VEREN EL, ALAN EL…
29 Nisan 2020 Çarşamba 11:32
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gönderdiği kolonya ve maske önceki gün nihayet bizim eve de ulaştı! Erdoğan imzalı bir mektupla birlikte.
Bu mektup, bizde devlet değil, kişi yönetimi bulunduğunun da son kanıtı.
Biz vatandaşlar vergilerimizi, çoğu yerinde harcanmayacağını bile bile cumhurbaşkanına değil, devlete veriyoruz. Bunu verirken de her birimiz verginin yanına “Bu benim size armağanımdır, güle güle kullanın” diyen bir mektup iliştirmiyoruz.
Maskeye, kolonyaya ve başka şeylere ihtiyacımız varsa bu neden devlet tarafından değil de Cumhurbaşkanı tarafından bir iyilik olarak takdim edilir, anlaşılır gibi değil.
MELİH GÖKÇEK GİBİ
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, açtığı her parka, diktiği her levhanın altına kendi adını yazdırırdı. Sanki bunların giderlerini kendi kesesinden karşılıyormuş gibi. Bu siyasi rekabetin en görgüsüz biçimi idi. İfrit oluyordum. Sosyal demokrat belediye başkanlarının da böyle reklamcı bir yola başvurup vurmadıklarını bilmiyorum. Ankara’da artık bu levhaları görmüyoruz.
Melih Gökçek’in böyle yerli yersiz her yere adını yazdırması sonunda onun makamını korumasına yetmedi.
Tayyip Erdoğan’ın da kendi imzasıyla 65 yaş üstü kişilere maske ve kolonya göndermesi, göze batan bir siyasi yatırımdan başka nedir? “Bakın, ben sizi nasıl düşünüyorum, siz de beni gönlünüzden çıkaramayın, seçimde bunun karşılığını beklerim” demek değil midir?
Hani alan elin veren elden haberi olmayacaktı! Günümüz siyasi ahlakı için bunun geçmişte kalmış bir söylentiden ibaret olduğu anlaşıldı. Bunun hayırseverlikle bir ilgisini kurmak da mümkün değil. Önceki ay haberlere konu olmuştu: İhtiyaç sahibi bazı evlere kimliğini belirtmeyen kişiler tarafından bir miktar para bırakılırdı, gönderenin kimliği de açıklanmazdı.
Yoksulluğa bu biçimde kökten çözüm bulunamasa da, bunu asil bir davranış olarak kabul etmek gerekir. Hiç değilse, veren kişinin vicdanını rahatlatmaya yardımcı olur. Alan elin veren eli görmemesi bu demektir.
BAŞKANIN HEDİYESİ…
Kişiye tapınma kültürünün en üst düzeyde olduğu Kuzey Kore’de bir okulun laboratuar odasında doldurulmuş bir ayı postu görmüştüm. Koreli rehberimiz bunun Kim Jong İl tarafından öğrencilere hediye edildiğini söylemişti de inanmıştım. Sonra öğrendim ki nerede ne varsa bunların hapsi Kim Jong İl’in armağanıydı! Türkiye’nin yabancısı olmadığı bu kültürü şimdi Erdoğan yaşatmaya çalışıyor. Sanki vatandaşlar, bir çift maske ile bir şişe kolonyaya şiddetle muhtaçtır da Cumhurbaşkanı olmazsa bunlardan yoksun kalacaktır!
Bu göze batan siyasi yatırımın seçim kazanmaya bir faydası var mıdır? Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda deneyimlidir. Faydası olmasa bunu yapmazdı. Seçim kampanyalarında da çay poşetleri dağıtmıştı. Şimdi hediye paketini alan herkes Erdoğan’ın kendisine bir mektup gönderdiği duygusuna da kapılmış olacaktır…
Eskiden politikacılar, bayramlarda ve yılbaşında kendilerine kutlama kartı gönderen binlerce seçmenine tek tip bir yanıt verirlerdi de seçmenler ikide bir bu kartı çıkarıp “Bak falancı bana kart gönderdi” diye gösterirlerdi…
OYLARIMIZ SENİNDİR!
Mektuplu kolonya şişesi şimdi bu işlevi görüyor. Yıllarca bunu unutmayacağız ve “Erdoğan bana hem kolonya ve maske, hem de mektup gönderdi” diyeceğiz! Çünkü biz, kişiye tapma kültüründen kurtulmuş, yurttaş olmuş kişiler değiliz. Bizim devletimiz yok! Aşiretimiz ve aşiret liderimiz var!
Devlet makamlarının başına geçenlerden bazıları, kendisinin, eşinin dostunun kesesini doldurmaya öncelik verse de, bütçenin kalanını vatandaşlara hizmet yolunda harcamak zorundadır. Yol, köprü, fabrika yapar, okullar açar, elektrik üretir. Kısacası hayatı kolaylaştırır. Fakat ikide bir bunları yurttaşların kafasına kakmaz. Halkın bunların kimin zamanında yapıldığını, yıkıldığını, yabancılara satıldığını bilir. Ona göre de notunu vermesi gerekmez mi?
Anlaşılan bizim bunları kavramamız için birkaç fırın ramazan pidesi daha yememiz gerekiyor… Yoksa Cumhurbaşkanı başka işi yokmuş gibi muhtarları seferber edip bize kolonya gönderir… (29 Nisan 2020)