YENİDEN “ANDIMIZ” TARTIŞMASI ÜZERİNE
18 Mart 2021 Perşembe 11:59
Andımız metni üzerinde tartışmalar yeniden başlamışken HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma hazırlıkları, Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve bu parti için kapatılma davası üst üste gelince Kürt sorunu iyice alevlendi.
Bunlardan Andımız üzerinde duracağım. Sorunun esası şurada düğümleniyor: İlköğretim öğrencileri her sabah derse başlamadan önce Türk oldukları konusunda bir yemine zorlanacaklar mı, zorlanmayacaklar mı?
Irkçılar ve şimdi bu konuda onlara yakın duran çeşitli tondaki milliyetçiler, bütün çocukların Türk oldukları konusunda her sabah zorunlu olarak yemin ettirilmesini savunuyor! Buna karşılık, hükümetin sesi çıkmıyor. O, Milli Eğitim Bakanlığının bir kararıyla Andımızın okutulmasına son vererek söyleyeceğini söylemişti. “Açılım” dönemiydi. Kürtlerle barışmak için böyle bir yola gidilmişti. Hükümetle Kürtlerin barışma hamlesi, Dolmabahçe’deki masanın devrilmesiyle suya düştü ama bu açılımdan hatıra olarak Andımızın okutulmasından vazgeçilmesi kaldı…
İslamcılığın iktidar olmasıyla Andımızın devlet nezdinde miadı zaten dolmuş bulunuyordu. Ant’ta hiç Müslümanlık kavramı geçmediği gibi çocuklar Atatürk’ün gösterdiği yoldan ayrılmayacaklarına da yemin etmiş oluyorlardı. Hükümet Andımızı kaldırarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu… Milliyetçi muhalefet sözcülerinin bilip de bilmezlikten gelerek Andımızın okutulmasını istemeyenlere “Ant’taki hangi cümlelere karşısınız?” diye sorular yöneltme kurnazlığından vazgeçmeleri gerekir. Ant’ın hangi cümlelerinde sorun olduğu belli değil midir?
Kürt nüfus, başka ülkelerden bu yakınlarda göçmen olarak gelmiş değildir. Onlar Ant’ın okutulmaya başlandığı 1930’lu yıllarda da vardı ama devleti yöneten irade Türk’ten başka bir varlık tanımıyor, Türk olmayanların da kanunen Türk olduklarını söylüyordu. Gerçekte başka etnik grupları da içine alacak biçimde tanımlanan Türklük değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Zihinlerde karmaşa yaratan bu anlayış hâlâ devam ediyor. Milliyetçiler, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım ama Kürt’üm” diyenlere “Hayır, sen Türk’sün” demekte ısrarlı! Bu anlayış, 1930’lu yıllarda Elazığ çarşısında Kürtçe konuşandan beş kuruş ceza almak kadar gariptir.
Etnik kimlik, yurttaşlık, insan hakları gibi kavramlar bütün insanlık için ortak değerlerdir. Türkiye gibi imparatorluk bakiyesi çok kültürlü devletlerde her kimlik kendini özgürce ifade edemiyorsa orada büyük bir insan hakları ve demokrasi sorunu var demektir. Batı Trakya’da bir Türk’ün nasıl Rum veya Grek olarak yemin etmesi abes kaçarsa, Çin Halk Cumhuriyeti içinde yaşayan bir Uygur’un Çinli sayılması mantıksız bir zorlamadır. Nitekim Kazan Türkleri ve Kırım Tatarları Rus değildir, Kerkük Türkmenleri Kürt veya Arap değildir.
Bir Hıristiyan’ın ümüğüne basıp “Kelimei Şahadet getirmezsen seni keserim!” zorlamasıyla Türk olmayan birine zorla “Türk olduğunu söylemezsen kırk katırla kırk satırdan birini seç!” demek arasında bir fark var mıdır? İzin veriniz de, ülkemizde herkes Sünni olmak zorunda olmasın. Biraz da Alevimiz olsun. Gök kubbe başımıza yıkılmaz! Eğitim müfredatıyla herkesi Sünni-Hanefi yapmaya çalışmanın ne anlamı var?
Siyasi İslamcı hükümetimizin Andımızı kaldırmasının nedeni, Türklük kimliğinin Müslüman kimliğinin önüne geçmesini önlemek olabilir. Bir parça demokratlığı olan kişiye Kürtler için böyle bir dayatma yöntemini hükümetten ödünç alması yakışmaz.
Andımızla varılmak istenen Kürt kimliğinin eritilmesi ise, bu saatten sonra bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu politikanın ters tepme ihtimali güçlüdür ve yeni sorunlar yaratması muhtemeldir. Biz Türkler, kahraman olduğu kadar, demokrat bir millet olarak da övünebilmeliyiz. Çağdaş uygarlık, yalnızca yol, köprü yapmak, bilgisayar kullanmak, balolara katılmak, mayo ile denize girmek değildir. İnsan haklarına dayalı üstün bir uygarlık kurmak, çağımızda modern olmanın vazgeçilmez şartıdır.
Kimse Kürt çocuklarını “Türk’üm” diye bağırtmaktan vazgeçtiğimiz için ülkenin bölüneceği zehabına kapılmasın. 70 yıl bağırıldı da millî birlik mi güçlendi? Dahası, 80 yıldır ülkeyi yöneten, ülkeyi yabancıların boyunduruğuna sokan, zenginlik kaynaklarımızı peşkeş çeken, Rabbena hep bana diyen bütün kuşaklar ilkokulda bu andı binlerce kez söylediler. Bundan sonra söylemelerinin de bir yaraya merhem olacağı beklenemez.
Andımız tartışmasında üç tutum ortaya çıktı. 1) Dinciler, 2 Milliyetçiler, 3) Demokratlar. Dinciler iktidarda. Milliyetçiler muhalefetin büyük kısmını oluşturuyor. Demokratlar ise sesi en az çıkabilen kesim.
Lütfen biraz mantık, izan, insaf, kendimizi başkalarının yerine koyma, hatta merhamet! Andımız vesilesiyle ırkçı milliyetçilerin peşine takılmak devrimci ve demokratlara yakışmaz.
FATSA SAVCILIĞINDAN TAKİPSİZLİK KARARI
Fatsa Güneş gazetesinin 30 Temmuz 2020 günkü sayısında yayımlanan “350 bin Müslüman Ayasofya’da Neden Toplandı?” başlıklı yazım hakkında Fatsa Cumhuriyet Savcılığı “Halkın Bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla soruşturma başlattığını yazmıştım. Polis marifetiyle gönderdiğim ifademi de yayımlamıştım. Adı geçen Savcılık, 2021/1216 sayılı kararıyla, delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bu bilgiyi paylaşırken gönderdikleri notlarla ve telefonlarla beni destekleyen eden okurlara teşekkür ederim. (18 Mart 2021)