DAHA KÖTÜSÜ OLAMAZ!
04 Eylül 2019 Çarşamba 09:58
Tayyip Erdoğan’la yollarını ayıran bazı siyasetçilerin yeni partilerle milletin karşısına çıkma hazırlıkları uzun süredir gündemde. Hiç de acele etmiyorlar. Erdoğan’ın biraz daha yıpranmasını bekliyor gibiler. Buna karşılık Erdoğan bunların siyasette hiçbir varlık gösteremeyeceklerini ileri sürüyor. Seçimlerde alabilecekleri birkaç puanla onun oyunu yüzde ellinin altına düşürüp iktidarına son vermek istediklerini tekrarlayıp durmasına bakarak bu yeni partileşmelerden kaygı duyduğu da anlaşılıyor.
Kurulduğu günden beri, AKP’nin gidişini beğenmeyerek ondan kopan bazı kişiler oldu. Bunlar ya kenara çekildiler ya da başka mecralarda yollarına devam ettiler. Genel başkanlık için Erdoğan’ın karşısına çıkabilen kimse olmadı. O da böyle bir duruma izin vermeyeceğini, en yakınlarındakileri tırpanlayarak ya da onları çeşitli yollarla memnun ederek gösterdi.
Türkiye tarihinde sayısız parti kuruldu. Bunlardan yönetim düzeyinde veya üyelerden pek çok istifa oldu. Bazı partiler de üyelerinden bazılarını disiplinsizlik yaptıkları, farklı bir programı savundukları gerekçesiyle ihraç etti. Bir parti zor duruma düştüğü zaman paçasını kurtarmak için ondan istifa eden de çok insan olmuştur. Bu kişiler yeni dönemin getirdiği ağır yükü omuzlayamayacak olanlardır.
Parti varlığı, kayıtlı üyelerden ibaret de değildir. Onların bir taraftar kitlesi de vardır. Falan veya filan partili diye tanınan milyonlarca yurttaş, bir partinin üyesi değil taraftarıdır. Zaman gelir bu kitleler de partilerinden soğur, bıkar ve hatta karşısına de geçerler. Bu nedenle iktidar partisi bir bakmışsın ki sonraki seçimlerde muhalefete düşmüş, çok geçmeden de siyasi hayattan silinip gitmiş. İkinci Meşrutiyet’ten (1908) beri, şimdi mezarında yatan ve bir Fatiha okuyanı bile bulunmayan birçok partimiz vardır.
İTTİHAT TERAKKİ’NİN SONU
İkinci Meşrutiyet günlerinin kısa süren çok partili dönemini ortadan kaldıran, kendisi dışındaki partilere yaşama hakkı vermeyen İttihat ve Terakki’nin durumu ise daha farklıdır. O uyguladığı şiddet, savaş ve yolsuzluk politikalarıyla o kadar düşman kazanmıştı ki, 1918 Mütareke koşullarında son kongresini toplayarak kendisini feshetti. Partinin birinci derecede yöneticileri ülkeden kaçtılar. Mustafa Kemal Paşa da bir zamanlar bu partinin üyesi idi. İyi ki bu partiden zamanında ayrılmış, yoksa o da maceracı politikaların sonucu olarak yurt dışına kaçacak, belki de Enver, Talat, Cemal Paşalar gibi yurt dışında can verecekti. Gerçi, partinin ikinci derecede elemanlarıyla Teceddüt Partisi kurulmuşsa da bu parti bir varlık gösteremedi. İttihat Terakki’nin eski yönetici ve üyelerinden çoğu Anadolu Hareketinde yer aldılar ve sonra CHP’de faaliyet gösterdiler.
CHP’DEN AYRILANLAR
Siyasi hayatımızın en uzun ömürlü partisi CHP, doğurganlığı ile tanınır. İçinde birçok sınıf ve siyaset barındırdığı için bu partiden zaman içinde yeni partiler çıktı ki bunların ilki Demokrat Parti’dir. CHP de İttihat Terakki gibi maceracı ve savaşçı olmamakla birlikte hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmış, millet onun iktidarı yıllarında yoksul kalmıştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan yeni uluslararası düzene uyup uyamayacağı da şüpheliydi. CHP Meclisin uzun süre milletvekilliği maaşı alan, bu partide başbakanlığa varıncaya kadar yönetim görevlerinde bulunan bazı kişiler, kendi hesaplarını vermeden, fırsat bu fırsattır diyerek yeni partileri Demokrat Parti’yi kurdular ve 1950’deki ilk serbest seçimlerde iktidar oldular.
