FERİT OĞUZ BAYIR’IN MİRASI
10 Kasım 2018 Cumartesi 11:14
Ferit Oğuz Bayır öleli 20 yıl olmuş! Köy Enstitülerinin mimarı olan İsmail Hakkı Tonguç’un sağ kolu ve çalışma arkadaşı idi. Enstitülerle ilgili bütün yayınlarda adı geçer. 1899’da doğmuştu. 100 yaşına basmaya 54 gün kala, yaşadığı Foça’da hayata gözlerini yumdu.
Emekliliğinde yetiştirdiği zeytinliklerden ve işlettiği pansiyondan elde ettiği gelirlerini Ferit Oğuz Bayır Edebiyat ödüllerine harcadı. Beş daireden oluşan yazlık pansiyonlarından birini hayranı olduğu Nazım Hikmet adına kurulmuş Vakfa, dördünü ise kurulmasına ön ayak olduğu Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfına bağışladı.
Asıl büyük mirası, eğitim tarihimize bıraktı. Değerini bilenlere…
Ölümümden sonra onun için birkaç anma toplantısı düzenlendi. Bu kez Ankara’daki vakıfta 20. Yılı için bir anma programı yapıldı. Hepsi yaşlı kuşaktan 30 kadar katılımcı vardı. Torunları da geldi. Gençlerin, hele genç öğretmenlerin ilgi alanında olmadığı anlaşılıyor! Geçmişte eğitim ve öğretmen mücadelesinde hizmetlerle bulunmuş muazzam bir manevi miras bırakmış olanlarla bugünkü eğitim kuşağı arasında bağ kurmak için az mı uğraştık? Anlaşılan yaşamakta olduğumuz gelişmeler bizi bu konudaki başarıdan yoksun bırakmış. Oysa geçmişi olmayanın geleceğinin de olamayacağı o kadar açık ki…
Nursel Ceylan, Ferit Bayır’ı anlatmak için iyi bir hazırlık yapmış. Başarıyla sundu. Söz bana geçti.
Onunla yüz yüze ilk kez 1992’de Foça’da görüşerek dört saat süren bir söyleşi yapmıştım. Tek kitabı olan ve 1973’te basılan Köyün Gücü kitabını da orada vermişti. Başka yazılarla da besleyerek Öğretmen Dünyasında kapak konusu yapmıştık. Sonra 1996’da altı kuruluş, ona bir şükran plaketi sunmaya karar verdik. Bir 17 Nisan programında bunu açıkladık. Kendisi yaş sorunundan ötürü Ankara’ya gelemiyordu. Kalktık, Foça’ya gittik. İzmir’den gelen öğretmenlerle de buluştuk. Belediye Konferans salonunda yapılan törende şükran plaketimizi kendisine sunduk.
KUVAYI MİLLİYECİ
Hâlâ kalpağı başından eksik etmiyordu. Çünkü o, bir Kuvayı Milliyeci idi. Edirne Öğretmen Okulu öğrencisi iken Trakya’da gönüllü savaşçı olmuştu, Yunan işgali nedeniyle Bulgaristan’a sığınan askerler arasındaydı. Orada bir süre köy öğretmenliği yaptı. Bulgaristan’da en çok iki kişinin adı dolaşıyordu: Lenin ve Mustafa Kemal. Bulgar öğretmenleri arasında sosyalizm çok yaygındı.
1921’de Türkiye’ye dönerken Yunanlılar tarafından esir edildi, üç ay Larissa kampında tutuldu. Uluslararası kuruluşların araya girmesiyle İstanbul’a döndü. İstanbul’da Maarif Nezareti’ne başvurarak görev istedi. Nazır, eline, Ankara’nın Maarif Vekili Hamdullah Suphi’ye bir mektup vererek onu Ankara’ya yolladı. Nazım Hikmet ve Vala Nurettin’den birkaç gün sonra İnebolu yoluyla Ankara’ya gitti. Konya’da talimgâha gönderildi.
1923’te Foça’da öğretmenliğe başladı. Çok geçmeden onu ilköğretim müfettişi yaptılar. Eğitmen kurslarında eğitim şefiydi. Trenle yaptıkları Eğitim Sergisi nedeniyle Tonguç’la tanıştı. Gizlice Nazım Hikmet’in şiirlerini dinlerlerdi. En kapsamlı hizmetini 1940’ta açılan Köy Enstitülerinde İlköğretim Şube Müdürlüğü sırasında yaptı.
