ÖTEKİ EVİN MUSTAFA’SI
01 Mayıs 2017 Pazartesi 10:56
Anayasa için yapılan halkoylamasının ortaya çıkardığı gerçeklerden biri, kentlerde oturanların kırsal kesimlerde yaşayanlara göre daha çok HAYIR oyu kullandığı, dolayısıyla tek parti, tek adam rejimi altında Türkiye’nin Ortaçağ’a dönüşünün önüne dikildiğidir.
Bildiğimiz ve sık sık da kullandığımız sınıf tahlillerine göre, yoksullar daha çok köylerde ve kentlerin gecekondu semtlerinde yaşarlar ve bunların emekçilerden yana bir iktidar yaratmak için çaba göstermesinin beklendiğidir.
Gerçi tarihimizde köylülerin ve işçilerin feodal ve burjuva iktidarlarına karşı ayaklanmaları ve protestoları eksik olmadı. Toprak ve fabrika işgalleri, büyük grevler ve 15-16 Haziran 1970’teki gibi, Zonguldak madencilerinin yürüyüşü gibi iktidarı titreten yürüyüşler oldu. Bunlar sınıf mücadelesi idi.
16 Nisan halkoylaması da barışçı bir sınıf mücadelesidir ancak bunun merkezi köyler ve işçi çevreleri değildir. Gene de Hayır için verilen oylar toplumun yoksul ve orta kesiminin de iktidar yürüyüşüne uzun vadeli bir katkıdır. Benim köylülerimin yüzde 68’i henüz bunun farkında olmasa da! Sınıf mücadelesi böyle çapraşık bir şeydir…
ÖTEKİ EVİN MUSTAFASI
Çocukluğumun zihnimde iz bırakan simalarından biri Öteki Ev’in Mustafa’sıdır. Çok çocuklu yoksul bir aileden mi idi, yoksa yetim veya öksüz müydü bilmiyorum. Halkı bizim köyden daha yoksul bir köyden, erkek çocukları olmayan amcamgile verilmişti. Amcam çoktan ölmüş, aile bir ana ve üç kızıyla yalnız kalmıştı. Biz amcangile “Öteki ev” derdik. Mustafa da “Öteki Evin Mustafa’sı” idi.
Notlarım arasında Mustafa’nın adına ilk 1959 yılında rastlıyorum. Demek ben 15 yaşındaymışım. Mustafa ise benden birkaç yaş küçüktü. Çelimsiz bir vücudu vardı. Onunla birlikte oduna gider, hayvan otlatır, fındık bahçesini bekler, fındık çuvallarını ve döktüğümüz pekmezlik elmaları eşekle eve taşırdık.
60’lı yılların ortalarında ben gene fındıklık beklerken köyüne gitmekte olan Mustafa çıkageldi. Amcamgilden ayrılmış, İstanbul’a çalışmaya gitmişti. Üzerinde gıcır gıcır bir takım elbise, ayaklarında kundura vardı.
Çocukluk arkadaşımla hoş beş ettikten sonra nasıl bir işte çalıştığını sordum ve artık işçi köyü ittifakıyla burjuva iktidarının devrilmesi gerektiği bilincine ulaştığım için Mustafa’ya patronuyla aralarının nasıl olduğunu da sordum.
Mustafa, patrondan pek memnundu. Patronu onu çok seviyordu. Ona evladı gibi davranıyordu. O)na üst baş da almıştı.
MUSTAFA’DAKİ BÜYÜK DEĞİŞİM
“Eyvah, bizim Mustafa’da henüz sınıf bilinci uyanmamış!” diyerek hayıflandım. Bu son halkoylaması öncesinde yazıp paylaştığım “Köylülerime Açık Mektup” yazımın köylüler üzerinde nasıl bir etkisi görülmemişse Mustafa’ya anlatacaklarımın da bir etkisi olmayacaktı.
Aradan üç beş yıl daha geçti. Aynı fındıklıkta, köyüne gitmekte olan Mustafa ile gene karşılaştım. Gene eski günlerimizi andık. Fakat Mustafa büyük bir zihnî değişim geçirmişti. Patronunun ve bütün patronların aleyhinde atıp tuttu. İşçi sınıfı olarak onları dize getireceklerini söyledi. Katıldığı grevleri anlattı.
“Hah, şimdi oldu!” dedim.
Onunla biz hayvan otlatır, eve odun taşırken Beyceli köyünü çevreleyen tepelerin ufuk çizgisinden ötesini göremezdik. Dünyamız bu tepelerle sınırlıydı. Beni öğretmen okulunda okuduğum kitaplar “zehirledi”, Mustafa’yı ise kentin sınırsız ufuklar açan iş ilişkileri. Böylece son referandumu “kazanan” cumhurbaşkanımızın sevebileceği insanlar olmaktan çıktık. Fakat işçilerin, köylülerin Mustafa’nın sonraki haline evrilmeyeceğini kim söyleyebilir? Bu sosyal bir kanundur çünkü. (30 Nisan 2017)
Fotoğraf 1960’lı yıllarda Beyceli’de çekilmiştir.