Gündem Gazetesi

TÜRKİYE BİR BARIŞ ADASI OLABİLİR

27 Temmuz 2019 Cumartesi 10:24

Aylardır 2,5 milyar dolar vererek Ruslardan alımına karar verilen S-400 füzelerini tartışıyoruz. Bunları almakta iyi mi ettik, kötü mü ettik? Bunları ülkenin nerelerine yerleştirelim?

Öyle bir ruh hali içindeyiz ki S-400’lerin bizi kimlerden koruyacağı bile belli değil. Çünkü dost da düşman da birbirine karıştı.

Bütün bunlar, barışçı bir millî politikanın olmayışından kaynaklanıyor.

İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın bir numaralı emperyalisti haline gelen ABD, kendisine yönelecek Sovyet tehdidini ABD topraklarında karşılamamak için NATO’yu kurdu. Avrupa’yı ve Türkiye’yi sözüm ona koruma şemsiyesi altına aldı. Türkiye’yi üslerle, Sovyetleri gözetleyen radarlarla doldurdu.

Gâvurun ekmeğini yiyen kılıcını sallarmış. 
Amerika’ya yaranacağız diye ta Korelerde az köylümüzün kemikleri kalmadı! Türkiye’yi ABD’ye askeri ve siyasi bakımdan bağımlı hale getiren NATO ve Amerikan üslerine karşı devrimciler, az nefes tüketmedik. Meydanlarda “Hoşt Amerika, puşt Amerika!” diye az bağırmadık. Bağımsızlığımıza sözüm ona kefil olan ABD, aynı yıllarda, bağımsızlık isteyen masum halkların başına Vietnam’da, Kamboçya’da olduğu gibi nasıl da mermiler yağdırıyordu!

Nasıl oldu da Amerika’nın koruyuculuğu kalktı? Kalktı ise Türkiye neden NATO’dan ayrılmaz?

DOST DEĞİL DÜŞMAN YARATMAK

İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye’yi yönetenler düşman imal etmede birer usta haline geldiler. 24 saat düşmansız duramaz oldular. Bu düşmanlık sanaldı, başkalarının hesabına idi. Oysa birkaç yüzyıldır varlığını büyük devletlerden kâh birine, kâh öbürüne dayanarak koruma yoluna giden Osmanlı Devleti, basiretsiz politikalar nedeniyle kendini savaşların ortasında buldu. Yunan, Trablusgarp, Balkan, Harbi umumi ve Kurtuluş Savaşı. Bütün bunlardan çıkan dersle, politikasını Atatürk’ün ifadesiyle “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine ulaştı. İkinci Dünya Savaşı’nı bu ilkeye dayanarak savuşturdu. Gücünün yettiği ülkeleri çiğneyip geçen saldırgan Almanya bile Türkiye sınırlarından içeri giremedi.

Türkiye’yi yönetenlerin patriotlardan sonra şimdi S-400 gibi savaş araçları peşine düşmeleri, kendilerinin de savaşçı bir politika gütmelerinden. Irak Türkiye’ye savaş mı açmıştı da Amerikan’ın isteğiyle bu ülkenin işgaline niyet edildi? Suriye Türkiye’ye füze mi gönderdi de Şam’da Cuma namazı kılınmaya kalkıldı? Libya Türkiye’ye düşmanlık mı gösterdi de onun parçalanmasında rol üstlenildi?

Sıra ile gözlerimizi komşular üzerinde gezdirelim: Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, İran’ın hangisi Türkiye ile savaşma niyetinde ve arzusundadır? Bütün ülkelerle barış politikası güdüldüğü takdirde Rusya’nın, Türkiye’ye saldırması için hangi mantıklı gerekçe olabilir?
Şüphesiz ki barışı yönetmek, savaşı yönetmekten daha zordur. Uzak görüşlülük, feraset ister. Türkiye’yi yönetenler ise yaşayıp gördük ki iç ve dış düşmansız ve bunlarla savaşsız yapamıyorlar. Çünkü iktidarlarını sürdürmek için buna ihtiyaçları vardır. Türkiye’de savaşçılık iç kamuoyunu kendi çevresinde toplamanın bir aracıdır.

Bunun sonucu da alınmaktadır. Muhalefetin önemli bir kısmı nerdeyse ağız birliği etmişçesine hükümetin savaşçı politikalarına ram olmuştur. Oysa savaşçı politikalar sözüm ona milliyetçi dalganın yükselmesine neden olsa da barışçı politikalar uzun vadede kazanır. Barışçı politikalarladır ki binlerce, bazen milyonlarca insan ölmekten, sakat kalmaktan kurtulur. Köyler, kentler harabe olmaz. Bazı insanlar yersiz yurtsuz mülteci olmak bahtsızlığına uğramaz. Savaşa harcanacak bütçe ile köyleri, kentleri imar edebilir, yoksul sofralarına bir tabak daha koyabilirsiniz.

Kurtuluş Savaşımız gibi, yurdumuza ve bağımsızlığımıza bir saldırı olmadıkça savaş bir cinayettir. Daha öncekileri bir yana bıraksak bile son yüz yıllık insanlık tarihi, açgözlülüğün sonucu çıkarılan bu cinayetlerin acısını hâlâ çekmektedir.

ÇÖZÜM HALK İKTİDARINDA

Türkiye bir karış toprağını başka bir devlete veremez. Kimsenin bir karış toprağında da gözü olamaz. Başka bir gücü iç işlerimize karıştıramaz. Kendisi de hiçbir ülkenin nasıl ve kimler tarafından yönetileceğine karar vermeye de tevessül edemez.

Türkiye bir barış adası olabilir. Bu konuda komşularına ve başka ülkelere örneklik yapabilir.

Bunu ülkenin din rengine bürünmüş feodal ve milliyetçiliği kullanan burjuva sınıflarının politikacılarından beklemek hayaldir. Onlar, şimdiye kadar görüldüğü gibi ya büyük güçlerden birine sığınırlar ya da güçsüz gördükleri komşularına karşı horozlanırlar.

Çözüm, bir halk iktidarındadır. Halklar kardeştir. Barış içinde yaşamak isteyen halklar birbirlerine kıyamazlar.