ÖLÜM AMA NASIL BİR ÖLÜM!..
16 Haziran 2010 00:38
Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz. (Enbiya 35.)
İnsanoğlu doğar, büyür ve ölür. Ölüm her an yanımızdadır aslında. İnsanoğlu ölümü aklına hiç getirmez. 16 Aralık 2009'da babamı kaybettiğimde, şok olmuştum. İzlediğim onca Türk filmlerinde ki gibi sanıyordum ölümü. Ama o çoktan son nefesini vermişti. Hemen ardından ailemizin en büyüğü dayımızı kaybettik.
Marmaris'te tanıdıklarımız hayatlarını kaybettiler. Sırası gelen gidiyor. Kim bilir sıra bizlere ne zaman gelecek. Allah (c.c) hayırlı ölüm nasip etsin. Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Demokan Özkaynak'a Allah'tan rahmet dileyerek konuyu devam etmek istiyorum.
Kadere inanan insan ölüm anının da kaderinde olduğunu, Allah'ın dilediği vakitte, yerde ve dilediği şekilde canını alacağını bilir. Allah'ın canını almak için takdir ettiği zaman geldiğinde, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin kendisini koruyamayacağını bilir. Bunun için tevekküllüdür. Allah'a inanıp güvendiği için ahirette sonsuz güzel bir yaşam ümidindedir. Allah'ın rızasına uyarak ve kadere iman ederek yaşamış olmanın vicdan rahatlığı içindedir.
Ölümden kaçış ve ölüme çare yoktur. Öyle olsa idi tabipler ve hekimlerin piri Lokman Hekim aramızda hala yaşayan birisi olurdu. Ölmemenin bir tek yolu ve çaresi vardır; o da Allah'a ve ahiret gününe iman etmektir. Fena fillah ve beka billah makamına ermektir.
Ehl-i sünnet alimlerine göre; rûh bakidir, yok olmaz. Zira; yaş ağaca nüfuz eden bir su gibi; insanın bedenine ana karnında iken üflenilen ruh ölmez, aslına rücû eder. İyilerin ruhu İlliyyin makamında, kötülerin ruhu da Siccin makamında tutulur ve toplanır. Bu sebeple Horasan erlerinden Derviş Yunus (r.aleyh):
O halde insan olarak bize düşen görev; Allah'u Teala'nın bize tertemiz olarak verdiği ruhumuzu kirletmeden, bu can emanetine ihanet etmeden ölüm meleğine teslim etmeliyiz. Ahiret hayatına hazırlıklı olmalıyız. Ruhumuzu vahiy kaynağından beslemeli, güzel ahlak örnekleri ile süslemeliyiz. Değilse...
Ölüm demez yiğit, koca
Ya gündüz gelir yahut gece,
Eli makaslı bir Hoca;
Kefenini biçer bir gün.
Hani Ali hani Osman?
Onlar oldu hepsi yeksan,
Çorak yere ekme bostan;
Elin boşa çıkar bir gün.
(Yunus Emre)
Ölüm sizi her an yakalayabilir. Kim bilir o an, belki de şu andır ya da size çok yaklaşmıştır. Belki de bu satırlar ahlakınızı yeniden düşünmeniz için ölümünüzden önce size tanınmış son bir fırsat, son bir hatırlatma, son bir uyarıdır. Siz bu satırları okurken bir saat sonra hayatta kalacağınızdan emin olamazsınız. Bir saat sonra hayatta olsanız bir sonraki saate erişeceğinizin hiçbir garantisi yoktur. Saat değil bir dakika, hatta bir saniye sonra bile hayatta olacağınız kesin değildir. Bu kitabı sonuna kadar okuyup bitireceğinizin de hiçbir garantisi yoktur. Ölüm size, büyük bir ihtimalle, bir dakika öncesinde ölmeyi hiç aklınızdan geçirmediğiniz bir anda gelecektir. Mutlaka öleceksiniz, tüm sevdikleriniz de ölecek, sizden önce ya da sonra mutlaka ölecekler. Bundan 100 sene sonra dünya üzerinde sizin tanıdığınız hiçbir canlı insan kalmayacak...
(Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz). (Hadis)
Yıllarca insanlara "İman bir vicdan işidir" diyerek imanı vicdanlara hapsedenler, bugün "Elhamdülillah Müslüman'ım" diyenlere bile İslam'î yaşantıyı askıya aldırdılar. Adeta inandığı gibi yaşamayan bir ülke haline getirdiler. Tabii bu anlayıştan "Ölüm" gerçeği de nasibini alarak unutulanlar arasına girdi.
Evet ölüm ama "Nasıl ölüm?" Ölüm anına gelinceye kadar yaşantımızla büyük ilgisi olan bu an nasıl gerçekleşecek. Yani ölümümüz iyi mi olacak, kötü mü olacak?
Ölüm anlarındaki hal ve durumları bir takım kaynaklardan anladığımıza göre Rasulullah (s.a.v.) şunları söylemiştir:
"Ölüm halinde olan kimsede üç şeye dikkat ediniz. Alnı ve yanakları terlerse; gözlerinden yaş akarsa; burun delikleri şişip genişlerse, ona Allah'ın rahmeti inmiştir."
"...Zira hiç bir müslüman yoktur ki; ölümü anında Kelime-i Tevhid'i söyleyip de cehennemden kurtulmuş olmasın."
Peygamberimizin ölümü hakkında Aişe (r.anha) diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) benim evimde, benim kollarımda öldü. Efendimizin önünde su dolu bir kova vardı. Elini içine soktu ve:
- "La ilahe illallah, gerçekten sekeratı, sarhoşlukları, sancıları varmış" diyerek ellerini açtı ve:
- "Rafik-i A'lâ, Rafik-i A'la" dedikten sonra:
- "Allah'a, Sidret-i Münteha'ya, Me'va Cennetine, Firdevs-i Â'la'ya, dolu dolu kaselere, Refik-i A'lâ'ya, Paya Kutlu hayata! ifadelerini kullanıyor.
Allah Rasulü her baygınlık geçirdiğinde, bilakis "Rafik-i A'lâyı isterim" diyordu. Yine kendinde konuşacak kuvveti bulduğunda "Namaz, namaz", "Cemaatla namaz kıldığınız sürece birbirinize bağlılığınız devam eder" diye tekrarlıyordu.
Rasulullah (s.a.v.) pazartesi günü kuşluk ve zeval arasında ruhunu teslim etti. (Cenab-ı Hak şefaatına bizi nail eylesin. amin)
Hz. Ebubekir Rasulullah'ın vefatından sonra yüzüne bakarak:
- "Sağ iken de güzeldin, ölünce de güzelsin." ifadesini kullanmıştır. Ölümlerin en güzelini Cenab-ı Hak Rasulullah'a nasib etmiştir.
"Allah'ım! Ahiretin hayrını engelleyen herşeyden Sana sığınırım. Ölümüm hayrını engelleyen hayattan Sana sığınırım! Amelin hayrına mani olan kuruntulardan yine Sana sığınırım." (Amin)
(Allah'a Emanet Olunuz)