Gündem Gazetesi

Kâbe Tarihine Bakış

Rivayetlere göre Kâbe, ilk olarak Allah’ın emriyle melekler tarafından Mekke’nin ortasında bir yer olarak tayin edilmiştir. Bu yerin, yedinci kat semada Beytü’l-Ma’mur olarak bilinen yerin tam hizasında olduğu ve meleklerin bu yerin etrafında Allah’ı zikr

06 Temmuz 2014 Pazar 18:53

Kâbe Tarihine Bakış

Melekler burada bir bina inşa etmemiş lerdir , fakat o bölge Allah Tealâ’yı tesbih ve takdis ettikleri yer olmuştur. İnsanlar da Hz. Adem a.s.’ dan bu yana orayı kutsal bilmiş, Kâbe’yi inşa etmiş ve kıble edinmişlerdir. Hac farizası sebebiyle de her yıl ziyaret eder, bereketlenirler.

Kâbe, yeryüzünde kurulan ilk mesciddir . Allahu Tealâ buyuruyor: “İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke’de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbe’dir” ( Âl -i İmran, 96)

Kâbe ismi Kur’an’da iki yerde geçer. Ancak yine Kur’an’da geçtiği üzere Beyt , Beytullah , Beytü’l -Haram, Mescidü’l -Haram gibi isimlerle de anılmıştır. Halk arasında daha çok Kâbe-i Muazzama adıyla bilinmektedir.

Yeryüzünün ilk mescidi

Hz. Adem a.s. yeryüzüne indiği zaman Rabbimiz ona, hem kendisi hem de zürriyeti için, yanında toplanıp af ve mağfiret dileyecekleri bir bina yapmasını emretti. Bu binanın yanında yapılacak ibadet ve taatlerin kabul edileceği vahyedildi . Bunun üzerine Hz. Adem a.s. Kâbe’yi inşa etti. Ancak Adem Aleyhisselam’ın yaptığı bu bina, günümüzdeki şekliyle olmayıp, sadece temelleri belli olacak şekilde örülmü ş, üstü açık bir vaziyette idi.

Hz. Adem a.s. bundan sonra Allah Tealâ’nın kendisine emrettiği şekilde Kâbe’nin etrafında tavaf edip zikir yaptı ve namazını ona doğru kıldı.

Bundan sonra Kâbe-i Muazzama, Hz. Adem’in oğlu Hz. Şit a.s. zamanında yeniden inşa derecesinde onarıldı ve Hz. İbrahim a.s. zamanına kadar da Şit Aleyhisselam’ın oğulları ve torunları tarafından bakılmaya ve onarılmaya devam edildi.

Kâbe-i Muazzama’nın yapılışından günümüze kadar kaç defa yenilendiği hususunda farklı görüşler vardır. Ancak yaygın olan kanaate göre, Kâbe on defaya yakın yenilenmiş ve bu zaman zarfında da çok kere tadilat görmüştür.

Nuh Tufanı’ndan sonra

Hz. Nuh a.s. zamanındaki tufandan sonra dünyanın bütün çehresi değişmiş, her yer çamur ve balçıkla kaplanmıştır. Dolayısıyla Kâbe de tahrib olmuştu. Mekke ve civarı kumsal bir yapıya sahip olduğu için İbrahim Aleyhisselam’ın tekrar inşa etmesine kadar da Kâbe’nin üzeri kumlarla kaplı kalmıştır.

Bilindiği üzere İbrahim Aleyhisselam hanımı Hacer ve oğlu İsmail’i Hicaz’a, Mekke-i Mükerreme’ye götürmüştür. Harem-i Şerif’in bulunduğu bölgeye geldiklerinde Hacer annemize bugünkü zemzem kuyusunun bulunduğu yeri işaret ederek: “Ey Hacer ! Rabbim’in emri bu şekildedir; burada bir çardak kur ve bekle.” dedi. Hz. Hacer : “Eğer Rabbim’in emri böyleyse muhafaza edicilerin en hayırlısı O’dur. O bizi korur.” karşılığını vererek çocuğu ve kendisi için barınacakları bir yer hazırladı. Sonra Hz. İbrahim a.s ., hanımını ve oğlunu orada bırakarak ayrıldı.

