DEVEYE BİNMEK HA!..
16 Ocak 2017 Pazartesi 12:10
Kayak yapmaya 6 yaşında Sivas’ta başladım. Her tepeden, her yerden inerdim. Gözüm karaydı, korkmazdım. Benimle başa çıkamayacağını anlayan babam beni Sivas Beden Terbiyesi Müdürlüğüne götürdü ve Sivas Kayak Takımına kaydettirdi. 7 yaşımdan liseden mezun oluncaya kadar, kayak dersleri aldım, seçmelere katıldım, yarıştım.
Kayak sporu bir kış memleketi olan Kanada’da çok popülerdi. Toronto’da inanılmaz kayak ve kış sporları mağazaları vardı. Bu mağazalara girdiğimde çıkabilmem saatler alıyor, o güzelim kayak takımlarından, ayakkabılardan, giysilerden gözlerimi alamıyordum. Hiç kimse benim kayak yaptığımı bilmiyordu.
Bir akşam kız arkadaşım arkadaşları ile Amerika’ya, Vermond’a kayak yapmaya gideceklerini, arabalarında yer olduğunu, eğer istersem benim de gelebileceğimi söyleyince dünyalar benim oldu. Ertesi sabah iki erkek, beş kız Volvo bir arabaya doluşup yola çıktık. Kendi aramızda sohbet ederken Linda bana Kanada’daki kışları nasıl bulduğumu, hiç kayak yapıp yapmadığımı sordu. Ben daha ağzımı açmadan arkadaşı Leslie isimli kız yüzünde ukala bir ifadeyle “ Bence sen kayak yerine Güven’e deveye binip binmediğini sorsan daha iyi edersin Linda” deyip bir kahkaha attı. Hiçbir şey söylemedim ama sakallarımın altından öfkeden yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissettim.
Enteresan bir yolculuktan sonra Amerika sınırınki sevimli kasabaya vardık. Gece otelde kalıp, sabah erkenden iki araba kayak evine doğru yola çıktık. Kayakevi, liftler, parkurlar çok güzeldi. Gözlerimi alamadım, çok heyecanlandım. Kayak yapmayı o kadar özlemiştim ki.
Kayakevinde kısa bir moladan sonra, bütün ekip liftlere doğru yola çıktılar, ben de ders kitaplarımı alıp bir kenara oturdum. Birazdan sıkıldım ve bizimkileri izlemeye başladım. Evet, fena kaymıyorlardı ama birader bunlar Kanadalıydı. Hepsini dikkatle izledim ve hepsinden iyi kaydığıma emin oldum. Sonra bütün ekip öğle yemeği için kayakevine döndüler. John isimli çocukla boyumuz ve kilomuz birbirine yakın olduğu için izin alıp ayakkabılarını denedim. Tam bana göreydiler, yanılmamıştım. Kibarca çocuğa taa buralara gelmişken kayak yapmak istediğimi, kayaklarını ve ayakkabılarını ödünç almak istediğimi söyledim. O da kibarca “No problem” yani olur cevabı verdi.
Hemen dışarıda dayalı duran kayaklara koştum. Kayaklar ayaklarıma hokka gibi oturdular. Leslie, kız arkadaşım Cathy ve bendeniz üç kişilik lifti aldık. Üç durak vardı. Birinci durak; yeni başlayanlar için, ikinci durak; kaymayı bilenler için, üçüncü durak; ise usta kayakçılar için hazırlanmıştı. Kızlar bana birinci durakta inmemi önerdiler. Kibarca reddettim. İkinci durakta da inmedim, deli olduğuma hükmederek onlar indiler. Sonra endişeli bakışları altında üçüncü durakta indim liftten.
Şöyle bir baktım dağdan aşağı. Evet, paslıydım ama Allah var, tam bana göreydi bu pist. İkinci durakta kafalarını yukarı kaldırmış beni kaygıyla izleyen kızlara elimle beni beklememelerini, inmelerini işaret ettim. Aşağı kayıp kayakevinin önünden beni izlemeye devam ettiler. Bense sanki bir boğanın matadora hücum etmeden önce ayaklarını sürtmesi gibi, kayaklarımı karın üzerinde ileri geri hareket ettirip kendimi dağdan aşağı bıraktım. Slalom değil bale yapıyordum. Kayak yapmıyor kayaklarımı dans ettiriyordum. Nasıl özlemişim nasıl özlemişim anlatamam. Sonra ağzı açık beni izleyen Leslie’nin önünde en sıkı dönüşümü yapıp yerdeki karları tam yüzüne ve giysilerine püskürttüm. Sakin bir şekilde kayaklarımı ayağımdan çıkardım, şaşkınlığından yüzündeki karları temizlemeyi unutan Lesli’ye ”Deveye binmeyi tercih ederim, kayak yapmayı o kadar da heyecanlı bulmadım” dedim. Kayakları yerlerine dayayıp içeri geçtim oturdum.
Bütün ısrarlara rağmen üç gün süresince bir daha da kaymadım. Leslie bu ne biçim manyak der gibi yüzüme baktı durdu. Ne yüzüne baktım ne de bir kelime konuştum. Sonra yine bir kelime konuşmadan Toronto’ya döndük.
Deveye binmek ha!..