YAŞTAN DEĞİL, TEBEŞİR TOZUNDAN…
22 Mayıs 2017 Pazartesi 12:16
Tonguç Baba’nın köy çocukları okusun ve köyleri şenlendirsin diye 1940’ta Akpınar Köy Enstitüsü adıyla kurduğu, 1954’te İlköğretmen Okuluna çevrilen Akpınar’daki mezunlar buluşması, bu yıl soğuk ve yağışlı bir havada yapıldı. Giresun, Ordu, Samsun, Amasya ve İstanbul’dan gelen herhalde 400 kişiden az olmayan mezunlar buluşmamsına Ankara’dan yedi kişi gittik. Ordu’daki toplulukla öğle yemeğinde buluşmak için giderken fırsatı ganimet bilip grubumuzdakileri razı ederek Fatsa’nın 30 km. iç kısmında bulunan Beyceli köyüne çıkıp yeğenimizin evinde güzel bir kahvaltı yaptık. Beyceli’nin Akpınar’dan son mezunu Necati’nin kahvesini içtik.
Bu okulun yaklaşık 16.000 mezunundan ancak yüzde 2 veya 3’ünün Akpınar buluşmasına katılmış olmasının nedeni, yalnız bir kısmının artık toprağın altını mekân tutmuş olması değil. Bu buluşmalara bir kez olsun katılmayanların sayısı bir hayli fazla. Oysa onların da benim gibi birçok kez düşlerinde kendilerini bu okulun sınıflarında, yollarında gördüklerine kalıbımı basarım.
Benim 1964’te mezun olan 50 sınıf arkadaşımdan geçen yıl beş kişi gelmişti. Bu yıl yalnızca üç kişi vardık! Daha önceki yıllarda mezun olanların sayısı her yıl düşüyor. Okulunu ve özellikle de arkadaşlarını görmeye gelenler arasında en çok 1965-1971 arası mezunları vardı. Daha sonraki yılların mezunlarından da ilk kez bu yıl gelenler oldu.
Mezunların ilk aradıkları, kendi sınıf arkadaşları idi. Aynı yıllarda okumuş, daha önce veya sonra mezun olmuş olanlarla da paylaşacakları anıları vardı. Saçları beyazlaşmış olanlar “Bu, yaşlandığımı göstermiyor, onlar tebeşir tozundan” diye açıklama yapıyordu…
Diğer yıllardan farklı olarak bu yıl okul idaresi, bir gün önceden gelenleri öğrenci yatakhanesinde yatırdı. 20 Mayıs sabahı kahvaltı ve öğle yemeği verdi. Konferans salonunda konuşmalar yapıldı. Fotoğraf sergisi gezildi ve Akpınar mezunlarından üç kişi eski ana binanın girişinde Ayhan’la ikimiz de eski lokalin önündeki kaldırıma koyduğumuz iki masada kitaplarımızı imzaladık.
Gelecek hafta son mezunlarını verecek Anadolu Öğretmen Lisesinden birkaç öğrenci yanımızdan geçerken selam verdi. Bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Masalarımızdaki kitapların satışında görev almalarını istedik. Bunlardan Şüheda, Ayhan’ın, Gökçe adlı Lâdikli kız ise benim yardımcım oldu. Görevlerini çok iyi yaptılar.
Gökçe, üniversiteyi bitirip ya sınıf öğretmeni ya da müzik öğretmeni olmak istediğini söyledi. Kitap okuyup okumadığını sordum. Dünya ve Türk klasiklerinden haberdardı. Öğretmenleri her birinin bunlardan beşinin okunup incelenmesini ödev olarak veriyormuş. Kütüphaneyi göremedik. 1960’larda bu kütüphanede 20 bin kitap vardı. Öğrencilerden biri gene bu sayıyı verdi. Bizimle birlikte bu kitapların çoğunun da eskidiği ve tedavülden kaldırıldığını sanırım. Hayri Doğan, anılarında Köy Enstitüsü’nün son yıllarında bakanlığın emriyle kütüphanede birçok kitabın gizlice nasıl yakıldığını anlatıyor.
Okul bünyesindeki Teknik Lise’nin girişinde iki pano gördüm. Bunlardan biri Kutül Amere Zaferi’ne, diğeri 15 Temmuz Milli İrade Günü’ne ayrılmıştı.
ZAMAN HER ŞEYİ NASIL DA DEĞİŞTİRİYOR
Zaman pek çok şeyi nasıl da değiştiriyor. 1963’te mezunları uğurlamak için hazırladığım konuşmamda “Siz 17 Nisanların ışığında çamurlu köy yollarına düşeceksiniz” cümlesindeki “17 Nisan”, Köy Enstitülerini çağrıştırdığından okul müdürü konuşmamı yırtıp çöpe atmış ve uğurlama konuşması yapma görevini başka birine vermişti. Şimdi Köy Enstitülerinden övgüyle söz etmeyen yok.
Gene zaman başka şeyleri de değiştiriyor. Bizim öğrenciliğimizde günlük gazetelere, Varlık, Türk Dili, İmece, YÖN gibi dergilere abone olurduk. Okul kütüphanesine mesleki dergiler de gelirdi.
Bu kez bir grup öğrenciye gazete okuyup okumadıklarımı sordum. Okumuyorlardı! Kütüphaneye dergi gelip gelmediğini sordum. Yalnız bir dergi geliyormuş: Derin Tarih.
“O dergi toplatıldı” sözüme genç arkadaş “Ama yalnız Mayıs sayısı toplatıldı” yanıtını verdi.
Gençlerde bir dünya görüşünün oluşmasında öğretmenlerin belirleyici bir rolü vardır. Hele yatılı okullarda. Bugünkü meslektaşlarımız umarım gelecek aydınlık Türkiye’sini kuracak gençler yetiştiriyordur. Belki yalnız bazıları yetiştiriyorlardır, bunu öğrenecek bir ortam olmadı. Yalnız kitap imzalatan bir meslektaşımız durumdan şikâyetçi gibiydi. Lâdik’te öğretmen sendikalarından hangilerinin bulunduğunu sorduğumda hükümet sendikasından başkasının kurulmasının imkânı olmadığını söyledi.
Bu mezunlar buluşmasında beni en çok mutlu eden, sosyal medyadan birçok okurumla karşılaşmam oldu. Beni sıkı bir şekilde izliyorlardı. Bazı arkadaşlar da öğrenciliklerinde okul duvar gazetesindeki yazılarımı nasıl ilgiyle okuduklarını anlattılar.
Bunlara bakarak kendi kendime dedim ki: “Bak Zeki, üzerindeki ağır sorumluluk devam ediyor. Arkadaşlarına da, şimdi onlar da arkadaşın olmuş öğrencilerine de hep doğruları anlatmaya devam et. Sakın yolundan şaşma ve kendini yalnız hissetme!”