• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Muğla 16 °C
  • İzmir 19 °C
  • Aydın 19 °C
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 13 °C

MUHAMMED-ÜL EMİN

Zeki SARIHAN

Çocukluk yıllarımda beni en çok etkileyen anlatılardan biri, Hazreti Muhammet için söylenen şu olaydır. Mekke’deki aşiretler, daha putlara taptıkları dönemde, Kâbe’yi onarmışlar. Sıra Hacer-ül Esved’i yerine koymaya gelince aralarında anlaşmazlık çıkmış. O dönemde Kâbe bekçiliği yapmak aşiretlere saygınlık kazandırıyor. Hacer-ül Esved-i yerine koymak da bunun bir parçası.

Taşı kimin yerine koyacağında anlaşamayınca içlerinden biri “Muhammed’i hakem yapalım” demiş. Muhammed daha o yaşlarında Mekke’de herkesin güvenini kazanmış biri.

Muhammet, anlaşmazlığa şu çözümü bulmuş: “Taşı bir çadırın üzerine koyalım, her aşireti temsilen bir kişi çadırın birer köşesinden tutup kaldırsın ve taşı yerine koyalım.” Öyle yapmışlar.

Bu anlatı doğru mudur, aynen böyle mi olmuştur, bilinmez. Zira sonradan o dönemle ilgili anlatılanların içine pek çok tevatür karışmış, hatta binlerce hadis de uydurulmuştur.

Varsın olsun! Hikâyenin anlattığı şey güzeldir. Topluluklar arasındaki anlaşmazlıkları gidermede tutulacak yolu göstermektedir. Uzlaşma ve elbirliği. Zaten Hazreti Muhammed’in asıl misyonu da Hicaz bölgesindeki kabileler arasında bitmeyen kanlı savaşlara son vermek, Arapları tek bir Allah inancında birleştirmek, ticaret kervanlarını güvenceye almak, böylece toplumu barış ve esenliğe kavuşturmak değil midir?

Fakat bunun hiç de kolay olmadığını Muhammed’in mücadelesinden de biliyoruz. Kabilelerin çıkarları ve kabile kültürü kolay alt edilememiştir. Ortaya koyduğu yeni ilkeler çıkarlarına dokunan Araplar onu öldürmek isteyince Muhammed, çareyi Mekke’den kaçmakta bulmuştur. Yeni düzeni yerleştirmek için de savaşlara girmek zorunda kalmıştır.

Fatsa’da çok temiz kalpli, güvenilir bir öğretmen arkadaşım vardı. Ölümünde atlayıp gittim. Köyünün mezarlığında toprağa verme işlemi tamamlanınca kendimi orada bir konuşma yapma zorunda hissettim. Hakkı Yüksekyıldız’ın özelliklerinden söz ederek, “Ne yazık ki, onun değerini bilmediler, Fatsa’dan sürdüler” dedim. 12 Eylül 1980’den sonra Fatsa’dan yüzlerce öğretmen başka illere sürülmüştü. Zalim devlet, onun değerini biliyor ve kendisi için tehlikeli görüyordu.

İmam, benim bu konuşmamdan etkilendi. “Araplar da Hazreti Muhammed’in değerini bilmediler, onu Mekke’den uzaklaşmak zorunda bıraktılar” dedi.

GÜVENİLİR İNSAN OLMAK

Hazreti Muhammed’in gençliğinde kazandığı güvenilir bir insan olma özelliği, benim gibi kim bilir kaç kişiye özenilecek bir örnek oldu? Nasıl güvenilir bir insan olunur? Bir kere yalan söylemeyeceksin, emanete ihanet etmeyeceksin, kimsenin malında gözün olmayacak….

İşte bu noktada işler çatallaşıyor! Doğrular, birçok kişinin çıkarına dokunur. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye bunun için söylemişler. Fakir Baykurt’un “Onuncu Köy” romanında ele aldığı gibi, doğruları söylediği için ne kadar çok öğretmen sürüldü, meslekten atıldı! Kaç aydınımız hapsedildi, hatta katledildi!

Demek ki, her sınıfın doğruları başka. Bunun içindir ki her sınıfın sözcüleri farklı, hatta birbirine zıt şeyler söylüyor. Gazetelerden, televizyonlardan yalanlar çamurlu sular gibi akıp gidiyor. Yalanlar doruları ezip geçiyor. Kimin emrinde silahlı güç, sermaye ve basın varsa onun dediği oluyor!

“Muhammed-ül Emin” anlatısını örnek almış olanlar, istemez mi herkesin güvendiği, inandığı kişiler olsunlar? Anlaşmazlıkların çözümünde hakemlik yapsınlar? Fakat ne mümkün? Bir kişi, ancak değer yargıları birbirine yakın kişiler arasında hakem olabilir, kendisine güven sağlayabilir. Derin sınıfsal, sosyal ve siyasi fay hatlarının bulunduğu toplumlarda herkes tarafından güvenilir olmak mümkün değildir. Bu nedenle şahsen ben bugünkü konumumdan şikâyetçi değilim.  

Başımıza gelenlerin doğru söylemekten ve bunda direnmekten geldiğini çok iyi biliyorum. Bunun böyle sürüp gideceği de kesin. Kuşaklar değişecek, doğru söyleyenler baskı görmekten kurtulamayacak.

Nereye ve ne zamana kadar? Büyük insanlık uykusundan tamamen uyanıncaya, silkinip ayağa kalkıncaya kadar. Bunu bir hayal olarak mı görüyorsunuz? Görmeyin. Kabul edin ki, büyük insanlık, deneye yanıla uzun yolculuğuna devam ediyor. Yüzyıllardır pek çok doğru kendini kanıtladı. Gerçekler safsatayı tarihin çöplüğüne gönderdi. Bugün ezenlerin, yalancıların, utanmazların savunduğu pek çok safsata da teker teker çökecek.

Biz yolumuza devam edelim… (17 Haziran 2020)

zekisarihan.com

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141