Aradan üç gün geçmiş ve Hz. Hacer’in yanındaki su da tükenmişti. Daha küçük bir çocuk olan İsmail a.s.’ ın susuzluktan takatinin kesilip hareket edemez olduğunu gören Hacer validemiz su aramaya çıktı. Yakınındaki tepelere doğru koşmaya ba ş ladı . Arazi engebeli olduğundan oğlunu görememe endişesiyle büsbütün telaşlanmıştı. Bu sebeple oğlunu görebilmek için önce Safâ tepesine çıktı, oradan oğluna baktı, ardından tekrar vadiye indi. Su aradı fakat bulamadı. Bu sefer Merve tepesine çıktı, oğluna baktı. Bunu tam yedi sefer tekrarladı. Hacıların Safâ ile Merve arasından koşmaları o günün hatırasına bir sünnettir.

Nihayet Cebrail a.s. Allah’ın emriyle inip İsmail a.s.’ ın başucunda bir su çıkardı. İşte Kâbe’nin hemen yakınında bulunan ve Zemzem suyu olarak biline su budur.

Zemzem suyunun çıkmasından kısa bir müddet sonra oradan geçmekte olan Yemen kavimlerinden Cürhümîler suyun varlığını fark ettiler. Gelip Hz. Hacer validemizden izin isteyerek burayı mesken edindiler.

İbrahim a.s ., hanımını ve oğlunu sık sık ziyaret ederdi. Oğlu İsmail’in büyüyüp Cürhümî kavminin reislerinden birinin kızıyla evlenmesinden kısa bir süre sonra da Mekke’ye geldi. Bu ziyaretten kısa bir süre önce Hz. Hacer annemiz vefat etmişti.

Hz. İbrahim a.s. ve Kâbe

İbrahim a.s., Mekke’ye Rabbi’nden bir emirle geldi. Allah Tealâ, Hz. İbrahim’e insanların etrafında toplanıp birlikte ibadet edebilecekleri bir ev yapmasını emretmiş ve yerinin de Mekke’de Zemzem kuyusunun yakınında bir yer olduğunu bildirmişti.

İbrahim a.s. durumu oğluna anlatınca, hemen tarif edilen yeri temel atmak üzere kazmaya başladılar. Kazdıkları yerden Hz. Adem ve Şit a.s.’ ın yaptığı temeller ortaya çıktı. Allah Tealâ bu hususu şöyle beyan eder:

“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor, (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara, 127)

İbrahim a.s. Kâbe’yi inşa ederken, duvarlar yükseldikçe bir iskeleye ihtiyaç duydu. Bir taş bulup onun üzerine çıkarak duvar örmeye devam etti. Duvarlar yükseldikçe bu taş da yükseliyor, İbrahim a.s. inmek istediğinde de taş aşağı iniyordu. Bu taş şimdi hacılar tarafından Makam-ı İbrahim olarak bilinen yerde, demir bir kafesin içinde bulunmaktadır. Taşın üzerinde Hz. İbrahim a.s.’ ın ayak izi bulunmaktadır.

Allah Tealâ bu yer hakkında şöyle buyurur: “Biz Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara bir toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim’in makamında bir yer edinin (orada namaz kılın).” (Bakara, 125)

Kâbe’nin inşası tamamlandıktan sonra İbrahim a.s. şöyle dua etti: “Ey rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle.” (Bakara, 126)

“Rabbimiz! Bizi sana boyun eğen kullarından eyle! Neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerini göster; tevbelerimizi kabul et.” (Bakara, 128)

Arap kavimler ve Kâbe

Kâbe, Hz. İbrahim ve İsmail a.s.’ dan sonra, Arapların en eski kavimleri arasında zikredilen Amâlika halkı tarafından da yenilendi.

Amâlika kavmi o zaman Arap Yarımadası’nın en güçlü kavmi durumunda idiler. Taşkınlıklarıyla bilinirler. Öyle ki, tarih yahudilerin en çok onların elinden çektiğini yazar. Fakat Hz. İbrahim ve İsmail a.s.’ ın Kâbe’ye gösterdikleri hürmeti bildiklerinden, menfaatleri gereği Kâbe’yi koruyup yenilemişlerdir.

