KOMŞUYA TAŞ ATMANIN CEZASI...
24 Ağustos 2016 Çarşamba 15:16
16 Ağustos tarihli Hürriyet gazetesinde Ersin Arslan'ın Oslo'dan verdiği kısa fakat çok ilginç bir haber yayınlandı.
Norveç'in kuzeyinde Rusya ile sınırını belirleyen Jacopselven Irmağı üzerinden Rusya topraklarına taş atan dört Norveçli gözaltına alınmış! Polis, bu kişilerin sınır güvenlik yasasını ihmal etmekten üç aya kadar hapisle cezalandırılabileceklerini açıklamış. Dört kişiden ikisi suçlarını itiraf etmiş. İkisi ise sınır ötesine taş atmanın yasak olduğunu bilemediklerini söylemişler. Oysa çevrede bu konuyla ilgili levhalar varmış...
Haberi okuyanlar benim gibi herhalde:
“Allah Allah” diye hayretini ifade etmekten geri kalmamıştır. Şu işe bakın. Bizde değil sınırın ötesine taş atmak, MİT tırlarıyla tonlarca mermi taşımanın bile bir cezası yok. Aksine, ülkenin yöneticileri değil bu konuda suçluluk duymak, onu haberleştiren gazeteciyi yargılıyorlar.
Kuzey Avrupa'da Finlandia Yarımadasında Norveç ve Finlandiya arasında uzanan bu ormanlık ülkenin nasıl bir kanun düzeni içinde yaşadığını biliyorum desem yalan söylemiş olurum. Galiba dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Başlarında hâlâ bir kral var ama umarım ki Kral da işine bisikletle gidip geliyordur!
12 Eylül 1980'den sonra Avrupa'ya iltica eden bir devrimcinin İsveç'e yerleştiğini ve oradaki sosyal devleti görünce “Oh be!” demiş “Dünya varmış! Türkiye'de sosyalzme hasret çekiyorduk. Sosyalizm işte burada.” Arkadaşım Rıfaz Öztürk de uzun yıllar orada öğretmenlik yapmış, dönüşünde bu ülkenin düzenini kötüleyen bir kitap yazmıştı.
Ben gene de gözümle görmeyince bir şey söyleyemem fakat İsveç yasalarının sınırın öte yanına taş fırlatmaya ceza veren bu tutumunu çok beğendim. Keşke bizim de böyle yasalarımız olsa... Sınır ötesine bombalar yağdırmayı bir yana bırakın, başka bir ülkede hükümete karşı savaşan gruplara yıllarca silah gönderenlere kimbilir ne cezalar verilirdi.
İsveç, ne NATO üyesi, ne de Avrupa Birliğine üye. Dünyanın bu soğuk ve büyük kısmı yılın altı ayı karanlık ülkesinde barış hüküm sürüyor. Dünyaya barış, edebiyat, bilim ödülleri dağıtıyor. Biz ise savunmamızı NATO'ya emanet edip Ortadoğu'da ABD çıkarlarının bekçiliğini yapıyoruz. Üstelik de birbirimizi yiyoruz. Tevekkeli burnumuz boktan kurtulmuyor.
NE İŞİNİZ VAR SURİYE'DE?
Bu yazıyı paylaşmaya hazırlanırken ordunun Suriye toraklarına girdiği haber veriliyordu. Şam'da cuma namazı kılma hevesi kursaklarında kalan hükümetimiz hiç değilse Suriye'de hangi bölgenin kimde kalacağına karar vermek istiyor. ABD ile birlikte... Yazık. Tarihten hiç mi ders çıkarılmaz?
Haydi hep beraber İsveç gibi olmaya çalışalım. Emperyalist silahlı paktlardan çıkalım. Kendimizi Yavuz Sultan Selim zamanında zannedip komşularımız üzerinde horozlanmayalım. Demokratik bir düzen kurup birbirimizle didişmekten vaz geçelim. Gereksiz savunma harcamalarını kısıp paramızı eğitime harcayalım hem de okullarımızda bilim okutalım. Sanayilaşmeye, bayındırlığa harcayalım. Ayakkabı kutularına paralarını istif etmek isteyenlere fırsat vermeyelim.
Birbirimizin gözünü çıkarmayı marifet saymayalım. Kürsülerde biraz alçak sesle fakat mantıklı konuşalım. Bütün komşularımız bize gıpta ile baksın. Bizi parmakla göstersin. Unutmayalım ki, tarih boyunca bir çok uygarlıkların kurulduğu topraklarda yaşıyoruz. Bizden öncekilerin ve bugün bizi yönetenlerin hatalarını ve suçlarını tekrar etmeyerek, bunlara özenmeyerek Yunus Emre'nin, Şeyh Bedrettin'in, Hacı Bektaş Veli'nin, Kuvayı Milliye Ordusunun başındaki Mustafa Kemal Paşa'nın, Nazım Hikmet'in, Yaşar Kemal ve benzerlerinin bize bıraktıkları kültür üzerinde yeni bir uygarlık kuralım. Bilim ve sanat ödüllerini biz dağıtalım.... (Ayvalık, 24 Ağustos 2016)