Sağcı komutanların politikalarıyla uyum sağlamak için CHP’den istifa ederek yeni bir parti kuran Turhan Feyzioğlu ise fazla bir varlık gösteremedi. Fakat partilerin kimsenin tapulu malı olmadığını gösteren en ibretlik olay, partinin kurucularından genel başkanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış olan İsmet İnönü’nün Ecevit’e yenik düşünce parti üyeliğinden ayrılmasıdır.
ERDOĞANLARIN AYRILMASI
Türkiye siyasetinde ikinci ana damar Hürriyet ve İtilaf’çılıktır. Kısmen liberal politikasıyla Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP, Doğru Yol, onun varisleridir. Bu mirasın din politikasını koyulaştırarak kurulan Saadet, Millî Nizam, Refah gibi adlar taşıyan Erbakan’ın önderliğindeki partiden Erdoğan ve arkadaşlarının istifa etmesi ve Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla yeni bir parti kurmalarının nedeni, dönemin iç ve dış koşullarıyla ilgilidir. Şöyle ki, İslam dünyasındaki İslam radikalizmi Batı’yı kaygılandırmaktaydı. (Afganistan ve Irak’ta olanlara bakınca bu kaygının yersiz olmadığı da anlaşılır.) Öte yandan siyasette aktif bir ortak durumunda olan Ordu da Erbakan iktidarının önünde bir set durumundaydı. 28 Şubat muhtırasını hatırlayalım.
İşte bu koşullar içinde Avrupa ve Amerika’ya, Orduya güvence veren iş bilir dinciler, kendilerinin demokrat, liberal olduklarını, Türkiye’nin temel yapısını koruyacaklarını, hatta hak ve özgürlükleri genişleteceklerini, yalnızca muhafazakâr olduklarını söyleyerek kaygıları yatıştırmaya çalıştılar. Sandıklardan aldıkları desteği öne sürerek adım adım bu hedeflerinden uzaklaştılar. Fetullahçılıkla ortaklık yaparak Türkiye’nin başını belaya soktular. Sonra onunla mücadele bahanesiyle ortada ne anayasa, ne parlamento, ne hukuk kaldı. En sonunda tek adam rejiminde karar kıldılar. İçte ve dışta yürüttükleri savaşçı politikalarla bir koalisyon ortağına kavuştularsa da iç barışı dinamitlediler.
Bu politikaların şimdiye kadar AKP’ye oy veren kitlelerde neden bir isyana sebep olmadığının ekonomik büyüme ve sosyal politikalarla ilgisi vardır ama nihayet bunun sonu da gelmiş görünüyor. Devletin bütün kaynaklarını ve bütün devlet kurumlarını partinin hizmetine koşarak ayakta kalmaya çalışan AKP için Cumhuriyet mitingleri ve Gezi eylemleri sona yaklaşılmakta olduğunun işaretleri idi. 31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimleri, sonun başlangıcı olduğunu gösteriyor.
BUNDAN DAHA KÖTÜSÜ OLAMAZ
Geçmişte AKP’de etkin rol üstlenmiş de olsalar, bundan böyle Erdoğan politikalarının sorumluluğunu üstlenmek istemeyen ve gelecekte oluşacak siyasi platformda yer almak isteyen bazı eski AKP’lilerin ve onlara katılacak olanların politikada başarılıp olup olamayacağı peşinen söylenemez. AKP bir süre daha başarı hikâyeleri, Müslümanlık ve ırkçılık politikalarıyla ve Kürt düşmanlığı ile bir kitleyi elde tutmaya çalışacaktır.
Yeni kurulacak partilerin programlarında ne vardır? Henüz açıklanmadıkları için bilmiyoruz. Bektaşi’nin henüz tatmadığı şarap için “Bu daha iyi” demesi gibi, AKP’nin politikalarından daha kötüsü olamaz. AKP içinden yeni partilerin çıkması, demokratik muhalefetin ve halkın yararınadır.
Devrimcilerin, Halkçıların ve özgürlükçülerin yapacağı şey, son referandum ve seçimlerde aralarındaki dayanışmayı bozmadan bugünkü gidişle mücadeleyi hızlandırmalarıdır. Gelişmeler, her şeyin daha iyi olacağını gösteriyor.