Gündem Gazetesi

HAFİFLEYİN

07 Nisan 2017 Cuma 14:19

Marmaris çarsısında, eski caminin yanından geçip Barlar Sokağına girdiğinizde, 50 metre ilerde sağda, üzerinde süper market yazan ve insan sağlığına zararlı her şeyi satan bir bakkal görürsünüz. Bu bakkalın sahibi kısa boylu, tıknaz çalışkan Muhittin isimli doğulu bir vatandaştır. Sıkıldıkça başının hemen üstünde asılı duran kısa saplı sazını eline alır, boynunu büker ve memleket havaları söyler, dertlenir.

Bakkalı geçip sağa döndüğünüzde her nasılsa sökülmeden, kesilmeden günümüze kadar gelebilmiş 13 adet ağaç, çiçeklik haline dönüştürülmüş şirin, taştan yapılmış bir havuz görürsünüz. Biraz ileriye bakarsanız tam sahil kenarına inşa edilmiş kasabanın dokusuna hiç uymayan, malzemesiyle, şekliyle, üzerinde ki bakır renkli bebekleriyle dünyanın en çirkin havuzları sıralamasında ön sıraları rahatlıkla zorlayacak dört basamaklı bir havuz görür, dehşete düşersiniz.

Biraz önce bahsettiğim bu 13 adet gariban ağacın altında Marmarislilerin tinerci, benimse şarapçı dediğim üç adet gariban oturur. Bazen kendilerine sesi içtiği sigaralardan erkek sesine dönüşmüş, zayıf kirli saçlı bir de kadın katılır, dört olurlar. Ellerine para geçtikçe bakkaldan ucuz şaraplarını alır, şişeyi elden ele dolaştırarak hiç acele etmeden bitirirler. Sadece kadın şişeden içmez. Elleri titreyerek şişeden elindeki plastik bardağa boşaltır nasibini öyle içer, boş gözlerle içer.

Bakkala her uğradığımda kırmızı yüzlü, eğri burunlu, her fırsatta “ Ahhh ne marangozdum ben” diye söylenip iç geçiren şarapçılardan biri beni görür görmez ayağa fırlar “Vay babam gelmiş” diye ellerime sarılır. Sonra da diğerlerine dönüp” Kalkın lan görmüyor musunuz babamız gelmiş” der herkesi ayağa kaldırır. Selamlaşma faslı bittikten sonra el ele bakkala gireriz ve ben her zaman ki gibi Muhittin’e “En büyük en ucuz” komutumu veririm. Adını sonradan öğrendiğim, Rüstem bakkalın kendisine işaret ettiği şişelerden birini ibadet ediyormuş gibi alır, bana döner, ağzını doldurarak “Allah razı olsun babam der” ve arkadaşlarına koşar.

“Neden paranı sokağa atıyorsun abi?” Diye sorarlar bana. “Görmüyor musun aldığın şarabı hep beraber içiyorlar, anında bitiriyorlar” der kınarlar beni. Ben de işte ben de hep beraber içsinler, diye şarap alıyorum. Görmüyor musunuz, ne kadar güzel paylaşıyorlar, ne kadar mutlu oluyorlar. Fark etmiyor musunuz şarap şişesi ellerindeyken hayata dönüyorlar, canlanıyorlar. Bir tek ellerinde yaşamlarına sarılmak için şarap şişesi kalmış artık onu da çok görmeyin der, gülümserim. Keşke şu yaşadığımız şu günlerde sizleri de bir şişe şarapla bu kadar mutlu edebilsem der biraz daha gülümserim.

Geçenlerde bakkala öğlen üzeri uğradım. Şarapçılar yerlerinde yoktu. Merak ettim Muhittin’e sordum. “Onlar bu saatlerde gelmezler abi” dedi. “Hele bir serinlik çöksün hepsi yerlerini alırlar merak etme” diye devam etti. Her zaman ki şaraptan bir şişe aldım Muhittin’e verdim, parasını ödedim ve geldiklerinde onlara vermesini söyledim. “Babanız geldi” dersin dedim. Sonra hava da sıcak olduğundan canım bir bira çekti. Kendime de bir bira söyledim. Bakkal elime sazı tutuşturdu “Abim” dedi “Hazır gelmişken hadi bir türkü söyle de dinleyelim”. Çaldım, söyledim istediği türküyü. Biramı bitirdim parasını ödemek için elimi cebime attım. Muhittin kolumu yakaladı “Olmaz abim” dedi” Biranın parasını almam. Sen yıllardır bizim şarapçılara bakıyorsun senden biranın parasını alır mıyım dükkan feda olsun sana”. Ne kadar ısrar ettiysem de biranın parasını veremedim.

İşte böyle “F” vitaminlerim dünya her türlü insanla dolu. Zengini var fakiri var, iyisi var kötüsü var, duygulusu var duygusuzu var, bencili var paylaşanı var, merhametlisi var gaddarı var, saygılısı var saygısızı var, dertlisi var, gamsızı var, var da var, ama HATASIZ VE GÜNAHSIZ İNSAN YOK.

İncil de güzel bir bölüm vardır. İsa peygamber bir gün şehir meydanında vaaz verirken zavallı bir kadını sürükleyerek huzuruna getirirler.( Maria Magdelena) Kadının bir hayat kadını olduğunu günah işlediğini söyleyip taşlanarak öldürülmesi gerektiğini söylerler. Sen ne düşünüyorsun? Diye sorarlar İsa peygambere. O da “Hiç günahı olmayan ilk taşı atsın” der. Herkes kalakalır kimsenin eli taş atmaya gitmez.

Ve burada naylon şeyhiniz devreye girer ve der ki; Eninde sonunda hepimiz vücutlarımızı götüremeyeceğimiz, geri dönüşü olmayan uzun bir yolculuğa çıkacağız. İnsanları sevin, hoş görülü olun. Onları oldukları gibi kabul edin ne kınayın ne de eleştirin. Önce ellerinizde ki taşları atın sonra da ceplerinize doldurduğunuz taşları boşaltın hafifleyin. yolculuğunuzu güzelleştirmek de, gittiğiniz yerde güzel karşılanmak da sizin elinizde.

Yani; Adam olun lannnn!..