ESKİDEN ANAYASA MI VARDI?
16 Şubat 2021 Salı 23:11
Gara’ya yapılan askerî harekât ve sonuçları birden öne çıkmışsa da anayasa tartışmalarının önümüzdeki günlerde süreceği görülüyor.
AKP İktidarına anayasada yaptığı ve referandumdan da geçirdiği değişiklikler yetmemiş. İstediği İslami ve tek adam düzenini tam olarak yerleştirmek için yeni bir Anayasa istiyor. Yeni Anayasayı tek başına Meclis’ten geçiremeyeceğini bildiği için de muhalefeti buna ortak etmek için adeta yalvarıyor. Bereket ki “Yetmez ama evet”çiler de geçmişte AKP’ye verdikleri primden çoktan pişman olmuş durumdalar.
Efendim, AKP’nin özendiği eski zamanlarda anayasa mı vardı. Anayasa denilen şey Avrupa’nın bir icadıdır. Türkiye’ye de padişahların sınırsız yetkilerini sınırlamak için Jön Türkler tarafından getirilmiştir. Ulu Hakan Abdülhamit Han, tahta çıkmak için anayasal rejimi kabul ettiğini beyan ettiyse de kısa süre sonra Anayasayı yürürlükten kaldırarak gerçek niyetini ortaya koymuştur.
ZORA DAĞLAR DAYANMAZ
Zora dağlar dayanamaz ki Abdülhamit dayansın. Jön Türkler askerleri alıp dağa çıkınca Abdülhamit anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalmış ama bunun zoraki bir rıza 31 Mart gerici kalkışması ile anlaşıldığından bir yıl sonra tahttan indirilerek sürgüne gönderilmiştir. Çok geçmeden İttihat ve Terakkinin Merkezi Umumi diktatörlüğü başlamıştır.
Milleti, gerçekte anayasaların değil, bileği güçlü olanın yönettiğine şu kısa tarih bile gösteriyor.
Devletler, taşradaki hâkim güçler iktidarının büyütülmüş bir örneğidir. Köyü ağalar yönetir. Orada yalnız onun sözü geçer. Başkalarının mallarına el koymak, adam öldürtmek onun hakkıdır. Kimse ondan hesap soramaz! Kasaba ve şehirlerde iktidar eşrafın elindedir. Orada devleti temsil eden yöneticiler eşrafın emrindedir. Onlar, Kemal Tahir’in romanlarında kahramanlarına söylettiği gibi “ipten adam alır”lar.
TOPLUMSAL SÖZLEŞME Mİ?
Hani gene de “ayıp olmasın” diye bir anayasa yaptınız. Bu metne “toplumsal sözleşme” adını verdiniz. Ama bu bir sözleşme ise de, “sözleşme”, toplumun bütün katmanları tarafından imzalanmış değildir. Mülksüzler, emekçiler ve memurlar bu sözleşmenin dışındadır. Olsa olsa büyük bürokratları da hizmetine alan mülk sahibi sınıfların kendi aralarında bir sözleşmedir. Buna rağmen bile anayasal düzenlerin hiçbir güvencesi yoktur. Bizim gibi ülkelerde sabah erkenden kalkanlar onu yürürlükten kaldırma imkânına sahiptir. Anayasayı “tebdil tağyir ve ilga” edenlerden kimse hesap soramaz. Böyle hesaplar, ancak sıkıyönetim ve olağanüstü hal mahkemelerinde devrimcilere sorulur.
UYMA ZORUNLULUĞU MU VAR?
Hadi, meclisinizde günlerce, aylarca tartışarak bir anayasa yaptınız. Resmi gazetede yayımlayarak yürürlüğe koyduğunuzu ilan ettiniz. İktidarın buna uyma zorunluluğu var mı? Bu zorunluluk ancak iktidara karşı çıkanlar için vardır. Turgut Özal ne demişti? “Anayasa bir kere delinme ile bir şey olmaz. “Yüz kez, bin kez delinse bir ey olur mu? Olmayacağını şu yaşadığımız olaylar göstermiyor mu? Mebuslar, başbakanlar, cumhurbaşkanları göreve başlarken anayasa gereği yemin etmiyorlar mı? Cumhurbaşkanı “tarafsız” olacağına yemin etmiyor mu? Değil anayasaya kendi yeminine bile sadık kalınmıyor.
Her ne kadar iyi niyetli ve saf insanlar anayasaların önemine inanıyorsa da bu aslında kendi kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. Anayasaların olmadığı dönemlerde de anayasal dönemlerde de iktidar bileği güçlü olanın hakkıdır. Bilek, burada mecazi anlamdadır. “Bilek”ten kast edilen mülktür, sermayedir, sistemi ayakta tutan zor araçlarıdır, adliyedir, basındır.
AYNI ANAYASA ALTINDA
Bizim tarihimiz tanıktır: Aynı anayasanın yürürlükte olduğu dönemlerde hem tek partili hem “çok partili” rejimler uygulanabilmiş, basın bazen kısmen serbest olmuş, bazen basın özgürlüğünün yerinde yeller esmiştir. Laiklik ilkesi anayasaya 1937’de girdiği halde, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan başlayarak, hatta ondan önce de esas olarak laikti. Laiklik ilkesi anayasanın değişmez ilkelerinden biri olduğu halde bu ilke çoktandır yalnızca kâğıt özerine kalmıştır.
Kendini anayasaya değil, anayasanın kendine bağlı olmasını isteyen bir iktidarın amacı, yaptıklarına ve yapacaklarına meşruiyet zemini aramasından başka bir şey değildir. Demokratik muhalefetin buna alet olması, kendi ayağına kalın bir halat bağlaması anlamına gelir.
İktidar sözcüleri, kendilerine kanuni bir zemin ararken ara sıra 1921 Anayasasını anıyorlar. Onda ne aradıkları konusunda rivayetler muhtelif. Öyleyse gelecek yazımızda 1921 Anayasa’nın neden ve nasıl ortaya çıktığı, ne söylediği üzerinde duralım. (16 Şubat 2021)