ÖĞRETMENİN VURDUĞU YERDE
07 Şubat 2022 Pazartesi 22:18
Geçtiğimiz günlerde yazılı ve görüntülü basına art arda yansıyan haberlerde, öğretmenlerin öğrencileri kıyasıya dövdüğü görülüyordu. Birkaç yıldır, okullarda bu tip olaylar görülmediğinden hepimiz biraz irkildik. Dayakçı öğretmenler de hafif yaptırımlara uğradılar.
Eskiden olsaydı, konunun üzerinde bile durulmazdı. Değil mi ki “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter”di. Çocuklarımızın eti hocanın olur, kemiği ana babaya kalırdı!
Okullardan dayak kalktığından beri öğretmenler öğrencilerin şımarıklığından yakınıyorlar, sınıflarda disiplini sağlamakta zorlandıklarını anlatıyorlar. Sağlıklı bir eğitim öğretim hayatına nasıl kavuşacağımız sorusu ortada duruyor.
Sınıf ortamında disiplini sağlama işi, eskiden beri bir sorun olmuştur. Öğretmenlerin çektiğini Allah bilir. Bu nedenle 1980’de Öğretmen Dünyası’nın ilk sayılarında “Sınıfta Gürültüyü Nasıl Önleyebiliriz?” konulu bir tartışma sayfası açmıştık.
Hem demokrasi, hem disiplini bir arada gerçekleştirmek öğretmenlikte ustalık ister. Fazla disiplin öğrencilerin kabuğuna çekilmelerine neden olur, ders ortamına katılmaktan onları alıkoyar. Vurdumduymazlık ise her kafadan bir ses çıkmasına, sınıf içi düzeninin bozulmasına neden olur.
DAYAK HİKÂYELERİ
1953’te ilkokula başladığım yıllarda dayağın olmadığı bir okul bulunamazdı. Birinci sınıfta başıboş bırakılan öğrencilerin sıraların üstünde koşuşturması üzerine okul müdürünün onları sıra dayağına çektiğine tanık oldum. İkinci sınıfta öğretmenimiz, bir öğrenciyi fena halde dövmüştü. Biraz delişmen olarak sınıf arkadaşım, durmadan bana takılıyor ve dövmekle tehdit ediyordu. Öğretmenimden başka sığınacak kimsem yoktu. Şikâyet ettim, öğretmen onu bu yüzden dövdü.
Okul değiştirdiğim üçüncü sınıftan hatırladığım dayak olaylarının başında öğretmenin, sık sık kendi kardeşini dövmekte oluşudur. Her halde diğerlerimize korku vermek içindi. Bir seferinde de bütün öğrencileri sıraya dizdi, sopa ile ellerimize vurmaya başladı. Muhtarın kızına gelince durdu! O sırada ne düşündü kim bilir?
Öğretmen okulunda da iki kez farklı iki öğretmenden tokat yediğimi hatırlıyorum. Fakat karşılaştığım onur kırıcı birkaç hareket ruhumda dayaktan da beter yaralar açmıştı. Bütün öğretmenlerimizin üzerimizde büyük hakkı var. Yaşayanlar haklarını helal etsinler.
Dayak atmak bazı öğretmenlerin değişmez huyu olsa da çoğu buna mesleklerinin acemilik döneminde başvururlar. Bu yazıyı yazmadan önce, karıncayı incitmediğini bildiğim bir öğretmenimi aradım. “Hocam siz hiç öğrenci dövdünüz mü?” diye sordum. “Ah o acemilik yılları!” diye yanıt verdi!
Eşime sordum. “Sen hiç öğrenci dövdün mü?” diye. O da mesleğinin ilk yılında bir öğrencisine nasıl tokat attığını anlattı. Ders bitmiş, öğrenciler sınıftan çıkmaya hazırlanırken arka sıralarda çocuk azmanı birisi sigara yakmış. Genç öğretmen sinirlenmiş, öğrenci sigarasını söndürmeyi reddedince yüzüne bir tokat aşketmiş!
Oğlan ertesi gün, elinde bir torba fındıkla, öğretmenin kapısını çalmış. Özür üstüne özür! Evli olduğunu da itiraf etmiş… Eskiden okula yeni kavuşan köylerde, yaşı ilkokul çağını geçmiş ve geçmekte olan çocukları da okula yazdırırlardı. Kendi köyümden biliyorum.
AH O ACEMİLİK YILLARI
Benim dayak konusundaki tutumumu anlatmasam bu yazı pek kuru kalırdı… İbrahim öğretmenimin dediği gibi “Ah o acemilik yılları!” Meslek hayatımda yalnız iki kez öğrenciye dayak attığımı hatırlıyorum. Kalabalık sınıflarda, ders anlatacağım diye boğazımız yırtılırken, yaramazlık yaptıkları için bu tokatları attığımı söylemem elbette affıma neden olamaz. Öğretmen ne yapıp yapıp disiplini dayak dışındaki tutumlarıyla sağlamalıdır. Öğretmenlik formasyonu derslerinde bilmem bu konu ele alınıyor mu?
Benim bulduğum yöntem, dersi canlı anlatmak ve öğrencileri derse katmaktı. Arkalarda oturup derse ilgisiz olanları sorular sorarak ilgilendirmek bu yöntemlerden biridir. Gene de 40-50 kişilik sınıflarda öğretmeni sinirlendirecek davranışlar eksik olmaz. Bu durumlarda dayak ve onur kırıcı söz yerine öğrenciyi sınıftan çıkardığım zamanlar olmadı değil! Meğer bu da yasakmış! Bazı öğrencilerin yaptığı yaramazlıklar karşılıksız kalmasın diye kulaklarını veya parmaklarından birini elimle sıkıştırırdım. Fakat bunu gülümseyerek yapardım ki, hem hatasını anlasın, hem onuru kırılmasın.
KAŞIĞIN SAPINI ORTA YERE GETİRMEK
50. Yıl Lisesi’nde Kemal adlı bir öğretmen vardı. Öğrencileri çok sever, öğrencileri tarafından da çok sevilirdi. Nöbetçi olduğu zamanlar koridorlarda elinde bir sopa ile gezerdi! Öğrenciler, kendilerine de vursun diye yanından yöresinden eksik olmazdı! Kemal Bey tarafından fazla acıtmayacak biçiminde sopalanmak onlar için övünç vesilesi olurdu!
Bedeni bir cezaya uğramamak, çağımız hukuk anlayışının temelidir. Öğrenci kitlesini de ilgilendirmektedir. Hiçbir yaramazlık, öğretmene saygısızlık da içinde olmak üzere, bedeni bir ceza ve onur kırıcı hareketle karşılık verilemez. Bunu en iyi demokratik bir toplum yetiştirmekle yükümlü öğretmenlerin bilmesi gerekir.
Öğretmenlik bir sanattır. Ustalık ister. “Herkes kaşık yapabilir ama sapını orta yere getiremez” demişler. Kaşığın sapını orta yere getirecek öğretmenlerin çoğalması dileğiyle. (7 Şubat 2022)