Gündem Gazetesi

DETROİT’TE DANS

23 Ocak 2017 Pazartesi 11:36

Toronto’daki ilk günlerimde çoğunluğu Güzel Sanatlar, Boğaziçi ve Orta Doğu mezunlarından oluşan çok iyi bir arkadaş gurubumuz vardı. Türkiye’deyken folklor ve folk danslarına karşı hiç ilgi duymayan hatta banal bulan bu arkadaşların, herhalde vatan hasretinden olacak birden içlerinde bir folklor aşkı doğdu, büyük bir heyecanla folklor öğrenmek için ter dökmeye başladılar.

Uzun ve yorucu çalışmalardan sonra oyunlar, kostümler tamamlandı. Bu arada bize Amerika’dan Detroit’te, Amerika’da yaşayan Türk doktorlar için tertiplenen bir baloda dans etmemiz için teklif geldi. Tabii çok heyecanlandık ve gururlandık. Boru değil, aylardır büyük bir özveri ve sabırla öğrendiğimiz oyunları sergileyecek bir fırsat doğmuştu. Bütün masraflarımız karşılanacağından daveti kabul ettik.

Kiraladığımız bir minibüse doluşup bütün ekip güle oynaya, büyük bir coşku ile yola çıktık, ver elini U.S.A, Detroit. Detroit’e vardığımızda bu işi organize eden ve kendisi de bir doktor olan N. Bey’le tanıştık. N. Bey hepimizin kendi evinde kalacağını, hemen eve gidip dinleneceğimizi söyledi. Bütün ekip N. Bey’in üç katlı evinin bodrum katına yerleştik.

Akşama doğru gösteriye çıkacağımız oteldeki salonu görmeye gittik. Sergileyeceğimiz bütün oyunların müziğini sazımla başka bir destek olmadan ben çalacaktım. Sahne küçük olduğundan bizim ekip seyircilerin önünde, dans pistinde oynamaya karar verdi.

Saat yirmi sularında 800 kişilik salon doldu ve program başladı. Sonunda sıra bize geldi. Anonstan sonra elimde sazım, alkışlar arasında sahneye ben çıktım. “Elazığ Çayda Çıra ile başladım, çocuklar da ellerinde mumlar dans ederek alkışlar arasında içeri girdiler. Programın ilk bölümünü gayet başarılı bir şekilde tamamladık, 15 dakika ara verildi.

Verilen arada birbirimizi tebrik ettik, moral verdik falan, kostümler değişildi ve ben yine sazım elimde sahneye çıktım. Tam çalmaya başlayacaktım ki, N. Bey sahneye çıktı, sahnedeki bateri setinin önüne oturup bagetleri eline aldı ve gümbür gümbür bir şeyler çalmaya başladı. Kibarca “N. Bey” dedim. “Bu oynanan oyunların belli bir ritimi var, o ritim bozulursa arkadaşlar oynayamazlar, lütfen çalmayın. Biz programımızı bitirelim, sonra, siz istediğiniz kadar çalarsınız.” Neyse durdu. Ben çalmaya başladım, herif tekrar başladı. Ben yine sabırla “N. Bey, siz benim ne çaldığımı bilmiyorsunuz, beraber çalamayız, bu şekilde arkadaşlar oynayamazlar” diye ikinci defa ikaz ettim. Bu arada gurup bana bakıyor, sahneye girmek için işaretimi bekliyor. Herife laf anlatamıyorum ki deli olmak işten değil.

Bir taraftan tek bir sazla bütün yörelerin müziklerini çalıp ekibi oynatma zorluğu, bir taraftan, tepemdeki projektörlerin sıcaklığı, bir taraftan salondaki 800 kişiden fazla insanın gürültüsü, zaten çaldığımı zor duyuyorum, bir de N. Efendi davullara başlayınca ne çaldığımı duymam tam anlamıyla imkansız hale geliyordu.

Neyse, çalmaya tekrar başladım, o kadar ikaz etmeme rağmen tabii N. Bey de başladı. Bu arada ekip oynayarak salona girdi, ama maalesef ben ne çaldığımı duyamadığım için, zavallı çocuklar ağır çekimde gibi oynamaya ve neler oluyor, ne yapıyorsun dercesine endişe içerisinde yüzüme bakmaya başladılar. Yooo bu kadarı da fazlaydı. Ulan dedim kendi kendime, bu kadar çalıştık, bu kadar emek verdik, bu kadar yoldan geldik AMK böyle işin. Birden çalmayı bıraktım, sazı sapından tuttum, ayağa kalktım, N. Bey’in kulağına eğilip “Çalmasana ulan eşşekoğlu eşek, sana kaç defa söylemem lazım” dedim. Bir an göz göze geldik, zınk diye durdu. Ben de dönüp hiçbir şey olmamış gibi müziğime devam ettim ve kazasız belasız programı tamamladık. Ama bir adamın anasına avradına sövmediğim kalmıştı ve o gece adamın evinde kalmak zorundaydım. Neler olup bittiğini arkadaşlara anlattım. Eğer garip bir davranış sergilerse N. Bey’e gereken dersi hep beraber vermeye karar verdik ve hiçbir şey olmamış gibi davrandık. O da ben hariç herkese teker teker teşekkür etti. Evinden ayrılıncaya kadar bir tek kelime konuşmadığımız gibi, birbirimizin yüzüne de bakmadık.

Ama olsun davul solo da yapamadı.

Aradan 50 sene geçti hala kızıyorum.