Amâlika kavminin toprakları içinde ayrıca Hz. İsmail a.s.’ ın akrabalık bağı kurduğu Cürhümîler de bulunmaktaydı. Amâlika’dan sonra Kâbe ve etrafının hakimiyeti Cürhümîlerin eline geçti.

Cürhümîler döneminde bir sel felaketi yaşandı ve sular Kâbe’nin içine girerek temellerine kadar toprağı eritti. Bunun üzerine Cürhümî krallarından Hars b. Mudad el-Asgar Kâbe’nin giriş yerine iki kanatlı bir kapı taktı ve kapısına kilit vurdu. Bununla amacı, en azından suların tazyikle Kâbe’nin içine kadar girerek tahribat yapmasını önlemekti.

Hars b. Mudad’ın ölümünden sonra Cürhümîler de Amâlika kavmi gibi sapıttılar. Öyle ki Kâbe’nin ve o beldenin muhafızlığına hiç yakışmayan adetler çıkardılar. Onlar yüzünden Zemzem kuyusu dahi kurudu.

Ortaya çıkan karışıklık üzerine Huzâaoğulları kabilesi Mekke’ye baskınlar düzenledi. Fazla dayanamayan Cürhümîler de Mekke-i Mükerreme’yi terk edip eski vatanları Yemen’e geri döndüler.

Nebi s.a.v.’in dedeleri ve Hacer-i Esved

Kâbe-i Muazzama bir defa da Peygamber Efendimiz s.a.v.’in dedelerinden olan Kusay b. Kilâb b. Mürre tarafından inşa derecesinde yenilenmi ştir. Kusay o zamana kadar çatısı olmayan Kâbe’nin üzerine kalaslar koydurmuş ve üzerini hasırlarla örtmüştür. Daha sonra Kâbe-i Muazzama’nın dört bir tarafını Kureyşliler’e taksim etmiş ve gücü yetenlerin Kâbe etrafında tavaf için bir miktar boşluk bırakmak şartıyla civara evler yapması emretmiştir. Böylelikle Harem-i Şerif civarı şehirleşmeye ba şlamıştır. Kusay’ın ölümünden sonra da Mekke’nin reisliğine yine Peygamber Efendimiz s.a.v.’in dedelerinden Abdimenaf geçmiştir.

Kâbe, Peygamber Efendimiz s.a.v. doğmadan kısa bir müddet önce, dedesi Abdülmuttalib zamanında Ebrehe tarafından yıkılmak istenmiş, ancak Fil Suresi’nde de geçtiği üzere Allah Tealâ buna müsaade etmemiştir.

Kâbe’nin bir sonraki inşası, Peygamber Efendimiz s.a.v.’e risalet verilmeden beş yıl önce vaki olmuştur. 605 yılında yapılan bu onarım çalışmasında Peygamber Efendimiz ve Amcası Abbas bizzat taş taşımışlardır. Kâbe’nin onarımı bitip de sıra Hacer-i Esved taşının yerine konmasına gelindiğinde, taşı kimin veya hangi kabile reisinin koyacağı hususunda tartışma çıktı. Bu durum birkaç gün devam etti. Sonunda Kureyş’in ileri gelenleri, bu duruma Araplar arasında adaleti ve dürüstlüğü ile bilinen Hz. Muhammed s.a.v.’in karar vermesini istediler. O da Hacer-i Esved taşını bir yaygının üzerine koyarak, bu yaygının her bir ucunu dört büyük kabile reisleri olan, Utbe b. Rebîa , Zem’a , Ebû Huzeyfe b. Muğire , Kays b. Adiy’in eline verdi. Hep birlikte taşın konacağı yüksekliğe kaldırıldıktan sonra Peygamber Efendimiz kendi elleriyle taşı yerine koydu.

