CHP HALKI NEDEN KAZANAMADI?
26 Ekim 2020 Pazartesi 12:31
Siz bakmayın geçmiş konulardan söz açmamıza. Geçmişten çıkaracağımız ders, günümüzdeki ve gelecekteki siyasi hayatımız için altın değerindedir. “CHP neden iktidar olamıyor?” sorusuna üstünkörü yanıtlar vermek yerine, bu sorunun yanıtını geçmişte kalmış, ancak CHP’nin imajına yapışmış olan Tek Parti Döneminde uyguladığı halkçılığa aykırı politikasında aramak gerekir.
Konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan, ya da Tek Parti Döneminin gözü kapalı militanlığına soyunan kişilerin aksine, aklı başında araştırmacılar gerçekleri yıllar önce yazmışlardı. Tek Parti döneminde solcuların yazdıklarını şimdilik bir tarafa bırakıyoruz. Kurtuluş Savaşı hakkında hem derli toplu, hem de gerçekleri gizleme ihtiyacı duymayan Kemalist bir yazarın yazdıklarından örnekler vereceğim.
Sözünü ettiğimiz kişi Sabahattin Selek, kitabının adı da Anadolu İhtilali’dir. Selek, 1963’te birinci cildini, 1964’te ikinci cildini yazıp yayımladığı, benim 1965 veya 1966’da okuduğum (kaç yıl olmuş? 54 yıl) bu kitapta anlatılanlarla, benim yazılarıma sataşanların ezberci görüşleri arasında dağlar kadar fark var. Bu durum, 1960 Devrimi sonrası oluşan özgür ve tahlilci görüşlerden bugün ne kadar sığ görüşlere geldiğimizin de bir belgesi.
Selek, kitabının sonunda Kurtuluş Savaşı’nın toplu bir değerlendirilmesi ve Yeni Türkiye’nin fikriyatına ve uygulamalarına da yer veriyor.
REJİM HALKÇI DEĞİLDİ
Aşağıda alıntıladığım görüşler yalnızca halkçılıkla ilgili olanlar.
“Yeni devletin, Osmanlı zihniyetinin idare mekanizmasına yerleşebilmesi büyük bir şanssızlıktır. İhtilal yıkmak istediği kuvvetle üstü kapalı bir uzlaşmaya girmiş gibi görünüyor” (s. 701)
“Atatürk rejimi, gerçek anlamıyla halkçı olamamış ve halkçılık bir özenti, bir fantezi halinde kalmıştır” (709)
“(1923-1931 yılları arasında) sekiz yıllık dönem ekonomik faaliyet bakımından tamamen başarısız geçmiştir (…) 1931 yılında benimsenen devletçilik anlayışı, Mustafa Kemal Paşa’nın 1922 yılında belirttiği devletçilik anlayışından daha da geri idi.” “Anadolu İhtilali, halkçı ve devletçi karakterini, zaferden hemen sonra unutmuş ve liberal ekonomiye dönmüştür. Bu dönemde tıpkı İttihatçıların yaptıkları gibi, bir millî burjuva yetiştirme gayreti içine düşülmüş, ancak bazı kimselerin zengin olması sağlanmıştır. Bizzat Atatürk’ün kendi adına çiftlik yapması ve bira fabrikası kurması, bu çabanın tipik örneğidir.” (719)
“Devletçilik, gerçek bir halkçılık anlayışına uygun inançta yürütülmemiştir.” (711)
“Halk ve millet kavramları birbirine karıştırılmıştır. Sınıfların varlığı reddedilmiştir.” “Köylü efendimizdir sözüyle çelişkiye düşülmüştür.” “Halkçılık gerçek anlamıyla idrak edilemediği için, laiklik, devletçilik, devrimcilik ve milliyetçilik ilkeleri kısır bir anlayışla uygulanmıştır.”
“Yeni rejimin bütün zaaflarını bir noktada toplamak gerekirse, diyebiliriz ki, rejim gerçek anlamda ‘halkçı’ olamamıştır. Belki de en büyük yanlışlık ‘Halk’ ile ‘Millet’in, ‘Halkçılık’ ile Milliyetçilik’in birbirine karıştırılmasından geliyordu. (713)
YENİ BİR MÜTEGALLİBE SINIFI OLUŞTU
“Falih Rıfkı Atay’ın sözünü ettiği mütegallibe tasfiye edilemediği gibi, zafer sonrası şartları, yeni tip bir mütegallibe zümresi daha yarattı. Siyasi mütegallibe diyebileceğimiz bu yeni zümre, gücünü Kuvayı Milliyeci olmaktan alıyordu. Bunlar Kuvayı Milliye’ye karışmamış veya az çok ihanet etmiş ezik, başı eğit grupların karşısında özellikle işgal görmüş bölgelerde siyasi nüfuzlarını kullanarak birtakım ekonomik imkânlar da elde etmiş ve eski eşraftan daha çok palazlanmışlardır.” (722)
Elimdeki 4. Basının kapak arkasında kitabın “Statik Atatürkçülükten gerçekçi ve dinamik Atatürkçülüğe geçmeye çalıştığımız bir dönemin başında” yayımlandığı belirtilerek “Eserin gördüğü rağbet, yeni Atatürkçü kuşaklara soyut görünen bazı tarihî olayların somut ve ilmî bir görüşle incelenmesinden gelmektedir.”
“ANLAŞILDI, ÇIKABİLİRSİN!”
Yazımı bitirirken bu kitabın bendeki bir anıyı da aktarmalıyım: 1987’da Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü sözlü sınavında bana “hangi kitapları okudun?” diye sordular. Birkaç kitap adı belirttikten sonra “Anadolu İhtilali”nin de andım. Kitap hakkındaki görüşlerimi sorduklarında da “Bir kere yazar olayı özetle ve derli toplu anlatmış” dediğimde “Yeter! Çıkabilirsin” dediler. Akşam kapıya asılan kazananların listesinde adım 1. sıraya yazılmıştı… Muzaffer Gürses, Kemal Demiray ve Mehmet Tuğrul’dan oluşan sınav kurulu, kitabı okumuş olmalıydılar.
Şimdi yükseköğrenimde sınava girecek öyle bir öğrenciyi her halde kapı önüne koyarlar. O da bir şey mi, bu konudaki yazılarımdan ötürü solcu bildiğim arkadaşlar yanında bile sınıfta kalıyorum! “Şimdi zamanı mı? Hidayete mi erdin? AKP’ye yaranmak mı istiyorsun” diyenler var. Ateşli bir CHP düşmanı Atatürkçü de benim bu yazılarımla Kemal Kılıçdaroğlu’nun gözüne girerek milletvekili olmak veya eşimi tekrar milletvekili yapmak istediğimi yazmış! Bir kere gerçeklikten ve halkçılıktan kopunca insanın ahlakı ve dili de tanınmaz hale geliyor.
Kurtuluş Savaşı, Atatürk ve Tek Parti dönemi ile ilgili günümüzdeki popüler yayınlara bakınca ortada ne bilimin, ne gerçeğin kaldığını söylemek mümkün. Bu anlayışla günümüzdeki iktidarın politikalarıyla baş etmek de mümkün görünmüyor…
Kaynak, Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, 4. Baskı, İstanbul 1968, Burçak Yayınları, 739 sayfa. (26 Ekim 2020)