KÖPEKLERİ NE YAPALIM?
30 Mayıs 2024 Perşembe 09:53
Türkiye’de sokak köpekleri sorunu, nerdeyse Maarif Müfredatı ve emekli sorunlarının önüne geçti. Sokak köpekleri her gün birkaç kişiyi ısırarak bu gündemi kendileri yarattılar. Kent sokaklarında sakin sakin dolaşan, bulduğu sıcak kaldırımda yatmayı tercih eden, onun bunun acıyarak sevabına verdiği et ve ekmek artıklarıyla beslenen zavallı köpekler, saldırgan hemcinslerine ne kadar beddua etseler haklıdırlar.
Aslına bakarsanız bu dünya insanlardan çok, diğer canlılara aittir. İnsan ırkının yeryüzünde görülmesi şunun şurasında bir milyondan daha eski değil. Köpeklerin ataları olan kurtların tarihi ise 30-40 milyon öncesine dayanıyormuş. (Vikipedia.) Şimdi insanlar bu dünyanın asıl sahipleriymiş gibi köpekleri nasıl kontrol atına alacaklarını tartışıyor. Onları evlerimize mi alalım, tasma takıp avludaki kulübede mi tutalım, koyunlarımızı mı güttürelim, barınaklara mı hapsedelim? Yoksa Amerika’da bir idam türü olan ilaç vererek öldürelim mi?
Buna dağdan gelip bağdakini kovmak denir. İnsanoğlu, canlılar arasında en gelişmiş beyne sahip olmanın verdiği hakkı böyle kullanıyor. Vahşi doğanın en eski kanununu uyguluyor. Diğer canlıların etiyle besleniyor. Dinler de bunu mübah görüyor. Her yıl milyonlarca hayvan Tanrı’dan aferin almak için kurban ediliyor.
Bundan 12 bin yıl önce, insanlar avcılık yapmak, sürülerini diğer vahşi hayvanlardan korumak gibi nedenlerle köpekleri evcilleştirdiler. İnsanlar köpeklere çok şey borçludur. O kadar ki Eski Mısır soyluları, besledikleri köpeklerin kendileriyle birlikte gömülmelerini isterlermiş. Yeraltı dünyasında da bu köpeklerin kendilerini koruyacaklarına inanıyorlarmış. Soylulardan başkasının köpek beslemesi de yasakmış. Toprağa yerleşip sınıflar, devletler oluştuktan sonra İnsanlar arasında ne zaman eşitlik oldu ki?
İT Mİ KÖPEK Mİ?
Anadolu Türklerini bu hayvan cinsine verdikleri ilk isim “İt”tir. Bugün de köylerde it sözü kullanılıyor. Bununla birlikte “İt”, insanlar için, hiç de iyi olmayan sıfatlar için kullanılıyor. “İt” en ağır hakaretlerden sayılıyor. Bu nedenle kanunda da cezayı gerektiren bir sıfat olmalı. Bu nedenle birbirlerine en ağır hakaretlerde bulunan şiyasetçilerimiz birbirlerine “İt” veya “köpek” diyemiyor. Bu zavallı hayvanın hak etmediği böyle bir hakaret öznesi olarak kullanılmasının nedeni ne gariptir ki, sahibine bağlılığı, onun emrinden dışarı çıkmaması ve onu korumasıdır. Gerçekte, bu özellikleri olan, yani bir sahip tarafından beslenen ve onun emrinden dışarı çıkmayıp, onu korumak için başkalarına çemkirmeyi meslek edinmiş pek çok insan var.
“Köpek” sözcüğü de Anadolu Türkçesine başka Türk lehçelerinden girmiştir ve sonundaki -ek eki onun Türkçe olduğunun kanıtıdır. Ancak Selçuklu vezirlerinden birinin adının Sadettin Köpek olması beni hep düşündürmüştür. Acaba bu “Köpek”, bildiğimiz o zamanlar kullanılan biçimiyle “İt” midir? Oyle olmasa bile onun siyasi hayatını okuyanlar birçok itlikleri olduğunu teslim edeceklerdir…
KÖPEKTEN KORUNMANIN YOLLARI
Benim ilk gençlik yıllarımda köyde bazı ailelerin köpekleri vardı. Çoban köpeklerini saymazsak bunlar, eve yabancıları yaklaştırmamak için beslenirlerdi. Daha çok ıssız yerlerde ve mahallelerin dış halkalarındaki evlerde bulunurlardı. Bu evlerin yanından geçmek tehlikeliydi. Ev sahibine uzaktan seslenerek köpeği sakinleştirilmesi istenir eve öyle varılır veya yoldan ancak öyle geçilirdi.
Köylüler, böyle bekçi köpeklerinden korunmanın yollarını da geliştirmişlerdir. Bunlardan biri, köpeğe hiç bakmadan, o yokmuş gibi davranarak yavaşça geçip gitmektir. Gene de köpek size saldırırsa yere oturmaktır. Köpek kaçanı kovalar da oturana neden saldırmaz, bunun köpek davranışlarıyla bir ilgisi olmalıdır.
Başka bir korunma yolu köpeğe taş atmaktır. Neden bilinmez, bu cins köpekler mutlaka atılan taşın peşinden gider, fakat geri dönüp tekrar size saldırır. O zaman yeni bir taş daha fırlatmaktır. Böyle böyle onun koruduğu bölgeden uzaklaşabilirsiniz. Köpekler sizi ancak belli bir mesafeye kadar takip eder. Bunun köpek ölçülerine göre bir metre hesabı vardır.
Üzerinize bir köpek geldiğinde elinizde bir sopa bulunması ve onu havada tutmanız da korunma yollarından birdir. Fakat sopayı asla indirmemelisiniz. O varsın “köpek dibi” havlasın dursun. Sopadan korkarak size saldırmaz. “Köpeksiz köy bulmuş da köteksiz” geziyor” sözü köteğin köpekten korunmasındaki yerine işaret eder.
Bizim ailenin hiç köpeği olmadı. Yalnız ilk gençlik yıllarımda “Paytak” adını verdiğimiz kedi irisi kadar cüssesi olan sevimli bir süs köpeğimiz vardı. Altı saat çeken ilçe merkezine kadar eşeğin andından paytak paytak yürüyerek geldiğini hatırlıyorum. Şimdi de köyde yeğenlerim “Raci” adını verdikleri bir maskarayı besleniyor, onun çeşitli oyunlarıyla eğleniyorlar.
ÖLDÜRMEYİN EFENDİLER!
Ankara’da yaşadığımız 80 kadar bağımsız hanenin bulunduğu sitede ise demirlerle çevrilmiş avluya zincirlenmiş birkaç köpek var. Sokaktan geçenlere öyle bir havlıyorlar ki irkilmemek elde değil. Sahipleri bunları bazen parkta gezdiriyor. Bir ellerinde de torba eksik olmuyor. Köpek pislerle onu eldivenli elleriyle alıp torbaya koyuyorlar. Belli ki bu da herkesin hoşlanmayacağı bir iş. Yalnızlaşmış kent insanının kendisine arkadaş arayışı mı desek…
Sokak köpeklerini ne yapalım? İnsanlara acımıyorsunuz, bari bu zavallı hayvanlara acıyın efendiler. Köpekleri öldürmeyin! (30 Mayıs 2024)
zekisarihan.com