapan partiler yok değildir ama onlar da kitlelerden dişe dokunur bir destek görmüyor.
GERİ DÖNMEK MÜMKÜN DEĞİL, DOĞRU DA DEĞİL
70-80 yıldır dünya ve Türkiye o kadar değişmiştir ve köprülerin altından o kadar su akmıştır ki, hayalci küçük bir gruptan başka kimse buna ne heves eder, ne de öyle bir rejim altında yaşamak ister.
Tek Parti döneminde uygulanan yönetim biçimi, iktidar partisi dışında bütün partilerin kapatılmasını gerektirir. Hükümetin denetimindeki birkaç dernekten başka mesleklerin ve kitlelerin örgütleri olamaz. Özerk üniversite, bağımsız yargı, yasama ve yürütmenin ayrılığı o dönemin anlayışında yoktur.
Tek parti yönetiminin iktisat görüşü, 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde liberalizm, 1929’dan itibaren devletçiliktir ama bu ikisi de halktan alınan aşırı vergilerle çarçabuk bir burjuva sınıfı yaratmayı hedeflemiştir. Rejimin sahibi ve bekçisi ordu ve bürokrasidir.
Aradan bu kadar yıl, 1946’da kör topal bir “çok partili hayat”a geçtikten, 27 Mayıs 1960’ta ileri bir anayasal sisteme kavuştuktan, işçi, memur, gençlik kesimleri politik hayata kitleler halinde atıldıktan, fikir ve sanat hayatımız bu kadar renklendikten, bu gelişmeleri tersine çevirmek isteyen darbeler defalarca lanetlendikten 1930’lu yıllara nasıl döneceğiz? Ve daha da önemlisi dönmeli miyiz?
Siyasi iktidarın Abdülhamit dönemine dönme çabası nasıl boş bir hayalse demokrasi güçleri ve halk için 1930’lu yıllara dönmek de mümkün değildir. Siyasi ve toplumsal hayatımızda bıraktığı izler ne kadar önemli ve olumlu (veya olumsuz) olursa olsun, Mithat Paşa, Namık Kemal, Abdülhamit, Enver Paşa, Atatürk, İnönü, Menderes Gürsel, Evren, Özal dönemleri de geride kalmıştır.
ACİL SORUNLARIMIZ
Türkiye’nin önünde şimdi, çoğu o zamanlarda olmayan, var isiyse de çözümlenmesi yarım kalmış sorunlar vardır. İlerici bir muhalefet bunların çözümüne odaklanmalı ve gerçekçi politikalar üretmelidir.
Bu temel sorunlar acil olanından başlayarak şunlardır:
Hükümetin Türkiye’yi sürüklediği savaşa bir an önce son vererek komşularımızla ve diğer devletlerle ilişkilerimizi “Barış içinde birlikte yaşama” ilkesine göre normalleştirmek. .
Halkı Türk ve Kürt diye ayrıştıran kabileci anlayışlara son vererek demokrasi ve insan hakları temelinde milli birliği kurmak.
Tek adam rejimine son vererek kuvvetler ayrılığını güvence altına alan parlamenter sisteme dönmek.
Sınıflar arasındaki uçurumu azaltacak politikalarla refahı tabana yaymak ve işsizliğe çare bulmak.
Ekonominin dışarıya bağımlılığına son verecek bir sanayileşme programına geçmek.
Eğitim başta olmak üzere laikliğe aykırı uygulamalara son vermek.
ÖRGÜTLÜ HALKIN GÜCÜ
Ancak acil olanları ve belli başlılarını sıraladığım bu sorunları gerçekleştirmenin yolu artık üniformalıların iktidara el koyması değildir. Böyle bir ihtimal yoktur, var olsaydı da bunun millete özgürlük, refah ve mutluluk getirmesi beklenemez. 27 Mayıs’ın devrimci albayları tarihe karışmıştır. Yeni düzeni, kendi haklarının ve özgürlüklerinin gerçekleşmesini zorunlu gören halk kitleleri gerçekleştirecektir. İşçileri, köylüleri, memurları, gençleri, esnafı ve diğer sınıf ve tabakaları örgütleyip iktidar yürüyüşüne geçmekten başka çare yoktur.
CHP, gerici ve savaşçı tek adam rejimine karşı açık ve cesur bir cephe kurabilirse tarihsel görevini yapmış olur. CHP, Batı’daki sosyal demokrat partilere özenmemelidir. Onlar kapitalizmin bekçileridir, Türkiye ise burjuva devrimini bile tamamlayamamış, yoksulluğun ve yolsuzluğun kol gezdiği, Arabistan çöllerindeki diktatörlük rejimlerine özenenlerin cirit attığı bir ülkedir.
İçine atıldığımız karanlık ve sonu belirsiz lâbirentten kurtulmak için radikal anlayışlara ihtiyacımız vardır.