Ferit Oğuz Bayır, Köyün Gücü kitabında Cumhuriyet hükümetinin köy eğitimi davasını sıkı tutmamakla eleştiriyor. Özellikle İsmet Paşa’ya çatıyor. Osmanlı’dan devşirilmiş Cumhuriyet bürokrasisinin köy ve köycülük davasını anlamadığını konuşmalardan ve kararlardan örnekler vererek anlatıyor. Köy eğitimi davası ancak 1940 Köy Enstitüleriyle gerçek sahiplerini bulmuştur ancak siyasi iktidar buna tahammül edemeyerek (enstitülerde komünist yetiştiği korkusuyla) bu kurumları budamış, 1946’da Tonguç’la birlikte Ferit Oğuz da görevinden alınıp pasif görevlere atanmıştır.
SOSYALİST BİR EĞİTİMCİ
Benim konuşmamda yeni olan taraf Ferit Oğuz Bayır’ın bir sosyalist olduğu, Tonguç’un da böyle bir ruh taşıdığıdır. Resmiyette sosyalizm bir öcü olmaktan kurtulmadığı için enstitülü yazarlar ve enstitüler hakkında araştırma yapan akademisyenler, onlar için bu sıfatı kullanmaktan kaçınmışlardır. Onların laik birer eğitimci olduğu işlenmiş, bir de “köylü çocuklarını okutmak istiyorlardı” gibi merhamet çağrıştıran bir işin adamı oldukları üzerinde durulmuştur.
Tonguç’un ve Bayır’ın düşünsel yapısını oluşturan sosyalizmin kaynakları üzerinde de durmaya çalıştım. Tonguç da sosyalizmin yaygın olduğu Bulgaristan’dan gelmişti. 1920 yılında bütün Anadolu’yu kaplayan solculuk akımı, o yasaklandı diye kaybolup gitmemişti. Sosyalistlerin bir kısmı tamamen etkisizleştirilse de bir kısmı CHP içinde varlıklarını korudular. Zamanın tek partisi içinde her unsur vardı. 1940’larda aydınlar ve gençlik içinde hem ırkçılık, hem sosyalizm gelişiyordu. Sonunda ağaların ve beylerin hizmetindeki asık suratlı bürokratlar halkçı kanadı bastırdılar. 1946’da kurulan iki sosyalist partiyi kapattılar da Demokrat Parti gibi bir partiye izin verdiler ve iktidarı ona teslim etmekte sakınca görmediler!
Onuncu yıl Marşı’nda geçen “Her yaştan on yılda 15 milyon genç yaratıldığı” bir aldanıştan ve geniş ölçüde Ortaçağ şartlarını yaşayan Türkiye’nin üzerine çekilen ciladan ibaretti. Rejim, köylülerle işbirliği yapmaya, onları örgütlemeye yanaşmamış, köylülerden alınan ağır vergiler köy hizmetlerinde değil, kentlerde burjuva yaratmakta kullanılmıştı. Bayır, köy eğitimi için kaynak ayrılmayışından yakınıyor. İşte o devasa köylülük, yıllardır CHP’den öcünü alıyor. Onlar 1950’den sonra kentlere akın etmeye başladılar ama kafalarını köyde bırakmadılar.
Köylüler, işçiler, kent emekçileri iktidara gelmedikçe, hiç değilse ortak edilmedikçe işin varacağı yer burasıydı. Cumhuriyet’ten önce de Türkiye’de Batıcı laik bir kesim vardı. 1940’ta bu kesimin oranı muhtemelen yüzde 10 kadardı. Aradan geçen 70-80 yıl içinde bu oran CHP’nin aldığı oyun da gösterdiği gibi yüzde 25’e çıkabildi.
Tonguçların ve Ferit Oğuz Bayırların bastırılması, iktidarın ve köylülerin sağ ve işbirlikçi partilere, teslim edilmesi sonucunu doğurdu.
Türk’ün aklı sonradan gelirmiş. Geldi mi dersiniz? Geldiyse bile atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti.
Bu vesile ile Ferit Oğuz Bayır’ın da kalpağı ile izini sürdüğü Kemal Atatürk’ü, ölümünün 80. yılında, bağımsızlık için savaşırken şehit olmuş köylüleri de katarak saygıyla anıyorum.