İslâm yönetimlerinde Kâbe

Abdullah b. Zübeyr r.a ., Hz. Hüseyin r.a. şehit olduktan sonra Mekke ahalisini toplayıp, halifeliğini ilan etti ve biat istedi. Ancak bazı Emevi reisleri bunu kabullenmeyerek Mekke’yi muhasara altına aldılar. Bu muhasarada Mekke ve Kâbe büyük hasar gördü. Mancınıklarla atılan taşlar sebebiyle Kâbe duvarları neredeyse temellerine kadar yıkıldı. Muhasarayı yapan Husayn b. Numer’in kuşatma esnasında ölmesi üzerine askerler geri çekilip Şam’a geri döndüler.

Kuşatmanın ardından Abdullah b. Zübeyr r.a. Mekke reislerini topladı ve Kâbe’yi İbrahim a.s.’ ın temelleri üzerinde yeniden inşa ettiler.

Bundan on sene sonra Mekke, Haccac b. Yusuf es- Sekafî komutasındaki ordu tarafından muhasara altına alındı. Mübarek belde mancınıklarla taşlandı. Abdullah b. Zübeyr r.a. şehit oldu. Atılan taşlarla Kâbe yine büyük hasara uğradı.

Haccac , Mekke’ye girdikten sonra Kâbe’nin hasara uğradığını görmüş ve yıkılan yerlerini inşa ettirmi ştir. Haccac döneminden sonra İslâm alimlerince , Kâbe’nin hükümdarların elinde adeta bir oyuncak olmaması için yeniden inşa derecesinde tamir edilmesine müsaade edilmemiştir.

Fakat Osmanlı padişahlarından 4. Murad zamanında (yaklaşık milâdi 1629-1630 yıllarında) Mekke o güne kadar görülmemiş şiddette bir fırtınaya ve sel baskınına maruz kaldı. Sular Mescid -i Haram’a girerek Kâbe duvarlarının yarısına kadar çıktı. Ertesi gün ise akşama doğru kuzeybatı duvarı tamamen, kuzeydoğu duvarı kapıya kadar, güneybatı duvarı da kısmen yıkıldı.

Bunun üzerine Mekke emiri Şerif Mes’ud b. İdris, Mekke ulemasını toplayıp ne yapılması gerektiği hususunda görüşlerini aldı. Kâbe’nin üzeri yeşil bir örtüyle örtülüp İstanbul’a haber verildi. Haber ulaşır ulaşmaz 4. Murad , Mısır’dan Mimar Rıdvan Ağa ile Medine kadısı Mehmet Efendi’yi Kâbe’nin onarımını için görevlendirdi. 1631 senesine kadar süren onarım çalışmaları sırasında Hacer-i Esved taşının bulunduğu duvar hariç, diğer bütün duvarlar temellerine kadar taş taş söküldü ve yenileriyle değiştirilmeden tekrar bina edildi.

Daha sonraki onarımlar son yüzyılda yapıldı. 1958 yılında Suudi hükümeti tarafından Kâbe’nin dam ve duvarlarında bulunan mermer kaplamalar değiştirildi. 1982 yılında zemin mermerleri değiştirildi. 1996 yılında ise Kâbe’nin dış yüzündeki taşlar teker teker numaralandırılıp sökülmüş, temel ve zemin sağlamlaştırılıp akabinde yerine monte edilmiştir.

Bundan sonra Kâbe’de ufak tefek onarımların haricinde önemli bir değişiklik olmadı. Ancak Kâbe’nin etrafını çevreleyen Harem-i Şerif bölümü önemli ölçüde değiştirildi.

Bütün bu yaşananlarla birlikte, Kâbe hep kutsal bir mekân oldu. Burayı Allah için ziyaret edenler, salât ve zikirle tavaf edenler, bereketinden çokça istifade ettiler ve ediyorlar.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyuruyorlar: “Kişinin evinde kıldığı namazı bir namazdır, ama mahallesinin mescidinde kıldığı namazı yirmi beş namazdır. İçerisinde Cuma kılınan mescidde kıldığı namazı beş yüz namazdır. Mescid-i Aksa’da kıldığı namazı elli bin namazdır. Benim mescidimde kıldığı namazı da elli bin namazdır. Mescid-i Haram’da kıldığı namazı yüz bin namazdır.” (İbn-i Mace)

Hac ibadetiniz ve Kurban bayramınız mübarek olsun, Allah kabul etsin.

Facebook'la Yorumla

BENZER HABERLER