Savaştan elimde bir tek, vicdanımın rahatlığı kaldı
1. Dünya Savaşı'nda, Katya Muharebeleri sırasında Türklere esir düşen Austin Sanders Arch, yaklaşık 2.5 yıllık esaretin çoğunluğunu Afyonkarahisar'daki kampta geçirdi.
22 Haziran 2020 Pazartesi 10:39
MEHMET BAYER - 20 Haziran 2020 - HİBYA - 1. Dünya Savaşı'nda, Katya Muharebeleri sırasında Türklere esir düşen Austin Sanders Arch, yaklaşık 2.5 yıllık esaretin çoğunluğunu Afyonkarahisar'daki kampta geçirdi.
Arch'ın torunu Jonathan Arch, HİBYA muhabirine yaptığı açıklamada, dedesinin kraliçenin Worcestershire Hussars Birliği'ne bağlı bir asker olduğunu söyledi.
Bunun ''gönüllü süvari birliği'' olduğunu belireten Arch, ''Çavuş olduğunu biliyoruz, ama bu rütbeye ne zaman yükseltildiğini bilmiyoruz. Austin, İkinci Boer Savaşı'na da katılmıştı. O savaşla ilgili günlükleri müzede.'' dedi.
Archi, büyükbabası Austin'in 23 Nisan 1916 tarihinde, Süveyş kanalının 35 mil doğusundaki Katya kenti muharebeleri sırasında Türklere esir düştüğüne işaret ederek, şun bilgileri verdi:
''Bir takımı eksik olan birlik, kuyu kazmakta olan mühendisleri koruyormuş. Austin, Katya'nın 7 mil kadar kuzey doğusunda bulunan Oghratina kentindeymiş. 23 Nisan 1916 tarihinden 1. Dünya Savaşı'nın sonu olan 11 Kasım 1918 tarihine kadar esir kalmış. Esaretinin çoğunu 11 Mayıs 1916 tarihinden itibaren Afyonkarahisar'da geçirmiş. 1 Temmuz 1918 tarihinde marangozluk işlerinde çalıştırılmak üzere İstanbul'a gönderilmiş. (Kendisi Stambul derdi.) Savaş öncesinde de marangozluk yapmış ama 1911 yılında ahşap işleri öğretmeni olmuş. Türkiye'den döndükten sonra da öğretmenlik mesleğine devam etti.''
- ''24 saat bir şey yemedik''
Jonathan Arch, dedesinin vefat ettiğinde kendisinin 7 yaşında olduğunu, ne savaş zamanı, ne de esareti hakkında konuşmadığını söyledi.
Babasının da dedesi hakkında konuştuğunu hatırladığını aktaran Arch, ''Ancak annem bir kitapta dedemin Afyonkarahisar'da ölen esirler için tabut yaptığından bahsedince bilgi sahibi oldum.'' dedi.
Arch, dedesi Austin'in, günlüklerinde yakalanma anını şöyle anlattığını ifade etti:
''23 Nisan günü Oghritina ve Katia'da Türklerin saldırısına uğradık. Sabah 4'den 8'e kadar çatışma sürdü ve teslim olmak zorunda kaldık. Umutsuz bir pozisyondaydık. Esir olarak 10 mil yürütüldük. Sıcak ve suyun az olmasından dolayı çok zorlandık. 24 saat bir şey yemedik. Alman uçaklarının da bulunduğu büyük bir kampta tutulduk. Burada sıcak banyo ve dezenfekte işlemi yapılacaktı ama bu iptal oldu. 4 Mayıs'ta Kudüs'e vardık. Burada bize epey iyi davrandılar. Ailemize mektup yazmak için kağıt verdiler. 17 Mayıs'ta yeniden yürüyüşe geçtik. Subaylarımız bizler için pişmiş et satın aldı. 20 Mayıs tarihinde akşam 4.30'da Pozantı'ya vardık. Bir nehrin kıyısında o gece kamp yaptık. (Demiryolu başlangıcı). Sinekler tarafından istila edilmiş olan geçici bir barakada kaldık. Ernest Hanglin geride kaldı. Çok hastaydı ve korkarım ölüyordu. 22 Mayıs'ta trenle Konya'dan öğle sonrası saat 1'de yola çıktık ve gece Afyonkarahisar'a vardık. Denizci bir marangoza yardımcı olarak iş verildi. Malzeme alışverişi için pazara çıkabiliyordum.''
Dedesinden geriye günlükleri ve bazı malzemelerinin kaldığını, babasının ise bu malzemeleri Worcestershire Yeomanry Müzesi'ne bağışladığını anlatan Arch, kendisinde ise bazı madalyaları ile bir teleskobunun bulunduğunu bildirdi.
- ''Elimde bir tek, vicdanımın rahatlığı kaldı''
Jonathan Arch, 1. Dünya Savaşı'nın yönetenler ve politikacılar tarafından engellenebileceğini, dedesi ve bazı insanların askerliği vatanseverlik olarak gördükleri için savaşa dahil olduğunu söyledi.
Dedesinin 24 Şubat 1918 tarihinde, ''Bay Mottram'ın mektubu ilgimi çekti. Mektubu okudukça keşke işime geri dönebilseydim diye düşünüyorum. En başta işimi bıraktığım için aptallık etmişim ve kendimden bu anlamda nefret ediyorum. Savaştan elimde bir tek, vicdanımın rahatlığı kaldı ama bu da öyle çok önemli bir varlık değil günümüzde.'' şeklindeki yazıyı kaleme aldığını anlatan Arch, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Özet olarak savaş konusunda bunları yazmış. Savaşa katıldı, çünkü arkadaşları da katıldı. Eğer katılmasaydı arkadaşlarının gözünden düşecekti ve vicdanı rahat olmayacaktı. Austin'in bir savaş esiri olarak tecrübeleri göreceli olarak iyi, ancak kendi birliğinden de olmak üzere çoğunun esaret yaşamı çok daha kötüydü. Her toplumda ve her ülkede iyi ve kötüler vardır.''
Arch, eşi ve kendisinin Türkiye'nin batısındaki antik alanları, Gelibolu Yarımadası'nı ve İstanbul'u ziyaret ettiklerini belirtip, şunları kaydetti:
''Austin'in birliği Gelibolu'da savaşmıştı, ama o sırada Austin Şam yakınlarında Chatby kasabasında kalarak Gelibolu'da hiç bir işe yaramayan atların bakımıyla uğraşıyordu. Esirler konusunda sanırım Afyonkarahisar'da müze ya da benzeri bir yer var. Rehberli bir tur olmadıktan sonra oraya gideceğimi zannetmiyorum ama Austin'in daha genç torunları gidebilirler. Savaş esirlerini hatırlamanın bence en iyi yolu, esir kampının kendisini müze haline getirmek, Colditz'de olduğu gibi. Alternatif olarak, İstanbul'da bir heykel olabilir, çünkü İstanbul en çok ziyaret edilen yer.''