DARBECİ DEĞİL, DEVRİMCİYİZ
14 Mayıs 2020 Perşembe 22:27
Darbeler, daha çok Türkiye gibi sınıflar arasında dengelerini kuramamış, parlamenter gelenekleri oluşmamış Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde görülüyor.
Siyasi darbeler, sınıf mücadelesinin yöntemlerinden biridir. Sınıf mücadelesi, yalnız emekçi sınıflarla hâkim sınıflar arasında sürmüyor. Hâkim sınıflar arasında da, hatta bu sınıflar arasında daha şiddetle sürüp gidiyor. Türkiye’deki darbelerin tümü, bir hâkim sınıfın iktidarı öteki hâkim sınıfın elinden alma mücadelesidir. Darbeyi meşru ve getirdiği düzeni kalıcı hale getirmek için darbeciler başka sınıf, katman ve siyasetlerle işbirliği yapma yoluna giderler.
DEVRİMCİLİK VE DARBECİLİK
Kitlelerin katıldığı iktidara yürüme, iktidarı sınırlama ve taleplerini kabule zorlayan hareketler, darbecilik değil devrimciliktir. Türkiye tarihi işçilerden, gençlerden, memurlardan gelen sayısız devrimci harekete sahne olmuştur. Bunun son büyük örneği 2013’te bütün ülkeye yayılan Gezi eylemleridir. Milyonlarca kişinin katıldığı Cumhuriyet Mitingleri de öyledir. 14 Nisan 2007’de Tandoğan’da bir milyon kişinin katıldığı miting, o zaman yazdığımız gibi “Darbeci Değil, Devrimci” bir eylemdi. (Öğretmen Dünyası, Sayı 329, Mayıs 2007), AKP iktidarı, darbe kokusu aldığı gerekçesiyle 2007 Cumhuriyet mitinglerinden sonra karşı atağa geçti ve Ergenekon yargılamalarıyla muhalefeti sindirdi. Fakat Fetullahçı kalkışmadan sonra her iki cephede mücadele edemeyeceğini düşünerek çok ağır cezalara çarptırdığı Ergenekon davası hükümlülerini toptan serbest bıraktı, beraatlarını de sağladı.
Bir darbenin gündemde olabilmesi için hâkim sınıflar içindeki çatışmanın hat safhaya ulaşması ve iktidarın ülkeyi yönetmede acze düşmesi gerekir. 27 Mayıs darbesi (veya devrimi) Menderes hükümetlerinin muhalefete karşı aldığı antidemokratik ve anayasayı çiğneyen tutumunun orta sınıflarda yarattığı tepkiler sonucudur. Fakat bu darbeyi siyasi bir parti değil, genç subaylar yaptı, Fakat muhalefet, buna sahip çıktı. Onun getirdiği anayasal düzeni savundu. Emir komuta zinciriyle askerlerin yaptığı 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri 27 Mayıs’a bir yanıttır. Yükselen halk muhalefetini bastırmak için düzenlenmişlerdir. 1997’de Erbakan hükümetine muhtıra verenler, Türkiye’nin Batı’dan koparılacağı ve İslami bir düzene doğru gidildiğinden kaygılanan Avrupacı güçlerdir. 28 Şubatçılar da hükümete muhtıra verirken aynı kaygıyla hareket ettiler.
Eğer hükümet yeni bir darbe için niyetler ve kıpırdanmalar olduğunu ileri sürüyorsa, orduyu mercek altına almalıdır. Hiç kimse bugünkü ordudan hükümete karşı bir hareket beklemiyor. Günümüzde çoğunluğu itibariyle Meclis, yargı, ordu, sermaye ve büyük bölümüyle basın bir tek kişinin komutası altında. Bu birlikteliğin sonsuza kadar devam etmesi beklenemez. Fakat bunca olumsuz deneyimden sonra yeni bir darbe istemek akıl kârı da değil.
DARBELERİN DIŞ BAĞLANTILARI
1960’tan sonraki darbelerde Amerikan’ın rol oynadığı kesindir. ABD, Ortadoğu’da koçbaşı olarak tuttuğu Türkiye gibi bir müttefikinin değil Sovyetler tarafına geçmesine, bloksuzlar grubuna katılmasına bile izin veremezdi. Bu nedenle Türkiye’de kimin iktidar olması gerektiğine karar verdi ve bunun için ekonomik ve askerî araçları kullandı. Ayrıca Amerika, Türkiye’nin siyasi ve kültürel kotlarını da belirleme çalıştı. Bu, 1980’den önce antikomünizme sarılmış bir milliyetçilikti. Kenan Evren döneminde “Türk-İslam sentezi” temel politikaydı. Ancak ABD, Türkiye’deki bazı iktidarların İslamcı bir Batı karşıtlığına yönelmesinden de kaygılanıyor, bu nedenle Radikal İslamcılık yerine “Ilımlı İslam”ı yeğliyor. AKP döneminde “Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”nde AKP’ye eşbaşkanlık verildi. O dönemde ABD’nin Türkiye’de iki sevgilisi vardı. AKP ve Fetullahçılar. Son zamanlarda ise bu konudaki durumda bir karışıklık yaşandı. Hükümetle ABD arasında bazı geçimsizliklere rağmen, Türkiye bir NATO ülkesi ve ABD’nin stratejik ortağı olmaya devam ediyor.
Öte yandan, başka ülkeler işe karışmasa bile, darbeciler, başka ülkelerin, darbelerini (burada söz konusu olan ABD) nasıl karşılayacağını hesap ederler. 27 Mayısçılar bile, devrim bildirilerinde NATO’ya ve CENTO’ya” bağlı olduklarını ilan etmişlerdi. Malum olduğu üzere uluslararası anlaşmalar, kanunların üstündedir. Yetmiş yıldır kaderimiz başka merkezlerden çiziliyor, biz ise o dairenin içinde dolanarak bir şeyler yaptığımızı sanıyoruz… (14 Mayıs 2020)