MANASTIR’IN ORTASINDA…
11 Ağustos 2018 Cumartesi 11:30
2.100.000 nüfuslu Makedonya’nın Ankara’nın onda bir (500.000) nüfusuna sahip başkent Üsküp’ten sonra Manastır 80.000 nüfusuyla ikinci büyük kenti. Bu ülkede “Büyük kent” kavramının Türkiye’den farklı olduğunu hemen almışsınızdır. Öteki “Büyük kentleri” ise şöyle sıralanıyor. Kumanova (71.000), Pirlepe (68.000), Kalkandelen (60.000), Ohri (51.000), Köprülü (48.000), Gostivar (46.000), İstip (42.000). Büyük şehirlerde Makedon nüfusunun yüzde 68’ yaşıyor.
Ailece Makedonya gezimizin dördüncü günü olan 31 Temmuz 2018 günü Ohri’den bir otobüsle bir ovada kurulmuş Manastır’a ulaşıp bir gece kalacağımız Travel Hotel’e yerleştikten sonra zaman kaybetmeden sokağa fırladık. Bizim Fatsa büyüklüğünde olan kentin merkezine çok yakın imişiz. Bu merkezden boydan boya geniş bir cadde uzanıyor. Eski adı Şirok Caddesi imiş. Yugoslav yönetimi zamanında adı Mareşal Tito Caddesi olmuş. Ortaklık bozulduktan sonra eski adına dönülmüş. Bulvar araç trafiğine kapalı. İki yandaki binalar yüksek değil. Bunlar hem çeşitli dükkânlarla, hem de yeme içme yerleriyle dolu. Cadde şimdiden kalabalık.
Gezip görebileceğiniz her şey yakında. 1558’de yapılmış Yeni Cami kapalı. 1508 yapımı İshak Bey Camii ve 1562 yapımı Haydar Kadı Camii ise açık. İshak Bey Camiinin avlusunda abdest alma yerinde rastladığımız kara sarıklı, sakallı imam Türkçe bilmiyor. Çat pat Türkçe bilen temizlik görevlisi ise Müslüman Makedon Çingenelerinden. Ezan da okuyormuş.
Makedonlar Manastır’a Pitola diyorlar. O da zaten Manastır demekmiş. Haritada ayrıca Manastır diye bir bölge görülüyor.
Manastır denince benim aklıma iki şey geldi. İlki, öğretmen okulunda mandolinle çalmasını öğrendiğimiz bir okul şarkısı:
Manastır’ın ortasında var bir havuz
Canım havuz
Dimetoka kızları hepsinden yavuz
Biz çalar oynarız.
Manastır’ın ortasında
Var bir çeşme
Canım çeşme
Dimetoka kızları hepsinden seçme
Biz çalar oynarız.
Bu havuz ve çeşme gerçekten var mıydı, yoksa şarkıda “yavuz” ve “seçme” sözcüklerine uyak olsun diye mi türküye konulmuştu? Bir araştırmacı titizliği ile derhal soruşturmaya başladım!
Evet, tam da kentin merkezi olduğu anlaşılan meydanda bir değil iki havuz vardı ama bunlar her yerde görebildiğimiz fıskiyeli havuzlardandı. O eski havuz da bunların yerinde olmalıydı.
Çeşmeyi bulmamız da zor olmadı. Birbirleriyle kesişen birçok sokaktan oluşan “Eski Çarşı’nın orta yerinde şarkıda adı geçen çeşme yerli yerinde duruyor ve bu sıcak yaz gününde gelip geçenlerin içini soğutuyordu. Üzerinde yalnızca uzmanlarının okuyabileceği Osmanlıca bir kitabe de var. Altına 1305 diye eski takvim ve rakamlarla tarihini de koymuşlar. Bugünkü takvime göre 1889 oluyor. Çeşmenin yakınında oturan bir grup esnafa “İçinizde Türkçe bilen var mı?” diye seslendiğimizde bir Arnavut bizimle ilgileniyor. Yakınlarda eski ihtişamını kaybetmiş, içindeki bazı dükkânların bulunduğu bir bedesten de var. Bu büyük Osmanlı izlerine rağmen, Manastır’da Türk ve Arnavut nüfus Üsküp ve Ohri kadar çok değil.
Akşam Mareşal Tito caddesinde kalabalık arasında bir gezinti yapıyoruz. Bir pizzacıda karnımızı doyuruyoruz. Gece yarısı otelimize geçiyoruz.
Manastır’a varmışken Mustafa Kemal’in okuduğu İdadiyi görmeden olmazdı. Bunu 1 Ağustos günü sabahleyin kentten ayrılmadan yerine getirecektik. Bu bina da Tito Caddesi’nin ucunda, kent merkezinde. Makedonya Tarih Müzesi olarak düzenlenmiş. Mustafa Kemal için de bir salon düzenlenmiş. Atatürk’ün hayatı ile ilgili fotoğraflar ve açıklamalar konulmuş. Bunu şehirde Makedon bir Türkiye Fahri konsolosu yaptırmış. Ne var ki bu bölümde Mustafa Kemal Paşa ile ilgili özgün hiçbir şey yok. Makedonya tarihi ve kahramanlıkları ile ilgili birçok nesne ve açıklamadan başka bir sanat galerisi de var. Biz binadan girince “Ben burada staj görüyorum” diyen delikanlı bizimle bir kat çıkıp rehberlik yapmayı bile düşünmüyor. Biletlerimizi kesen müze görevlisi ise indiğimizde yerinde yoktu! Kimseden bilgi alamadık.
11.45’te, sıcak bir havada otobüsle 250 km. kuzeydeki başkent Üsküp’e hareket ediyoruz. Önce bir ovada yol alıyorken bazı yükseklikleri aşıp tekrar ovaya iniyoruz. Burası şeftali, elma bahçeleri, üzüm bağları, mısır ve tütün tarlalarıyla kaplı. Ayaş çıkışında olduğu gibi bir meyve pazarı da kurulmuş. Yol boylarında satış yapılan küçük tezgâhlar da görülüyor. 15 dakika mola verilen bir benzincinin yanındaki sergiciye cebimdeki üç onluk Denar’ı uzatıyorum. Bir salkım üzüm veriyor fakat restoranın garsonu onları burada yiyemeyeceğimi ihtar edince dışarı çıkıp orda yiyorum. 15.30’da Başkent Üsküp’teyiz. Burada iki gün ve gece daha kalacağız. (Ayvalık, 10 Ağustos 2018)