O CANADA !...
02 Temmuz 2017 Pazar 18:35
Bu gün Kanada’nın 150 inci doğum günü. İçim bir tuhaf oldu özledim be.
Biliyorsunuz daha önceki yazılarımda sizlerle bazı Kanada anılarımı paylaşmıştım. Dile kolay 20 yılım geçti. İkinci vatanım. Bana kucak açmış, vatandaşlık vermiş, güzel memleket, örnek memleket, dünyaya insanlık dersi veren memlekettir Kanada. Hiç unutmadım “Kanadolu” isimli 350 sayfalık bir kitap bile yazdım.
Hani halk arasında derler ya “Evliya gibi adam, mekanı cennet olsun” diye, işte aynısını ben bu güzel ülke için söylerim.Kanada dünyadaki ülkelerin evliyasıdır inanın. Yıllardır birçok muhtaç insana, harp malulu, haksızlığa uğramış, evsiz, fakir, yardıma muhtaç insana kucak açmış, fırsatlar yaratmış, onlara yeni bir hayat sunmuş, onları hayata bağlamıştır.
İnsana değer verilir Kanada’da.İnsanlık dersi de verilir Kanada da. Ben Toronto’da yaşarken şehrin en büyük çocuk hastanesinde bir çocuk yanlış tedavi sonucu hayatını kaybetti diye televizyonda ilgili doktorları ve hastane çalışanlarını bir ay sorguya çektiklerini bilirim. Hayvanlara, vahşi hayata değer verilir Kanada’da. Kuşların hayatı tehlikeye girmesin diye sivrisinek ilacı bile yapılmaz.
İşte böyle güzel okurlarım benim. Kanada bana da kucak açtı. Üniversiteyi okudum. Yıllarca çalıştım, çok çalıştım. Bana verdikleri emeği, bana sağladıkları imkanları sonuna kadar ödedim. İyi bir vatandaş oldum. Yaptığım işlerde o kadar başarılı oldum ki, son işimden ayrılıp Türkiye’ye döneceğimi bildirince yemin ediyorum o koca şirketin en ağır yöneticileri beni ikna etmek için ellerinden geleni yaptılar bir yalvarmadıkları kaldı. Kısacası ben o ülkede, memleketimi çok iyi temsil ettim. Güzel örnek oldum. “Türk” derlerdi bana “Türk, sen becerirsin bir defa aklına koydun mu yaparsın” derlerdi güvenirlerdi, inanırlardı bana, severlerdi.
Şimdi burada beni çok duygulandıran bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Kanada’da 3 yılını doldurduktan sonra eşim Yasemin’e Kanada Hükümetinden vatandaşlık teklifi geldi. Müracaatımızı yaptık. Gereken evrakları tamamladık verdik.
Tören günü geldiğinde törenin yapılacağı binaya gidip, dünyanın hemen hemen her tarafından Kanada’ya göçmen olarak gelmiş, her yaştan, her ırktan, her renkten insanın doldurduğu salona girip oturduk. Birazdan vatandaş olacakları ve refakatçileri ayrı oturttular. Töreni yönetecek hakim yerini aldı. Hep birlikte ayağa kalktık, oturduk ve tören başladı.
Önce Kanada Ulusal Marşı, sonra da “Tanrı kraliçeyi korusun” marşları çalındı. Sonra hakim söz aldı. Ben vatandaş olurken herhalde heyecandan söylenenleri dinlememişim. Bu defa hakimin ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle dinledim. Çok duygulu bir konuşma yaptı. Kanada’nın insanlara ne kadar değer verdiğini, senelerdir dünyanın neresinden gelirlerse gelsinler din, ırk, renk ayrımı yapmadan bütün insanlara kucak açtığını ve onlara hayatlarını yeniden kurmaları için gerekli olan fırsatları verdiğini söyledi. Kanada vatandaşı oldukları için gurur duymalarını, Kanada’nın yeni vatandaşı olmaya kararı verdiklerinden kendileriyle gurur duyduğunu da söyledi. Söyledikleri o kadar babacan, o kadar sevgi dolu, o kadar içtendi ki, Kanada da ki ilk günlerimi anımsadım. Gözlerimden ceketimin yakalarına yaşlar düşmeye başladı ve hakim sözlerini bitirinceye kadar devam etti, durduramadım, öyle duygulandım ki. Çünkü hakimin söyledikleri tamamen doğruydu.
Sonra hakim yüzünde şefkatli ve içten bir gülümsemeyle herkesin elini sıkıp vatandaşlık sertifikalarını verdi. O gün Kanada’yı ne kadar sevdiğimi ve bana verdikleri için ona ne kadar minnet duyduğumu bir kez daha anladım. Dedim ya, özlemişim. Yine gözlerim doluyor. Buradan sizler, Kanada’da bırakıp geldiğim bütün arkadaşlarım hepinize selam yoluyor, öpüyorum. Doğum yılın kutlu olsun güzel memleket, Allah daha nice yıllar nasip etsin sana. Çok seviyorum seni, ikinci memleketim benim.