Gündem Gazetesi

DEVLET DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜME SAYGI DUYMAK ZORUNDADIR

01 Mart 2021 Pazartesi 13:20

“350 BİN MÜSLÜMAN AYASOFYA’DA NEDEN TOPLANDI?” BAŞLIKLI YAZIMLA İLGİLİ

         FATSA SAVCILIĞININ AÇTIĞI SORUŞTURMA KONUSUNDAKİ POLİS İFADEMDİR

Fatsa Güneş gazetesinin 30 Temmuz 2020 tarihli sayısında yayımlanan  “350 Bin Müslüman Ayasofya’da Neden Toplandı?” başlıklı yazım hakkında Fatsa Cumhuriyet Savcılığının 2 Eylül 2020 tarihli yazısından, Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesinin 3. Fıkrasına göre cezalandırmam istendiğini anladım. Kanunun ilgili maddesini ve söz konusu olan yazımı dikkatle bir kez daha okudum.

Bu konuda söyleyeceklerim şunlardır:

  1. İlke olarak ben kişisel ilişkilerde olsun, siyasi hayatta olsun bir insanın başkasına karşı hakaret dili kullanmasına ve aşağılamasına son derece karşıyım ve bunu ancak haksız insanların yapabileceğine inanırım. Hakaret ya da aşağılama, hakaret edileni değil, hakaret edeni küçültür. Haklı olduğuna inanan kişi, görüşlerini mantık çerçevesi içinde ve temiz bir dille ifade eder. Ben, bugüne dek 42 kitabı yayımlanmış araştırmacı yazarım. 1960’larda bir öğretmen adayı olduğum günlerden beri binlerce yazım yayımlandı. Kitlelerin önünde, TV’lerde, kürsülerde gene binlerce konuşma yaptım. Bunlardan hiç birinde kimseye hakaret etmedim. Kimse de bana bu ithamda bulunmadı. Hakkımda bu nedenle açılmış bir soruşturma da olmadı. Sosyal medyada iktidar mensuplarına karşı ölçüsüz bir dil kullananları ikaz ettiğim ve onlarla arkadaşlık yapmayacağımı yazdığım da sabittir.
  2. Soruşturma konusu yazı, yalnız Güneş gazetesinde değil, facebook hesabımda ve Yeni Muhalefet, Milas Önder, Bağımsız Özgür Medya, Kotanlartr, Didim Özgür Ses, Kültür Sanat tv, Iğdır’a Bakış adlı medya organlarında da yayımlandı. Bunların hiç birinde savcının yazıda gördüğü “hakaret”in iması bile yapılmadı. Herhalde yukarıda sıraladığım medya organları da emniyetin ve savcıların denetiminden muaf değildir.
  3. TCK 216. Maddesinin 3. Fıkrası “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi”den söz etmektedir. Savcı benim dinler ve bu arada İslam dini hakkında düşüncelerimi bilmediği anlaşılıyor. Ben din, dindarlar, özellikle İslamiyet ve İslamlar hakkındaki görüşlerimi birçok kez dile getirdim. Bunlarda hakaret şöyle dursun, dinlerin tarihte ve insan psikolojisindeki yerini anlatmaya, herkesi dinlere ve dindarlara karşı anlayışlı ve saygılı olmaya çağırdım. “Aydınlar İslam’la Barışmalıdır” yazım bunlardan yalnızca biridir. Aydınların İslam’la barışmasını istemiş olan ve islami ritüellerle bağlarını koparmamış olan ben, şimdi nasıl olur da “dinî değerleri aşağılamış  olabilirim?
  4. Üstelik kanunun ilgili fıkrası bu aşağılama işinin “alenen” yapılmasını şart koşuyor. Yazımda değil “alenen”, ima yoluyla dahi bir aşağılama yoktur. Olamazdı da. Olsaydı, dindar insanların bir hayli olduğu Fatsa’da muhafazakâr bir gazetecinin başında bulunduğu Güneş’te böyle bir yazı yayımlanamazdı.
  5. Dahası, yasa, cezalandırmak için “fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması”nı şart koşuyor. Bu yazının kamu barışını bozmaya elverişli olduğunu kim ileri sürebilir? Bana ve yayımlandığı gazeteye yazımdan ötürü bu barışın bozulduğunu veya bozulmak istidadında bulunduğunu bildiren herhangi bir uyarı gelmiş değildir.
  6. Bu soruşturmanın “dinî değerleri aşağılamak”la bir ilgisi yoktur. Olsa olsa iktidarın Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp yeniden cami yapması vesilesiyle 350.000 Müslümanın katıldığı bir gösteriye dönüştürmüş olmasının eleştirilmesi ile ilgisi vardır.
  7. Kişilerin olsun, cemaatlerin ve iktidarların  olsun, din kavramını öne sürerek yaptığı her harekete olumlu gözle bakmak mümkün değildir. Sözü geçen yazıda bunun bazı örnekleri vardır. Gericilik, toplumun teknolojik, siyasi ve toplumsal olarak ileri gitmesine ayak bağı olan bir tutumdur. Türkiye tarihinde kitaplara geçmiş ve bugün herkesin kabul ettiği örnekler vardır. Matbaa 300 yıl, din ileri sürülerek ülkeye getirilmedi. Anayasal rejime karşı 31 Mart 1909 ayaklanması, çeşitli dönemlerde görülen “Din elden gidiyor” diyen kalkışmalar, Halifeliğin kaldırılmasına karşı 1925’te Şeyh Sait Ayaklanması, 1980 Öncesi Çorum ve Sivas’ta Alevi katliamları, 2 Temmuz Madımak olayları dinî inançlar kullanılarak yapılmış ilk akla gelen gericilik olaylarıdır. Gericilik, yalnız dini değerler kullanılarak da yapılmaz. Ülkeyi geriye götüren, anayasayı ortadan kaldıran askerî darbeler gibi siyasi gericilikler de vardır. . “Gerici” bir sıfat olarak kullanılmakla birlikte izafi bir kavramdır. Ne kadar üzücüdür ki, bugün siyasetçilerin birbirlerine karşı kullandıkları dil o kadar çığırından çıkmıştır ki, “gerici” sıfatı bunların yanında yunmuş yıkanmış kalır.

        8- Ben bir yurttaş olarak, oy verme hakkım gibi, siyasi, felsefi, sosyolojik ve benzeri 

            konularda da görüşlerimi belirtmeyi vazgeçilmez bir yurttaşlık hakkı ve sorumluluk

            olarak  görürüm. Devlet nasıl benden vergi alıyor ve bana askerlik yaptırıyorsa benim 

            düşünce özgürlüğüme de saygı duymak zorundadır.

  1. Sonuç olarak diyeceğim şudur: Ülkemizde düşünce ve kanaat özgürlüğünün tam olarak yerleşmediği günümüz koşullarında bile “Ayasofya’da 350 Bin Müslüman Neden Toplandı?” yazımdan ötürü “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak”la suçlanacağım aklımın ucundan geçmezdi. Çünkü bu yazı, böyle bir kasıtla yazılmış değildir. Yazımın benzer eylemler için düzenlenmiş TCK 218. Maddesinin 2. cümlesi çerçevesinde ele alınması beklenir. Bu fıkra “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” demektedir. Yapılan suçlamayı kabul etmiyorum. 25 Şubat 2021

                                                                                                        Zeki Sarıhan

 

https://www.gunesgazetesi.net/kapaklar/kab(323).jpg