Bağımsız 94 evden oluşan sitemizde kedilerle haşır neşir yazıyoruz. Bunlardan kimisi ev kedisi, kimisi sokakları mekân tutmuş. Bizim kapıyı da sık sık yokluyorlar.
Komşulardan biri, her gün süt verdiği bir sokak kedisinin hamile olduğunu, sütünü içip bizim bodruma yöneldiğini haber verdi. Bizim Bodrumun kuş penceresi, kedimizin biz evde olmadığımız zaman dışarıda kalmaması, istediği zaman girip çıkması için yatık durur. Ama başka kediler de oraya girip çıkarlar.
Komşumuzun verdiği bu haber üzerine bodruma indim. Ortalığı kolaçan ettim. Bir olağanüstülük göremedim. Hamile kedi de ortalıkta görülmüyordu. “Demek ki burada doğurmadı, belki de henüz sancıları tutmadı” dedim.
Merak bu ya, ertesi gün bodruma indiğimde bir de ne göreyim? Gözleri henüz açıldığı anlaşılan beş küçük sevimli yaramaz, önü kitap kolileri ile kapalı en alttaki kitap raflarından birinin kenarından beni icikliyorlar!
Her biri bir elime sığacak kadar olmuşlar. Bakıp bakıp deliklerine kaçıyorlar. Sonra meraklarından tekrar birer ikişer kafalarını uzatıp tekrar tekrar bakıyorlar.
Hayatlarında ilk defa bir insan görüyorlar! Zaten şu sekiz on günlük hayatlarında kitaplardan, kitap raflarından, karton kutulardan başka bir şey görmüş değiller. Benim ne olduğumu şiddetle merak ettikleri bakışlarından anlaşılıyor.
Onlara sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez süt götürdüm ve girip çıktıkları kovuğun yakınına bıraktım. Sonra birer ikişer koşturup süte yumulmalarını zevkle seyrettim. Bir taraftan şıpır şıpır karınlarını doyururken öte yandan durup durup bana bakıyorlardı. Kâh dakikalarca ayakta durarak, kâh bir iskemleye oturarak zevkle onları seyrediyordum. Eğer bir heykel gibi kıpırdamadan durursam bir tepki vermiyorlardı. Fakat elimi kıpırdatsam saniye sektirmeden kovuklarına kaçıyorlardı. Bu nedenle çektiğim fotoğrafları da kaliteli değil.
Böyle birbirimizi tanımaya çalıştığımız birkaç gün geçti. Sonra benim gözümün önünde koşuşturmaya başladılar. Bodrumda sığabilecekleri bütün delikleri keşfetmişlerdi! Otlayıp zıplıyorlar, fakat benim yanımdan geçmekte tereddüt ediyorlardı. Hiç kıpırdamadan durduğum halde, benim yanımdan koşarak geçiyorlardı. Ara sıra “Pisi pisi!” diye çağırdıysam da ilk kez duydukları bu sese verdikleri tepki “Ne diyor bu yaratık?” diye bakmaktan ibaret kaldı!
Ben bodrumdayken anaları da zaman zaman dışarıdan geliyor. Kuş penceresine oturarak dikkatle beni gözlüyordu. Fakat bana yanaşmadı. Kapıdan birkaç adım içeri de girdi. Sabırla, sessizce oturdu. Benim yavruları için bir tehlike yaratıp yaratmadığını anlamak için sürekli beni süzdü.
Yavrular süt içerken veya yanımdan geçerken elimi uzatıp birini tutmak istemedim değil. Fakat bunu yaparsam, kendimi Afrika’da köle avcısına benzeyeceğimi düşündüm. Anneleri bakalım onu bana vermek isteyecek miydi? Ayrıca yakalanamayacak kadar çeviktiler.
Bir gün bana alışacaklarını, kucağıma tırmanıp kendilerini sevdireceklerini düşündüm. Her şeyin bir zamanı vardı. Acele etmemeliydim…
Böyle birkaç gün daha birbirimizi seyrettik. Eğer bu yavrucaklar dışarı çıkmak istiyorlarsa onları bu fırsatı vermek için bodrumun kapısını açık bırakmaya başladım. Yoksa anaları ağzında onlarla pencereye sıçrayamazdı.
Ertesi sabah bodruma indim ki, kedi yavruları değil, in cin top oynuyor. Torununun altını değiştirmekten yüksünmeyen bir dede gibi çiş yapmaları için tazelediğim kum da kirletilmemiş. Ana ve yavruları sırra kadem basmıştı!
Bodrumu niçin terk ettiklerini anlamamak zor değildi. Anaları, yerlerini öğrendiğimizden tedirgin olmuş, yavrularını her halde tek tek başka güvenli bir yere taşımıştı. Bunu evin içinde doğum yapan kedimizden biliyorum. Beş yavrusunu tek tek yatak odasında yatağın altına görünmeyecek bir kuytuya taşımış, orada emzirmişti.
Bütün sevecen yaklaşımımıza rağmen anaya ve yavrularına güven verememiştik! Bu onlarda milyonlarca yılda oluşan korunma içgüdüsünün bir sonucuydu. Ataları bu içgüdüyü, binlerce, belki milyonlarca yılda deneye yanıla edinmiş olmalıydılar. Sonunda yavrularını görünmeyecek kuytularda büyütenler soylarını sürdürebilmişti.
Düşündüm ki kedimiz haklıydı. Bize iyilik yapacakmış gibi yaklaşan, yüzümüze gülen nice insan vardır ki, bize güven vermek için tatlı sözler söyler, sonra da bize etmediğini bırakmaz. Analar, çocuklarına Yabancıdan bir şey almamasını, onlara uzak durmasını boşuna söylemiyorlar!
Ertesi akşamüzeri bahçede otururken, üç ev ötemizdeki evin verandasının dibinden bir kedi miyavlaması duyduk. Orada duvara dayanmış önü kapalı bir ayakkabılığın arkasına girip çıkıyorlar, biz yaklaştığımızda derhal bir deliğe sığınıyorlardı!
Ev sahibine bunların önceki serüvenlerini anlattık. Sütler götürüp bıraktık. Zaman zaman girip çıkmalarını, süt içmelerini uzaktan izledik. Artık orada büyüyeceklerini ve zamanı gelince sokağa çıkacaklarını umuyorduk.
O da ne? Dün sabah gidip baktığımda ortalıkta hiçbir hareket görülmüyor! Ev sahibi de deliği kapatmış! Ortada acayip bir durum vardı!
Anayı ortalıkta görür peşine düşersem, yavrulara ulaşacağımı düşündüm. Gerçekten öğleden sonra bizim kapıdan geçti. Uzaktan onu izlemeye başladım. Daha önceleri uğrayıp yiyecek dilendiği birkaç kapıyı yokladıktan sonra, yavrularını verandasının altında sakladığı evin önüne geldik. Kedi biraz daha ileriye gitti ve başka bir evin penceresine oturup bana bakmaya başladı. Akılınca beni atlatmaya çalıştığını, o sırada kapıda oturan ev sahibinin verdiği haberden anladım. “Yavrular burada arabanın altında” dedi. Biraz sonra tekrar gittiğimde, komşulardan başka ziyaretçiler de vardı. Ana kedi, yavrulardan birini emziriyordu. Ötekiler arabanın altına kaçışmışlardı! Bakalım yavrularını bir gece buradan da taşıyacak mı? Sokaktaki bütün kuytu yerleri tanıdığını ve ihtiyaç halinde yavrularını ağzında sallandıra sallandıra buralara taşıyacağından eminim.
(19 Mayıs 2020)