Gündem Gazetesi

DÜŞTÜM YATAKLARA…

19 Temmuz 2010 17:02

Hasta oldum, düştüm yataklara. İnsan hasta olunca anlıyor, iyiyi ve kötüyü. Hasta olmadan da biliyoruz ama, yatağa düşünce daha iyi anımsıyoruz. Cenab-ı Hakk'ın razı olduğu ve bizleri yönlendirdiği en samimi dostluklar, hakiki sevgi ve saygı üzerine bina edilir. Bu da ancak gönüllerimize ilâhî neşeden, ilâhî aşk'tan nasip almakla mümkündür.

İnsan kötü gününde kim kapımı çalacak diye bakıyor. Sonunda kapımızı komşumuz Tülin hanım çaldı.  Zira arzu edilen böylesi güzel dostluklar ancak Allah Teala'nın kalplerimize vermiş olduğu güzellikler neticesinde ortaya çıkar. Yani dostluklar ancak O'nun aşkı, O'nun sevgisi doğrultusunda sağlam bir zemine inşa edilebilir.

İnsanın zor zamanları vardır. O zor zamanlar, insanda çeşitli hallerin zuhuruna vesile olabilecek anlardır. O zor anlarında insan, yanı başında dostlarını görmek, derdini açmak, derdini paylaşmak arzu eder.Tülin Hanım:-ne oldu sana yüzün bembeyaz… dün saat:18'den beri yatıyorum, tansiyonum düşmüş. Başım dönüyor diyerek cevap verdim. – sana hemen bir çorba yapayım.. ve çorbayı içince biraz kendime geldim. Hep deriz ya, ev alma komşu al diye. Birde internet ortamında geç olsun diyenlere ayrıca teşekkür ederim. Hayat gelici geçici bir bakmışsınız yok olup gitmişim.

Öyle zamanlarda yalnız kalması tehlikeli durumlara yol açabilir. Psikolojik sıkıntılar peş peşe oluşarak, işin içinden çıkılmaz bir hâl oluşabilir. İşte bu yüzden, bu anlarda insanın en büyük ihtiyacı “dost”tur.

Kimileri vardır; iyi gün dostudur, ihtiyacına cevap verdiğin müddetçe yanındadır, yüzüne güler, koşar… Ama iyi günler bittiğinde, sıkıntıya düştüğünde bin bir mazeretle uzaklaşır, senin değil yardımına koşmak, seni görmek bile istemez.

Kimileri vardır; kara gün dostudur. İyi günde de kötü günde de yanındadır. Derdinle dertlenir, çare aramak için koşuşturur durur. Dostunun derdini kendi derdi bilir, derdine derman olmak için kendini paralar.

Gecesini gündüzüne katar, ta ki dostu iyileşsin, derdi ne ise onun çaresine baksın.

Sadece iyi gün dostu olmanın temel sebebi ise, İslam'dan gün gün uzaklaşmamız, İslamî değerleri bir kenara bırakarak dünyevîleşmemizdir. İş böyle olunca ufak bir dünya menfaati için dost gibi gözükülüyor, menfaatler bitince dostluklar da sona eriyor.

İslam tarihine baktığımızda dostluk açısından Mekke döneminin ayrı bir yeri olduğunu görürüz. Çünkü Mekke'deki dostluklar tam bir kara gün dostluğudur. Bir Müslüman'a hele de zayıf bir Müslüman'a destek vermenin, ona sahip çıkmanın kor ateşi avuçlamak gibi olduğu zamanlardır Mekke dönemi. O sıkıntılı dönemde birbirlerini öyle sevmişler, öyle dost olmuşlar ki, tarihin sayfalarına altın harflerle geçmişlerdir.

Yine aynı şekilde Medine'ye hicretle başlayan “kardeşlik müessesesi”, eşi benzeri yaşanmamış hadiselerle bizlere numûne teşkil etmiştir. Mekke'den sadece canlarını kurtararak hicret eden Muhacirlere, evlerini, işlerini, gönüllerini açan Ensar'ın yaptığı, “Kara Gün Dostluğu”na müthiş bir misaldir.

İşte o yüzden “ilk'ler” önem arz eder. Çünkü onlar zor zaman insanıdır. Zor zamanlarda yapılması gereken fedakârlıkların en üst seviyesini yapmışlardır. Bu yüzden Mekke Dönemi Müslüman'ı önemlidir. Bu yüzden Bedir savaşı önemlidir. Bu yüzden İslam'a ilk inananlar önemlidir. Onlar zoru başaran insanlardı. Zor zamanın Müslüman'ı olmak kolay değildir. Müthiş bir iman, cesaret, şecaat, vefa ve fedakarlık ister.

Dostluk, müsbet ya da menfi birlikteliklerden kaynaklanır. Gerçek dostluk ise yalnız samimi ruhlarda barınır. Gerçek dostlukta, iki kalp arasında adeta bir elektrik hattı oluşur.

Bu hat sayesinde sevenle sevilen arasında bir muhabbet akışı zuhur eder. Böylece sevilenin her hali, sevene sirayet eder. Yani onun haliyle hallenir. Bunun en güzel örneğini Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizle, Ebubekir radıyallahu anh arasında yaşanmıştır:

“Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hastalanmıştı. Bunu duyan Ebubekir radıyallahu anh ziyaretine gitti. Çok sevdiği, canı, cananı, yaranı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi o halde görünce, Ebubekir radıyallahu anh evine gitti, üzüntüsünden hastalanarak yatağa düştü. Birkaç gün sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz iyileşti.

Ebubekir radıyallahu anhın hastalandığını duyunca onu ziyarete gitti. Ebubekir radıyallahu anh hasta yatıyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin geldiğini duyan Rasulullah aşığı, öyle bir canlılıkla yataktan kalktı ve kapıya koştu ki, O'nun bu halini gören Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:

- Ya Ebubekir, senin hasta olduğunu duymuştum, buyurunca, Hz. Ebubekir radıyallahu anh:

- Ya Rasulullah! Dostum hasta oldu, O'na üzüntümden ben de hasta oldum. O afiyet buldu, ben de afiyet buldum, dedi.”
Bu hâl dostta fâni olma halidir. Dostla aynîleşmektir. Unutmayalım ki, dostluk sayesinde en acı yemişler bile tatlılaşır. Hz. Mevlana'nın ifadesiyle:

“Dostlarla oturan kişi, külhanda, alevler içinde de olsa, gül bahçesinde oturuyor gibidir.”

“Allah'a Emanet Olunuz”