Yüz yıl önce feodaller kızlarını okutmazlardı. Kadının yeri evi idi. Görevi çocuk doğurmak ve kocasına hizmet etmekti. Yoksul halkın zaten kız olsun erkek olsun çocuk okutma olanağı bulunmuyordu.
Fakat dünya hızlı değişiyor. Kapitalizmin gelişmesiyle kadınlar da sosyal hayatın çeşitli sektörlerinde görev almak zorunda kaldılar. Avrupa’da bu gelişme birkaç yüz yıl önce başladı. Osmanlı’ya 19. Yüzyılın sonlarında ulaştı. Fakat Türkiye’de kadınların çeşitli çalışma alanlarında görev almalarına neden olan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaş yıllarında erkeklerden boşalan memuriyet alanlarını kadınlarla doldurmaktı. Kadınlar, çeşitli devlet dairelerinde görevlendirildiler. Savaş sanayinde çalıştılar, yardım kuruluşlarında görev aldılar. Sırtlarında cephane taşıdılar, hatta silah kuşanıp savaştılar.
Kim ne derse desin, toplumsal ve dini anlayışlar da gelişiyor. Kadınları eve hapsetme işi, kapitalizmin henüz toplumu kavramadığı Afganistan ve Irak ve Suriye’de IŞİD bölgeleriyle sınırlanmış gibi.
Millî Eğitim Bakanı, kız ve erkekler için ayrı okullar açılabileceğini söyleyerek zihnî evrimini tamamlayamamış çevrelerin düşüncelerine en üst düzeyde tercüman olmuş. “Kızlar okumasa daha iyi olur” diyemiyorlar. Buna kapitalist sanayi toplumu izin vermez. Kendi kızları da buna isyan eder. Fakat yapmak istedikleri, kadını, koşulların elverdiği kadar toplumda görünmez kılmaktır. Ayırmak istedikleri yalnız okullar olamaz. Hastaneler, fabrikalar, tarlalar, bürolar niçin ayrılmasın ki?
Bakanın bu sözleri Cumhur İttifakı içinde bazı partiler tarafından destekleniyor. Bu görüşe karşı muhalefetten de açıklamalar yayımlanıyor. Bunlarda konunun laikliğe aykırı olduğu vurgulanıyor.
Kız ve erkek okullarını ayrılması, devletin din kurallarına dayandırılamayacağı ilkesini hiçe saydığı için laikliğe aykırıdır.
Fakat bu kadar mı? İki esaslı neden daha var.
Bunlardan biri kız ve erkek okullarını ayırmanın kızlar ve erkeklerin davranışları ve psikolojileri üzerinde yapacağı olumsuz etkilerdir ki, bu konu üzerinde durulmuyor, en azından gazete haberlerinde buna rastlanmıyor. Ayrı okullarda okuyan gençlerin sosyalleşmede çektiği sıkıntıları pek çok kişi yaşayarak da öğrenmiştir. Burada uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Öteki neden, kadın ve erkekleri toplumsal hayatta yalıtmanın bizim geleneklerimize ve sosyolojimize aykırı olmasıdır. Bu konuya, toplumumuzun kadim birimleri olan köy hayatını gözden geçirerek karar verebiliriz. Feodal bir rejim altında yaşadıkları dönemlerde de köy hayatında kadın ve erkeği birbirinden yalıtmak mümkün olmamıştır. Kadının konaklara hapsedildiği toplum, gericiliğin yuvası olan kasabadır. Çarşaf ve peçe de kasabanın ve eski şehrin bir uygulaması idi. Köyde, kadın ve erkekler arasında kaç göç olamaz. Tarlada, bağda, bahçede kadın erkek birlikte çalışırlar. Köyde hiçbir kadın çarşaf ve peçe de kullanmazdı. Bunun nedeni doğal hayatın bunu kabul etmemesidir. Doğal hayatın esası üretimde bulunmaktır. Fabrika hayatında da gericilerin istediği bir kadın-erkek ayrımcı düzenini kurmak mümkün değildir. Köy kadını, eskiden ancak şehre giderken çarşaf ve peçe kullanırdı.
Kadın ve erkek için ayrı okullar isteyen çevreler, bu nedenle ne çağımızın ne toplumumuzun temeli ve özü olan köylülüğü temsil ediyorlar. “İslamiyet” adını kullanarak gerici, eski kasaba toplumunu temsil ediyorlar. Kuşkusuz dillerini altında başka konular da var. Koşulların elverdiği ölçüde bunları da söylüyorlar ve söyleyecekler. Ne yazık ki iktidar ellerindedir.
Onların gerici umutlarını boşa çıkarmak için geniş bir karşı duruş gerçekleşmelidir. Şimdilik aydınlar tarafından yerine getirilen bu görevin, zamanla aklıselim sahibi bütün halka yayılacağı umulur. Ancak o zaman bu Orta Çağ hortlaklarının politikadaki ekmekleri kesilecek gibi görünüyor. (18 Temmuz 2023)
zekisarihan.com