HEPSİ BU
21 Eylül 2020 Pazartesi 14:45
Sevgili "'F'" vitaminlerim, kadrolu okurlarım benim, sizlere bir kez " lütfen yazılarımı yanlış anlamayın ben yazılarımla kimselere mesaj vermeye çalışmıyorum" diye.
Evet, yaşadığım tatsız olayların etkisiyle ile bir kaç duygusal yazım oldu geçmişte ama o kadar. Ben bir yazarım , içimden geleni, yaziyor, duygularımı paylaşıyorum. Lütfen beni ben olarak kabullenin ve beni ben olarak okuyun.
Eşim Yasemin'in ölümünden üç yıl sonra kız arkadaşımla tanıştım.
Herşey çok güzel , filmlerde ki gibi başlamıştı.. Zor da olsa sevdik birbirimizi. Ama zaman geçtikçe devamlı problemler, huzursuzluklar hatta kavgalar başladı aramızda. İlk iki yıl idare ettik. Üçüncü yıl defalarca ayrıldık', barıştık, veya barışır gibi olduk. Olmadı; sonunda. daha fazla birbirimizi yıpratmamak için ayrıldık, aylar önce, bitti.
Çok değer verdiğim bazı okurlarım bana " resimlerde görüyorduk, ne güzel yakışıyordunuz birbirinize, neden ayrıldınız ki? Diye sorduklarından bu yazımı paylaşmaya karar verdim.
Şimdi neden böyle oldu?
İnsanların belli bir yaştan sonra güzel, mutlu bir birliktelik kurmaları zor ama imkansız değil. Biz yapamadık, yürütemedik. Çünkü bu yaşlara ulaşmış kişiler olarak böyle bir bitlikteliğe sırtınızda koca bir yük, eteğiniz dolu başlıyorsunuz. Tabiri caizse feleğin çemberinden geçmissiniz. Mesela ben çok sevdiğim eşimi kabetmiştm, kız arkadaşım iyi başlayan ve kötü biten bir evlilik yaşamıştı. İķimizin de bir çocuğu vardı. Bütün bu geçmişteki yaşanmışlıkları eğer çiftlerin birbirine olan sevgisi unutturabiliyorsa, o ilişki bitmiyor mutlu bir şekilde devam ediyor. Kendilerine yeni bir dünya yaratabiliyorlar. Ama eğer devamlı geçmiş hatırlanıp iki de bir gündeme geliyor, karşılaştırılmalar yapılıyor, ağız dolusu, eski günlerden, eski ilişkilerden bahsediliyorsa sevgi mevgi kalmıyor ve bu ilişki maalesef çatır çatır yıkılıp gidiyor.
Bunu en güzel Rahmetli Nasrettin Hoca anlatmış.
Nasrettin Hoca bir kadınla evlenmiş. İkisinin de bilmem kaçıncı evliliği, ikisinin de önceki evliliklerinden çoluğu çoduğu var. Her gece yattıklarında devamlı senin çocukların, benim eski eşim benim çocuklarım senin eski eşin, benim hayatımdakiler, senin hayatındakiler. münakaşaları hiç bitmemiş. Bir gece hoca itmiş kadını yataktan düşürmüş.. Kadın '"ne yaptın Hoca?" Diye sorunca merhum "ben bir şey yapmadım. Bu kadar insan; senin eşlerin çocukların, benim eşlerim çocuklarım, senin hayatındaki insanlar, benim hayatımdaki insanlar sonunda yatağa sığmadık" demiş.
Yaa sayın seyirciler biz de sığmadık, sığamadık.
Üzgün müyüm? Evet. Üç yıl az zaman değil. Ben en çok o üç koca yıla üzülüyorum. 70 yaşını geçmiş biri ile 60 yaşından gün almış birinin lise talebeleri gibi tripler, duygusal , hakikaten çok gereksiz gel gitlerle heba ettiğimiz o üç koca yıla üzülüyorum. Çünkü bizim yaşımızda ki insanlar için
değil üç yıl üç saatin bile ne kadar değerli olduğunu biliyorum.
İngilizlerin sevdiğim bir terimi vardır. İmkansız bir şeyi anlatırken ' snow ball in hell , veya snow man in hell' derler. Yani cehennem de kar topu veya kardan adam bulmak kadar zor derler. İşte bizim durumumzda aynen öyle, sonunda tam bitti yani.
Sadece " değer miydi" sorusu kaldı geriye.
İnanın kimseye kızgın değilim. Ama kaç yaşında olursanız olun kalp bir kez soğudumu soğuyor. Bakın hayranı olduğum, güzel insan, rahmetli Cemal Süreya kalp soğumasını ne güzel anlatmış.
"'Baktım sana kızgın değilim, kırgın değilim, dargın değilim. Kısacası artık ben sana, hiçbir şey değilim"
Bir daha da böyle bir yazı yazmayacağım, bu sondu.
Bizim yaşımıza gelmiş yeni bir hayat, yeni bir ilişki kurmaya çalışanlara belki bir ders olur amacıyla yazdım.
Hepsi bu.